Doktora, sanatta yeterlik, doçentlik ve profesörlük unvanlarını değerlendirme işlemleri ile ilgili incelemeler ÜAK’ın çıkardığı usul ve esaslar çerçevesinde yapılmaktadır. Yakın zamanda söz konusu usul-esaslara YÖK’ün yaptığı denklik incelemelerine benzer şekilde eklemeler yapılmıştır. Bu eklemelere m.3’teki inceleme komisyonunun üye sayısının 3’ten 5’e çıkarılması, m.4’tek istenen belgelerin artırılması örnek olarak verilebilir. Ancak m.4/1-i’de düzenlenen eğitim alınan ülkede bulunulduğunu gösterir belge ile m.4/2’de her alan için yurt dışında kalma süresinin belirlenmesi şeklindeki düzenleme radikal karşılanmıştır. Yeni eklenen hüküm;
(2) Doktora eğitiminin Yükseköğretim Kurulu tarafından tanınan yükseköğretim kurumlarında örgün eğitim yöntemiyle alınmış olması şarttır. Üniversitelerarası Kurul tarafından, doktora yapılan ülke, doktora tez konusu ve içeriği, doktora döneminde ders alınıp alınmadığı gibi her bir başvurunun kendine özgü şartlarının değerlendirilmesi saklı kalmak kaydıyla; doktora eğitimi süresince adayların en az; Sosyal Bilimler için 200 gün, Mühendislik, Temel Bilimler, Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri ve diğer bilimler için 300 gün, Sağlık Bilimleri için 400 gün, öğrenim gördüğü üniversitede bulunması şarttır.
şeklindedir. Ancak ÜAK bu değişiklikleri geçmişe yürüttüğü için önceki mevzuata göre eğitim alan ve yapmış olduğu eylemlerin sonucunda önceki mevzuatlardaki hükümlerle karşılaşacağını düşünen kişiler mağdur edilmiştir. Hukuk devletinin zorunlu unsuru kamu idarelerinin hukuk ilkelere uyması ve vatandaşların bu ilkelere göre hareket ettiğinde kendisi hakkında hangi işlemin yapılacağını bilmesidir. Bu meta ise geriye yürümezlik ve hukuki güvenlik ilkeleri ile sağlanmaktadır.
Önceki ve uygulanması gereken usul -esaslarda hukuka aykırı bir karar alınmaması için ;
“Geçici Madde- Bu Usul ve Esasların yürürlüğe girdiği tarihten önce denklik için Üniversitelerarası Kurula basvurmus olanlar hakkında bu düzenleme ile getirilen ek kriterler uygulanmaz.” şeklinde bir düzenleme mevcut idi. Bu düzenleme bu davanın konusunda olduğu gibi ortaya çıkan hukuka aykırı işlem tesis edilmesini önlemekteydi. Halihazırdaki usul -esaslarda ise bu madde hiç bir gerekçe gösterilmeden çıkarılarak hukuka aykırı işlem tesis etmenin önü açılmıştır.
Öncelikle kişiler eğitime başlama tarihlerinde ihdas edilen mevzuata tabi olup sonradan çıkarılan düzenlemelerde nasıl düzenlemeler olacağını, ret veya kabul şeklinde hangi karar çıkacağını, daha sonradan sınava tabi tutulup-tutulmayacağını doğal olarak bilemezdi. Hukuk devleti ilkesi gereği sonradan çıkan düzenlemelerde sadece lehe olan hükümlerin uygulanması gerektiği de açıktır. Bu itibarla önceki doktora denklik usul esasına dair düzenlemelerde kişiler bakımından doğurması gereken sonuçlarının nasıl olacağı belirlenmiş ve kişiler bu kapsamda eğitime başlamışlardı.
