İdarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olması, hukukun üstünlüğü ilkesinin bir gereğidir. İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu, bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak amacıyla önemlidir. İdari işlemlerden ve gerçekleştirdiği eylemlerden doğan zararlar için idareye karşı dava açılabilmesi, bireylerin hak arama yollarını kullanabilmelerine imkân tanır.

İDARENİN EYLEMLERİNDEN DOĞAN SORUMLULUĞU NEDİR?

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu, idarenin gerçekleştirdiği fiilî davranışlardan veya hizmet kusurlarından dolayı ortaya çıkan zararları tazmin etme yükümlülüğüdür. İdare, kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında, gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı kişilere veya toplumun bir kesimine zarar verebilir. Bu zararların tazmini için idareye karşı hukuki yollar kullanılabilir.

İDARENİN EYLEMLERİNDEN DOĞAN SORUMLULUĞUN TEMEL İLKELERİ

  • Kusur Sorumluluğu: İdarenin bir eylemi veya ihmali sonucu zarar doğmuşsa, bu zararın tazmini için idarenin kusurlu olup olmadığına bakılır. İdarenin çalışanlarının kişisel hataları veya hizmetin yürütülmesindeki aksaklıklar nedeniyle ortaya çıkan zararlar, kusur sorumluluğu kapsamında değerlendirilir.
  • Kusursuz Sorumluluk: Bazı durumlarda, idarenin kusuru olmasa bile zararın tazmini gerekebilir. Bu durum, tehlike sorumluluğu veya risk sorumluluğu olarak adlandırılır. Örneğin, kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında kaçınılmaz olarak zarara neden olabilecek durumlar söz konusu olduğunda, idare, kusuru olmasa bile zararları tazmin etmekle yükümlü olabilir.

İDARENİN EYLEMLERİNDEN DOĞAN SORUMLULUĞUN TÜRLERİ

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğunu inceleyecek olursak;

  • Hizmet Kusuru Sorumluluğu: İdarenin sunduğu hizmetin kötü veya eksik bir şekilde yerine getirilmesi nedeniyle ortaya çıkan zararlardan kaynaklanan sorumluluktur. Hizmetin kendisinde bulunan eksiklikler, gecikmeler veya hatalar nedeniyle zarar gören kişiler, idareye karşı dava açarak tazminat talep edebilirler. Örneğin, belediyenin yol yapımında ihmalkar davranması sonucu bir kazanın meydana gelmesi hizmet kusuruna örnektir.
  • Kişisel Kusur Sorumluluğu: İdare çalışanlarının görevlerini yerine getirirken yaptıkları kişisel hatalar veya ihmaller nedeniyle ortaya çıkan zararlardan kaynaklanan sorumluluktur. Bu durumda, zarara neden olan idare çalışanına karşı da kişisel sorumluluk davası açılabilir.

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, idarenin hesap verebilirliğini ve bireylerin haklarını koruma altına almayı amaçlar. İdare, gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle oluşan zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Bu sorumluluk, hizmet kusuru veya kişisel kusur sorumluluğu şeklinde ortaya çıkabilir ve zarar gören kişiler idareye karşı hukuki yollara başvurarak zararlarının tazminini talep edebilirler.

HİZMET KUSURU NEDİR?

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu incelersek hizmet kusuru, idarenin kamu hizmetlerini yürütürken üçüncü kişilere verdiği zararlardan sorumlu olması durumunu ifade eder. İdarenin, kamu hizmetlerinin görülmesi veya yürütülmesi sırasında meydana gelen aksaklıklar, bozukluklar veya eksiklikler nedeniyle ortaya çıkan zararlardan sorumlu olmasıdır. Hizmet kusuru, idare adına hareket eden personelin kişisel kusurundan bağımsız olarak, hizmetin kendisindeki kusurları kapsar.

HİZMET KUSURU SORUMLULUĞU

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan idarenin hizmet kusuru sorumluluğu, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında ortaya çıkan zararların tazmin edilmesini kapsar. İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan idarenin hizmet kusuru sorumluluğu, kamu hizmetini yürüten personelin kişisel kusuru olmasa bile, hizmetin kuruluşundaki, işleyişindeki veya düzenlenmesindeki aksaklıklardan ve bozukluklardan kaynaklanır.

