Aldatılan eşin 3. Kişiye dava açması ve 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu makalemizin konusunu oluşturmaktadır.
ALDATILAN EŞİN 3. KİŞİYE DAVA AÇMASI KONUSUNDA SORULARINIZ MI VAR? ➽ AVUKATA SOR ❥
İçindekiler
- Türk Hukukunda Zina Nedeniyle Boşanma
- Genel Olarak Manevi Tazminat Hakkı
- Aldatılan Eşin Hakları
- Aldatılan Eşin 3. Kişiye Dava Açmasında Manevi Tazminat Hakkı
- Yargı İçtihatları kapsamında Aldatılan Eşin 3. Kişiye Dava Açması Hakkı
- 3. Kişinin Aldatılan Eşe Karşı Sorumluluğu
- Aldatılan Eşin Hakları Kişilik Hakkı
- Aldatılan Eşin 3. Kişiye Dava Açması Sonucu
- ANKARA BOŞANMA AVUKATI
Türk Hukukunda Zina Nedeniyle Boşanma
Öncelikle belirtme gerekir ki Türk hukukunda zina, aldatma kavramını ifade etmektedir. Zina nedeniyle boşanma, Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde düzenlenmiştir. Eşler karşılıklı bir sözleşme ile yani evlilik akdi ile birbirlerine bağlanmakta ve evlilik birliği devam ettiği sürece birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Dolayısıyla eşlerden birinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması halinde, diğer eşin zina nedeniyle boşanma davası açma ve manevi tazminat talep etme hakkı bulunmaktadır.
Sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış sadece cinsel birliktelik ile sınırlı değildir, güven sarsıcı bir eylem de bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu sonuçların temelinde evliliğin, eşler arasında nispi borçlar doğuran bir sözleşme olması bulunmaktadır. Ancak Medeni Kanunda 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğuna ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bunun yanında aldatılan eşin 3. kişiye dava açması ve karşı haksız fiil hükümlerine dayanarak manevi tazminat talep etme hakkı gündeme gelmektedir.
Zina Nedeniyle Boşanma Davası Açma Şartları
Zina (Aldatma) Tanımı: Zina, evli bir kişinin, eşi dışında başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesidir. Zina sadece cinsel ilişkiyle sınırlıdır; flört, duygusal ilişki veya başka türdeki sadakatsizlikler zina olarak kabul edilmez, ancak bunlar “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebebiyle boşanma davası açılmasına neden olabilir.
Zina Sebebiyle Boşanma Davası Açma Süresi
Öğrenme Tarihi: Aldatılan eş, zina olayını öğrendikten itibaren altı ay içinde dava açmalıdır. Bu süre, aldatma olayının öğrenildiği andan itibaren başlar.
Zina Olayının Gerçekleşme Tarihi: Zina olayının üzerinden beş yıl geçmesi durumunda, artık zina nedeniyle boşanma davası açılamaz. Bu, dava açma süresinin mutlak üst sınırıdır.
Affetme
Aldatılan eş, zina olayını öğrendikten sonra eşini affederse, zina sebebiyle boşanma davası açma hakkını kaybeder. Affetme, açık bir beyanla veya eşlerin birlikte yaşamaya devam etmesi gibi eylemlerle gerçekleşebilir.
Zina Sebebiyle Boşanma Davasında Deliller
Zina Kanıtları: Zina, doğrudan bir suç unsuru olduğundan, kanıtlanması gerekir. Bu kanıtlar şunlar olabilir:
- Tanık Beyanları: Zina olayını bilen veya gören kişilerin tanıklıkları.
- Fotoğraf ve Video Kayıtları: Zina eyleminin gerçekleştiğini gösteren görsel kayıtlar.
- Mesajlar ve Yazışmalar: Zina eylemini doğrulayan SMS, e-posta, sosyal medya mesajları gibi yazışmalar.
- Otellerde Kayıtlar: Zina eyleminin gerçekleştiği yerlerdeki otel kayıtları, fatura, rezervasyon bilgileri.
Delillerin hukuka uygun şekilde elde edilmesi önemlidir. Hukuka aykırı elde edilen deliller mahkemede geçersiz sayılabilir.