Hal böyle iken kimseden gelecekte yürürlüğe girecek, bugünden bilinmeyen kurallara uygun davranış beklenemez. (Yıldırım Uluer, İdari Yargıda İptal Kararlarının Sonuçları, Ankara, 1970, s. 17) Türk doktrininde ve uygulamasında geriye yürümezlik ilkesinin hukukun genel bir ilkesi olduğu kabul edilmektedir. (AYMK, 24.06.2004, E.2004/18, K.2004/89, RG.23.11.2004, S.25649; AYMK, 27.12.2002, E.2002/146, K.2002/201, RG. 11.12.2003, S.25282; Da.1D. 23.01.2004, E.2003/176, K.2004/8; Da.11D. 22.04.1998, E.1997/491, K.1998/1412, Kararlar için bkz. Danıştay İçtihat Bilgi Bankası www.danistay.gov.tr; Lütfi Duran, İdare Hukuku Ders Notları, İstanbul, 1982, s. 412; Bıyıklı, a.g.m., s. 91; Uler, a.g.e., s. 17-18)
Kanunlar için öngörülen geriye yürümezlik ilkesi, idari işlemlerin söz konusu olduğu tüm alanlarda temel bir ilkedir.(Tekin Akıllıoğlu, Ekonomik Anlamda Yönetsel İşlemlerin Geriye Yürümezlik Kuralı Karşısında Çeşitli Durumları, s. 33) Bu ilke gereğince, idari işlemler yürürlüğe girdiği andan başlayarak etkilerini doğurur. Bu etkilerin yürürlük öncesi döneme ilişkin olmamaları gerekir. Zira idare, geçmişi değil ancak geleceği düzenlemek ve etkilemek yetkisine sahiptir. İster bireysel olsun isterse düzenleyici nitelikte olsun idari işlemler, tesis edildikleri tarihten daha eski bir tarihe yönelik olarak hüküm ve sonuç doğuramazlar.(GÖZLER, Kemal İdare Hukuku Dersleri, 6.Baskı, Bursa, 2007.s.370) İdari işlemlerin geriye yürümezliği ilkesi, gerek yargısal kararlar gerekse öğretide kabul edilmiş bir idare hukuku kuralıdır. Bu kuralın geçmişe yürümezlik ve belirlilik unsurlarını içeren hukuki güvenlik ilkesine uygun kullanılması, hukuk devleti olmanın doğal ve zorunlu gereğidir. (DİDDGK, 29.01.1999, E.1998/316, K.1999/169, Danıştay İçtihat Bilgi Bankası )
İdari işlemlerin geriye yürümezliği ilkesinin temelinde hukuki güvenlik ilkesi yatar. Henüz mevcut olmayan ve dolayısıyla ilgililerin bilmediği bir dönemde bir idari işlemi uygulamak hukuk güvenliğini sarsar.(OĞURLU, Yücel, İdare Hukukunda Kazanılmış Haklara Saygı ve Haklı Beklentiler Sorunu, Ankara, 2003. S.189) Hukuki güvenlikten bahsedilebilmesi için öncelikle hukuk kurallarının öngörülebilir olması gerekir. Bu bağlamda hukuki güvenlik ilkesi hem idare hem de bireyler açısından normların belirli ve kesin olması anlamına gelir. Geriye yürüyen bir normun öngörülebilir ve belirli olduğunu iddia etmek ise zaman kavramını hiçe saymak anlamına gelir. Bu anlamda hukuki güvenlik ilkesinin iki yönü vardır. İlkine göre hukuk normları sık ve keyfi bir şekilde değiştirilmemelidir. Hukuki istikrar ilkesi gereğince hukuk kurallarının ancak zorunlu nedenlerle, ekonomik, teknolojik ve toplumsal gelişmelere uygun olarak, çağdaş yapıdan uzak kalmayacak şekilde değiştirilmeleri gerekir. Kişiler, hukuki düzenlemelerin makul bir süre varlıklarını sürdüreceklerine güvenebilmeli ve geleceklerini öngörerek planlayabilmelidir. Bu yön, daha çok ilkenin yasama organına yüklediği bir görev olarak düşünülebilir.(Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, Ankara, 2001, s. 109) İkinci yön ise, tamamlanmış olay ve hukuki ilişkilere yeni normun uygulanmasını yasaklar. Hukuk devleti ilkesinin unsurlarından biri olan hukuki güvenlik ilkesi, dolaylı olarak geriye yürümezlik ilkesini de koruması altına alır. Bu nedenle geriye yürümezlik ilkesini ihlal eden kuralın hukuki güvenlik ilkesiyle bağdaşmadığı, hukuk devleti ilkesini zedelediği sonucuna varabiliriz.