  • Bir belediyenin, yolların bakımını ihmal etmesi nedeniyle meydana gelen trafik kazaları,
  • Devlet hastanesindeki tıbbi ekipman eksiklikleri nedeniyle hastaların zarar görmesi,
  • Bir okulda yeterli güvenlik önlemlerinin alınmaması sonucu öğrencilere zarar gelmesi.

Bu tür durumlarda, kamu personelinin kişisel bir hatası olmasa bile, hizmetin eksik veya hatalı bir şekilde yürütülmesi nedeniyle idare sorumlu tutulur.

İDARE PERSONELİNİN SORUMLULUĞU

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan idare personeli sorumluluğunu inceleyecek olursak;

İdare, bir tüzel kişilik olarak kamu hizmetlerini kendi başına yürütemez. Bu hizmetler, kamu personeli tarafından yerine getirilir. Kamu personeli, idare adına hareket eden gerçek kişilerdir ve idari işlemlerinin yürütülmesi sırasında meydana gelen zararlardan doğrudan kamu tüzel kişisi, yani idare sorumludur. Bu durum, idarenin tüzel kişilik olarak sorumlu tutulması gerektiğini ifade eder.

Hizmet Kusurunun Hukuki Niteliği

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan hizmet kusuru, idare hukuku ilkelerine göre düzenlenmiş özel ve tarafsız bir sorumluluk türüdür. Bu nedenle, Borçlar Hukuku’nda düzenlenen işverenin sorumluluğundan farklıdır. Özel hukuktaki sorumluluğun aksine, idare adına hareket eden memurun kusuru olmasa bile, kamu tüzel kişisi-idare, meydana gelen zararı karşılamakla yükümlüdür.

İDARENİN KUSUR SORUMLULUĞU

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu kusur sorumluluğu esasına dayanır. İdare hukukunun gelişmeye başladığı dönemlerde, idarenin kusur sorumluluğu ilkesi benimsenmiş olsa da, zamanla idarenin kusursuz sorumluluğu ilkesi kabul edilmiştir. Kusur, öznel bir nitelik taşıyıp daha çok gerçek kişilere yüklenebilen bir sorumluluk olarak görülür. Kamu tüzel kişisi olan devletin veya diğer kamu tüzel kişiliklerinin kusurlu olmaları mümkün görünmemektedir. Burada önemli olan, idare adına hareket eden kamu görevlilerinin kusurlu eylemleridir. Kamu hizmetinin görülmesi sırasında bir zarar doğmuşsa, kimin kusurlu olduğuna bakılmaksızın, doğan zararın idare tarafından karşılanması gerekir.

KAMU GÖREVLİLERİNİN SORUMLULUĞU

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kamu görevlilerinin sorumluluğunu inceleyecek olursak;

Kamu görevlileri, kamu idaresinin bir parçasıdır. Bu nedenle, sorumluluğun hizmetten ayrılması ve şahsa yüklenmesi pratikte mümkün değildir. Kamu görevlilerinin ekonomik yönden zayıf durumda olmaları nedeniyle, zararın kamu idaresi tarafından tazmin edilmesi doğaldır. Ancak kamu hizmeti sona eren kamu görevlisi, şahsi kusurlarından dolayı şahsen sorumlu tutulabilir.

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan idarenin hizmet kusuru, idarenin kamu hizmetlerini yerine getirirken verdiği zararlar nedeniyle ortaya çıkan bir sorumluluk türüdür ve bu sorumluluk, idarenin kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın, hizmetin kendisindeki eksikliklerden kaynaklanır. İdare, bu zararları tazmin etmekle yükümlüdür.

İDARENİN HUKUKA AYKIRI İDARİ İŞLEMLERİ

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan bahsederken idarenin hukuka aykırı idari işlemlerini inceleyecek olursak;

İdarenin Hukuka Aykırı Eylem ve İşlemleri

Hukuk devletinin temel ilkesi, idarenin tüm eylem ve işlemlerini hukuka uygun olarak yapmasını gerektirir aksi durumda idarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan bahsedilir. Bu bağlamda, idare, hukuka aykırı eylem ve işlemlerden özenle kaçınmalıdır. Ancak, idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle zarar gören üçüncü kişilerin haklarını koruyabilmesi için çeşitli hukuki mekanizmalar ve dava hakları bulunmaktadır.