Zina sebebiyle boşanma davası, boşanma davaları içinde oldukça ciddi ve titizlikle ele alınması gereken bir durumdur. Bu süreçte hukuki danışmanlık almak, dava sürecinin doğru yönetilmesi açısından önemlidir.
Genel Olarak Manevi Tazminat Hakkı
Kişilik hakları saldırıya uğrayan kişilerin talep edebileceği tazminat, manevi tazminat olarak nitelendirilmektedir. Manevi tazminat kişilik değerleri zarara uğrayan kişilerin zararının tazminine yöneliktir. Zarar görenin, malvarlığına ilişkin olmayan fakat meydana gelen olay nedeniyle elem ve ızdırap duymasına neden olan kişiye karşı açtığı dava manevi tazminat davasıdır.
Manevi tazminatın temelini kişilerin uğradığı psikolojik çöküntü oluşturmaktadır. Manevi tazminat ile zarar görenin yaşamış olduğu elem ve keder bir miktar da olsa giderilmeye çalışılmaktadır. Manevi tazminat davası, Borçlar Kanununun 58.maddesinde düzenlenmiştir. Manevi tazminat davası açabilmek için birtakım şartların sağlanması gerekmektedir. Bunlar; haksız bir eylemin varlığı, manevi bir zararın oluşması, eylem ile manevi zarar arasında uygun nedensellik bağı, hukuka aykırılık ve tazminatın hakkaniyete uygun olması şartlarının varlığı gerekmektedir.
Manevi tazminat belirlenirken olayın oluş şekli ve kişilerin şahsi özellikleri ile kusur oranları dikkate alınmaktadır. Bunun sonucunda da hakkaniyete uygun bir tazminat miktarı belirlenmektedir. Manevi tazminat her bir kişi için farklı hesaplanmakta ve farklı sonuçlar doğurmaktadır.
Aldatılan Eşin Hakları
Aldatılan Eşin 3. Kişiye Dava Açmasında Manevi Tazminat Hakkı
Türk Hukuku’nda, aldatılan eşin, zina fiiline katılan üçüncü kişiye karşı manevi tazminat davası açma hakkı, hukukçular ve mahkemeler arasında tartışmalı bir konudur. Genellikle, manevi tazminat davaları, zina eylemini gerçekleştiren eşe karşı açılır; ancak, bazı durumlarda üçüncü kişiye karşı da manevi tazminat talep edilebilir.
Aldatılan eşin hakları kapsamında yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere, aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı kanunda açıkça düzenlenmemiştir. Bu nedenle aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı Türk Medeni Kanunu’nda bulunmamaktadır. Ancak Borçlar Kanunu 49. ve 58. Maddelerinde yer alan düzenlemeler ile 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu gündeme gelebilmektedir.
Aldatılan eşin hakları kapsamında burada üçünü kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu haksız fiil sorumluluğundan kaynaklanmaktadır. Ancak hukukumuzda aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı hususuna ilişkin net bir görüş bulunmamaktadır. Yargıtay’ın 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğuna ilişkin farklı kararları bulunmaktadır. Bu durum da aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı olup olmadığı konusunda tereddüt oluşturmaktadır
Yargı İçtihatları kapsamında Aldatılan Eşin 3. Kişiye Dava Açması Hakkı
Aldatılan eşin 3. kişiye dava açmasına ilişkin Yargıtay kararları bulunmaktadır. Bu Yargıtay kararlarını şu şekilde incelemek mümkündür:
Aldatılan Eşin 3. Kişiden Manevi Tazminat Talep Edebileceğini Kabul Eden Kararlar : Yargıtay, 2015 yılına kadar olan kararların 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu olduğunu kabul etmiş ve aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkına hükmetmiştir. Yargıtay’ın bu kararlarının temeli; evli kişiyle ilişkiye giren kişinin ahlaka ve adaba aykırı davranması nedeniyle haksız fiilden kaynaklanan sorumluluğunun bulunmasına dayanmaktaydı. Birlikte olduğu kişinin evli olduğunu bilerek ilişkiye giren 3. kişi, aldatan eş ile birlikte hareket ettiğinden aldatılan eşin sosyal kişilik haklarına saldırıda bulunmaktadır. Yargıtay da bu davranışı açıkça haksız eylem olarak nitelendirmiş ve 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu olduğuna karar vermiştir. (Yarg. HGK., 2010/4-129 E., 2010/173 K., 24.3.2010 T)
Buradaki görüş; aldatma fiilinin bir haksız eylem olduğu gerekçesine dayanmaktadır. Haksız eylemde bulunan 3. kişi aldatılan eşe karşı müteselsilen sorumlu kabul edilmektedir. Diğer eş ile birlikte haksız fiil teşkil eden aldatma eylemine iştirak eden konumunda yer almaktadır. Bu görüşün temelinde Borçlar Kanunu madde 49’da yer alan “Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” hükmü bulunmaktadır.