Hukuka Aykırı Eylem ve İşlemlerden Doğan Sorumluluk

  • Dava Açma Hakkı: İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kapsamında idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerinden zarar gören üçüncü kişilerin dava açma hakkı vardır. İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kaynaklanan davalar, genellikle iptal davaları ve tam yargı davaları olarak iki ana başlık altında toplanır.
  • İptal Davası: Hukuka aykırı bir idari işlemin iptal edilmesi amacıyla açılır. Bu dava, işlemin hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesini ve iptal edilmesini amaçlar.
  • Tam Yargı Davası: Hukuka aykırı eylem veya işlem nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini amacıyla açılır.
  • Zararın Tazmini: İdarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerinden zarar görenlerin, uğradıkları zararların tazmin edilmesi gerekmektedir. Hukuka saygılı bir idare, kendi eylem ve işlemlerinden kaynaklanan zararları karşılamalıdır. Bu, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir ve idarenin hesap verebilirliğini sağlar.

Hukuka Aykırı Eylem ve İşlemlerin Gerçekleşme Şartları

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kapsamında idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerinin gerçekleşebilmesi için bazı şartlar bulunur:

  • Fiilen Başlamış Bir Eylem Olmalı: İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kapsamında idarenin hukuka aykırı eylem fiilen başlamış olması gereklidir. İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kapsamında idarenin hukuka aykırı eylem, eylemin soyut bir planlama aşamasında kalmaması, fiilen uygulanmaya başlanmış olması anlamına gelir.
  • Açıkça Hukuka Aykırı ve Ağır Olmalı: İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kapsamında idarenin hukuka aykırı eylem veya işlemin hukuka aykırılığı açık olmalı ve bu aykırılık ciddi nitelikte olmalıdır. Küçük ihlaller veya belirsizlikler genellikle bu kapsamda değerlendirilmez.
  • Hak ve Hürriyetlere Saldırı Şeklinde Olmalı: İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kapsamında idarenin hukuka aykırı eylem idari faaliyet, mülkiyet hakkı veya diğer temel hak ve hürriyetlere yönelik bir saldırı niteliğinde olmalıdır. Bu, bireylerin anayasal haklarının ihlal edilmesini içerir.
  • Haksız Fiil: Kamu tüzel kişisinin haksız fiili söz konusu olduğunda, bu eylemler idari eylem sayılmaz ve özel hukuktaki sorumluluk kuralları uygulanır. Haksız fiiller, genellikle özel hukuk kapsamında değerlendirilir ve özel hukuk hükümlerine göre sorumluluk doğurur.

Hukuka Saygılı İdarenin Sorumluluğu

Hukuka saygılı idarenin sorumluluğunu açıklayacak olursak; Bir hukuk devletinde, idarenin sadece hukuka uygun eylem ve işlemler yapmakla kalmayıp, aynı zamanda kusurlu ve bazen kusursuz eylem ve işlemleriyle üçüncü kişilere verdiği zararları da karşılamakla yükümlü olması gerekmektedir. idarenin sorumluluğunu, idarenin hukuka aykırı hareketlerini sınırlandırarak, bireylerin hak ve hürriyetlerini koruma altına alır.

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kapsamında idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerinin denetlenmesi ve bu eylem ve işlemlerden doğan zararların tazmini, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan kapsamında idarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerinin denetlenmesi, idarenin hesap verebilirliğini sağlar ve bireylerin haklarının korunmasını temin eder. İdarenin hukuka aykırı eylem ve işlemlerine karşı dava açma hakkı, zararların tazmini ve hukuka uygunluğun sağlanması, bireylerin haklarının korunmasında önemli rol oynar.

İDARİ EYLEMLERİNDEN DOĞAN SORUMLULUĞUN YASAL DAYANAĞI

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğunun kaynağı, kamu tüzel kişisi olan devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin eylem ve işlemlerinin üçüncü kişilere verdiği zararların karşılanması gerektiği ilkesinde yatmaktadır. İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu, tazminat yükümlüsü ile tazminat alacaklısı arasındaki genel ilişkilerde aranmalıdır ve bu ilişkilerde karşılıklı olarak belirlenen ilkeler, idarenin sorumluluğunun dayanağı ve kaynağı olabilir. Çağdaş kamu hukuku ilkesi olarak “imkân ve fırsat eşitliği” esası, idarenin sorumluluğunun temelini oluşturur.