Buradan hareketle aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı olduğu savunulmuş ve aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı olduğu yönde kararlar verilmiştir. Evli bir kimseyle birlikte olan 3. kişinin eylemi de ahlaka aykırı kabul edilmiş ve 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu gündeme gelmiştir. Buradaki ahlak anlayışı subjektif değil objektif ölçütlere göre değerlendirilmiş ve toplumsal normlar dikkate alınmıştır.
Ancak doktrinde yer alan bazı görüşler ahlaka aykırılığın tek başına yeterli olmayıp aynı zamanda kast unsurunun varlığını yani 3. kişinin bilerek ve isteyerek hareket etmiş olması gerektiğini de vurgulamıştır. Ancak uygulamada bunun titizlikle incelenmesi gerektiği ortadır. Çünkü 3. kişi sırf duygusal bir nedenle ya da para karşılığında cinsel birliktelik yaşadığında zarar verme kastından bahsedilemeyecektir. Bu durumda da 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğuna gidilemeyecek ve aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı olmayacaktır.
Aldatılan Eşin 3. Kişiden Manevi Tazminat Talep Edemeyeceğine İlişkin Kararlar : Yargıtay 2015 yılında, yukarıda bahsettiğimiz kararlarından dönerek 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu olmadığı bu nedenle de aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı olamadığına ve ondan manevi tazminat talep edilemeyeceği yönünde kararlar vermeye başlamıştır. Yargıtay, aldatan eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle Medeni Kanunun 184 ve 175 maddeleri gereğince boşanma ve tazminat davaları açılabileceğini söylemiş.
Fakat bunun yanında 3. kişinin, aldatılan eşe yönelik doğrudan bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir eyleminin olmadığını ve kanunda da buna yönelik açık bir düzenleme olmadığını söylemiştir. Yine bu nedenlerle 3. kişinin eyleminin aldatılan eşin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığından Borçlar Kanunu madde 58’e dayanarak 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğundan bahsedilemeyeceğini ve tazminat davası açılamayacağını belirtmiştir. (Yarg. 4. HD., 2014/8510 E., 2015/7762 K., 11.6.2015 T.)
Bu görüşte ise; 3. kişinin eyleminin hukuken korunan bir hakkı ihlal etmediği ve bu nedenle de haksız fiil sayılamayacağı yönündedir. 3. kişinin haksız fiil sayılmayan bir davranış nedeniyle manevi tazminat ödemesi de mümkün değildir. Yine kanunen suç sayılmayan zina eylemine iştirak etmiş olmak da 3. kişiyi müteselsil sorumlu yapmamaktadır çünkü ortada herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Dolayısıyla hukuka aykırılık bulunmayan hallerde, aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkının da hukuki bir gerekçesi olmayacaktır.
Yukarıda bahsedilen kararlardan sonra 2017 yılında Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay’ın son vermiş olduğu kararlardan farklı olarak aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı olduğunu ve dava açarak manevi tazminat talep edebileceğine hükmederek, tekrar eski içtihatlarına dönüş yapmıştır.
Hukuk Genel Kurulu’nun 2017 yılında vermiş olduğu karara göre; 3. kişinin, birlikte olduğu kişinin evli olduğunu bilerek duygusal ve cinsel ilişkiye girmesi durumunda, 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu ahlâka ve adaba aykırılık nedeniyle gerçekleşen “haksız fiil” den kaynaklanmaktadır. Davanın yasal dayanağının ise haksız fiil olduğu belirtilmiştir. Ayrıca eşlerin bu yüzden boşanmış olup olmaları da önem taşımayacağı vurgulanmıştır. (Yarg. HGK., 2017/4-1482 E., 2017/556 K., 29.3.2017 T)
Görüldüğü üzere, aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı bulunup bulunmadığı hususuna ilişkin farklı içtihatlar bulunmaktadır. Kararlar arasındaki bu çelişki uygulamada farklılıklara neden olmaktadır. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu bu farklılıkları ortadan kaldırmak amacıyla 06.07.2018 tarihinde İçtihadı Birleştirme Kararı vermiştir. Bu kararda; 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu bulunmadığını ve aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı olmadığını belirtmiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre aldatılan kişi, 3. kişiden salt evli olduğu kişiyle birlikte olduğu gerekçesiyle manevi tazminat talep edemez. Evli kişilerin sadakat yükümlülüğü birbirlerine karşı olup herkese karşı ileri sürebilecekleri mutlak bir hakları bulunmamaktadır. Ayrıca mahkeme aldatılan eşin 3. kişiye dava açabilmesi için; 3. kişinin sırf aldatılan kişiye zarar vermek amacıyla hareket etmiş olması gerektiğini yani bilerek ve isteyerek aldatılan eşin zararına hareket etmiş olması gerektiğini belirtmiştir. (Yarg. İçt. Birl. BGK, 2017/5 E., 2018/7 K., 6.7.2018)
Anayasa Mahkemesi Kararı : Eşi tarafından aldatılan kişinin 3. kişiye karşı dava açması ve bunun sonucunda tazminat talebinde bulunduğu davasını kaybetmesi sonucunda; manevi tazminata hükmedilmesi için gerekli şartların sağlandığı gerekçesi ile aile hayatına saygı hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi ise; Yargıtay’ın İçtihadı Birleştirme Kararı’na vurgu yaparak, Anayasa’nın 20.maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
3. Kişinin Aldatılan Eşe Karşı Sorumluluğu
3. kişi bilerek ve isteyerek aldatılan kişiye zarar verme amacı taşımıyor ise 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğundan bahsedilemez. 3. kişinin eylemi her ne kadar ahlaka aykırı bir eylem olarak nitelendirilse de sırf ahlaka aykırı eylemi nedeniyle cezalandırılamaz. Hukuk sistemimizde ahlaka aykırı olan her eylemin cezai bir yaptırımı bulunmadığı gibi bu eylemin hukuka aykırı olduğunu göstermez. Bu nedenle 3. kişinin fiili haksız bir fiil oluşturmamaktadır.
Zira manevi tazminat sorumluluğunun temel koşulunu hukuka aykırı bir eylem ile manevi bir zararın meydana gelmiş olması oluşturmaktadır. 3. kişiyi aldatma eylemi nedeniyle sorumlu tutmak, kişilerin yaşamlarına ve özgürlüklerine müdahalenin önünü açmaktadır. Eşlerden her birinin ve 3. kişilerin Anayasanın 17. maddesi gereğince kişisel ilişki kurma hakkı bulunduğu ve bu hakka müdahale etmenin ölçülülük ilkesiyle bağdaşmayacağı savunulmuştur.
Yukarıda da bahsedildiği üzere mevzuatımızda evli kişilerle ilişkiye girmeyi yasaklayan bir hukuki düzenleme mevcut değildir. Bu nedenle eşler birbirlerine karşı evlilik birliği içerisinde sorumlu olurken, 3. kişi aldatılan eşe karşı sorumlu olmamaktadır. Bu durum ise 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu hususunda sadakat yükümlülüğünün bulunmamasından kaynaklanmaktadır.
Ancak 3. kişi aldatılan eşin aldatma eylemi ile bağlantılı olarak fakat sadakat yükümlüğü kapsamında olmayan başka bir eylemi ile aldatılan eşin kişilik haklarına zarar vermiş olabilir. Ancak bu durumda 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğundan bahsetmek mümkün olabilmektedir.
Örneğin 3. kişi aldatılan eşin onur ve şerefini zedeleyecek bir eylem de bulunmuşsa, aldatılan eşi rencide etmişse, aldatılan kişiyi tehdit etmişse, aldatılan eşin herhangi bir sırrını ifşa etmiş ise veya başka bir hakkını ihlal etmişse ancak o zaman aldatılan eş 3. kişiye karşı dava açma hakkına sahip olabilmektedir. Bu hallerin dışında 3. kişinin aldatan eşe karşı sorumluluğu söz konusu değildir.
Manevi Tazminat Davası
Zina fiilinin aldatılan eş üzerinde ağır bir manevi zarara yol açması durumunda, aldatılan eşin zina fiiline katılan üçüncü kişiye karşı manevi tazminat davası açması teorik olarak mümkün olabilir. Ancak, Türk hukukunda bu tür davalar nadirdir ve mahkemeler tarafından kabul edilme olasılığı düşüktür. Manevi tazminat talepleri genellikle zinayı işleyen eşe karşı açılır, üçüncü kişiye karşı değil.
Haksız Fiil Sorumluluğu
Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesine göre, haksız fiil nedeniyle başkasına zarar veren kişi bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Zinaya katılan üçüncü kişi, aldatılan eşin kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilebilir. Bu durumda, aldatılan eş, üçüncü kişiye karşı bir tazminat davası açabilir. Ancak bu davaların başarıya ulaşması, zinanın aldatılan eşin kişilik haklarına doğrudan zarar verdiğinin ispatlanmasıyla mümkün olabilir.
Özel Durumlar ve Toplumsal Baskı
Üçüncü kişi, evli bir kişiyle ilişkiye girmenin toplumsal ve etik sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalabilir. Bu durum, toplumsal baskı veya saygınlık kaybı gibi sonuçlar doğurabilir, ancak hukuki bir sorumluluk oluşturmaz.
Ceza Hukuku Kapsamında Sorumluluk
Türk Ceza Kanunu’na göre, zina veya aldatma fiili doğrudan bir suç oluşturmaz. Dolayısıyla, üçüncü kişinin ceza hukuku bağlamında sorumluluğu yoktur. Ancak, bu fiillerin gerçekleştiği özel koşullar (örneğin, üçüncü kişinin aldatılan eşe yönelik hakaret, tehdit veya başka bir suç işlemesi) altında ceza hukuku devreye girebilir.
Eşin Hukuki Sorumluluğu
Zina fiilinden dolayı asıl hukuki sorumluluk, zinayı işleyen eşin üzerindedir. Aldatılan eş, manevi tazminat, boşanma davası, nafaka ve diğer hukuki taleplerini doğrudan eşine yöneltebilir. Zinayı işleyen eşin, evlilik birliğine sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği kabul edilir ve bu ihlal, eşin hukuki sorumluluğunu artırır.
Türk Hukuku’nda üçüncü kişiye karşı aldatılan eşin doğrudan bir dava açma hakkı sınırlıdır ve bu tür taleplerin kabul edilmesi zordur. Aldatılan eşin talepleri genellikle eşe yöneltilir ve boşanma davası, tazminat ve nafaka talepleri bu çerçevede değerlendirilir. Ancak, her somut olayın özellikleri dikkate alınarak farklı hukuki yollar da araştırılabilir.
Aldatılan Eşin Hakları Kişilik Hakkı
Kişilik hakkı bir kimsenin doğuştan sahip olduğu ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir haktır. Aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı ve 3. kişiden haksız fiile dayanarak manevi tazminat talep edebilmesi için, 3. kişinin eyleminin aldatılan eşin herhangi bir kişilik hakkını ihlal edip etmediği noktasının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. 3. kişinin eyleminin, evli kişiyle birlikte olmanın, direkt olarak aldatılan eşin şeref ve haysiyetine yönelmiş bir saldırı teşkil edip etmeyeceği husus önem taşımaktadır.
Yargıtay’ın son kararına göre, aldatma eylemi tek başına aldatılan eşin kişilik haklarına saldırı niteliği taşımamaktadır. Yargıtay evlilik birliğinin, eşlerin hukuken korunan kişiliğinin bir parçası olmadığını dolayısıyla buradan kaynaklanan haklarının da herkese karşı ileri sürülemeyeceğini ve nispi bir hak olduğunu vurgulamıştır. Aslında 3. kişi aldatılan eşin herhangi bir mutlak hakkını ihlal etmiş durumda değildir.
Mutlak haklar dışında kalan diğer menfaatlerin ihlal edilmesinin hukuka aykırı olarak kabul edilebilmesi için özel bir koruma normunun varlığı gereklidir. Ancak 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğunu düzenleyen bir hukuki norm bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanunu madde 161 de emredici nitelikte olup, bu hüküm sadece eşler arasındaki sadakat yükümlülüğünü düzenlemiştir. Dolayısıyla buradan da söz konusu hakkın nispi bir hak olduğunu ve sadece eşler arasında ileri sürülebileceğini bu nedenle de aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı olmadığı ve tazminat talebinde bulunulamayacağını ifade etmek mümkündür.
Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi daha önce bunun tam aksi yönde kararlar verilmiştir. Bu kararların gerekçesi ise 3. kişinin her ne kadar aldatılan eşe karşı sözleşmesel bir sorumluluğu bulunmasa da; duygusal olarak aldatılan eşe zarar verdiğini ve bunun da aldatılan eşin kişisel haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle manevi tazminat talep etme hakkı olduğuna dayanmaktadır.
Yine bu görüşte evlilik birliğinin, eşlerin hukuken korunan kişiliğinin bir parçasını oluşturduğu kabul edilmektedir. Burada aldatma eyleminin aldatılan eşin duygusal varlığına yönelik bir saldırı olduğu ve aldatılan eşin onur ve şerefini zedelediği kabul edilmektedir. Aynı zamanda Yargıtay’ın bazı kararlarında 3. kişinin, birlikte olduğu kişinin evli olduğunu bilmesi şartını aramaktadır. Yani 3. kişi evli olduğunu bildiği bir kimseyle bu durumu bilerek duygusal veya cinsel birliktelik yaşamalıdır.
Aldatılan Eşin 3. Kişiye Dava Açması Sonucu
Yukarıda açıklanan içtihatlar sonucunda aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı olup olmadığı konusu netlik kazanmış ve 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğu bulunmadığına karar verilmiştir. Her ne kadar toplumumuz evlilik birliğine bir kutsallık yüklemiş olsa da; evlilik birliği, Türk Medeni Kanunu madde 24 ve 25 kapsamında eşlerin bir parçası olarak kabul edilemez ve eşlerin birbirleri üzerinde bir kişilik hakkı da bulunmamaktadır.
Eşler arasında evlilik birliği boyunca bulunan sadakat yükümlülüğü her ikisini ilgilendirmekte olup evlilik dışında bulunan 3. bir kişiye karşı ileri sürülemez. Eşlerden birinin, diğer eşin sadakat yükümlülüğünü ihlal etmemesini talep etme hakkı, evliliğin devamı ve ailenin korunması amacının doğal bir sonucudur. Ancak ailenin korunması için çaba göstermesi gereken kişiler en başta evlilik birliğinin tarafları olan karı ve kocadır.
Tarafların bu yönde bir çaba sarf etmediği durumlarda, 3. kişinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışa katılarak kendi başına evlilik birliğini ve dolayısıyla aldatılan eşin kişilik hakkını ihlal ettiğini söylemek güçtür. Sadakat yükümlülüğü eş sıfatına bağlı olup 3. kişinin aldatılan eşe karşı sorumluluğundan bahsedilemez. Bu nedenle de aldatılan eşin 3. kişiye dava açması hakkı yoktur.
Manevi tazminat talebinin temelinde kişilik haklarının saldırıya uğraması yatmaktadır. Ancak 3. kişinin aldatılan eşin kişilik haklarına yönelik bir saldırısı mevcut değildir. Dolayısıyla 3. kişinin eylemi hukuka aykırı olmadığı ve haksız fiil oluşturmadığı için manevi tazminat sorumluluğunun şartları oluşmayacaktır. Ayrıca haksız fiil sorumluluğunu, belirsiz ve geniş bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etme çerçevesinde değerlendirmek bahse konu sorumluluğu belirsiz bir hale getirecektir. Bu belirsizlik de hukuk istemindeki hukuki güvence hakkının zedelenmesine neden olacaktır.
ANKARA BOŞANMA AVUKATI
Boşanma davaları boşanma ve nafaka alanında uzman avukatlarca takip edilmesi gereken davalardır. Bu sebeple boşanma davalarında boşanma ve nafaka avukatlarından hukuki destek almanızı tavsiye etmekteyiz. Hukuk büromuzda profesyonel boşanma avukatları yer almaktadır. Hukuk büromuz ekonomik şiddet nedeniyle boşanma ve şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davalarında avukatlık hizmeti vermektedir.
BOŞANMA HUKUKU SON MAKALELER