Hukuk Devleti İlkesi

Hukuk devleti ilkesi, idarenin hem hukuka uygun hareket etmesini hem de hukuka aykırı davranışlardan kaçınmasını içerir. Bu ilkeye göre, idarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu vardır ve idarenin hukuka aykırı davranışlardan doğan zararları karşılaması gereklidir. Bu, hukuk devleti anlayışının doğal bir sonucudur. İdarenin sorumluluğu, toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla gerçekleştirdiği faaliyetlerde, hukuka aykırı işlem ve idarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu nedeniyle ortaya çıkan zararları tazmin etme yükümlülüğünden kaynaklanır.

Kamu İdaresinin İşlevi ve İdarenin Sorumluluğu

Kamu idaresi, toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak için faaliyetlerde bulunur ve bu işlemleri yerine getirirken kamu gücünü kullanır. İdare, hukuki tasarruflarda bulunabileceği gibi maddi işlemlerde de bulunabilir. Kamu tüzel kişisi olarak idarenin bu işlem ve eylemleri, kamu görevlileri tarafından idarenin nam ve hesabına yerine getirilir.

İdarenin Hukuka Uygun İşlem Yapma Yükümlülüğü

İdare, tek taraflı işlemleri gerçekleştirebilme yeteneğine sahip olduğu için çok sıkı yasal kurallara ve yasalarla düzenlenmiş şartlara uymak zorundadır. Anayasa‘nın 6. maddesi, “Hiç kimse ve organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz,” hükmünü içerir. Ayrıca, Anayasa’nın 123. maddesi, “İdare, kuruluş ve görevleri ile bir bütündür ve kanunla düzenlenir,” şeklindedir. Anayasa’nın 125. maddesi ise “İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır,” hükmünü getirmektedir. Bu düzenlemelerle, kanunilik ilkesi benimsenmiştir.

İdarenin sorumluluğunun kaynağı, hukuk devleti ilkesine dayanmaktadır. İdare, hukuka uygun hareket etmeli ve hukuka aykırı eylem ve işlemlerden doğan zararları tazmin etmelidir. Kamu idaresi, toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla faaliyetlerde bulunurken, bu faaliyetler sırasında verdiği zararlardan dolayı sorumludur. İdarenin sorumluluğu, hizmet kusuru ilkesi çerçevesinde değerlendirilir ve zarar gören üçüncü kişilere tazminat ödenmesi gerekmektedir. Anayasa ve kanunlar, idarenin hukuka uygun hareket etmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler getirmiştir ve idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık tutulmuştur.

İDARİ İŞLEM NEDİR?

İdare hukukunda, idarenin ve kamu yönetiminin tek yanlı irade açıklaması ile hukuksal sonuçlar doğuran, hukuk düzeninde değişiklikler yapan işlemlerine “idari işlemler” denir. İdari işlemler, tek yanlı ve idarenin kamu kudretini kullanarak tesis ettiği hukuksal sonuç doğuran işlemler olup, idarenin iradesini açıklaması ile hukuk düzeninde derhal etkisini gösterir. Bu işlemler, ilgili kişilerin irade beyanına ihtiyaç duymadan gerçekleştirilir ve idare hukuku alanında hukuksal sonuçlarını doğurur.

İdari İşlemlerin Özellikleri

  • Tek Yanlı İrade: İdari işlemler, idarenin tek yanlı irade beyanıyla gerçekleşir ve hukuksal sonuçlar doğurur. Karşı tarafın iradesine ihtiyaç duyulmaz.
  • Kamu Kudreti Kullanımı: İdare, kamu kudretini kullanarak bu işlemleri tesis eder. Bu, idarenin yetki ve otoritesinin bir göstergesidir.
  • Düzenleyici ve Genel Nitelik: İdari işlemler, genel nitelikte düzenleyici olabilir. Bu işlemler, kanunlara, tüzüklere ve yönetmeliklere uygun olarak düzenlenir ve önceden belirlenmiş kurallara dayanır.
  • Kuralsallık: İdari işlemler, önceden yasalarla veya idari kurallarla belirlenmiş kurallara göre gerçekleştirilir. İşlemle ilgili kişiler, işlemin içeriğini değiştirme yetkisine sahip değildir.
  • Kamu Hizmeti ve Kamu Yararı: İdari işlemler, öncelikle kamu hizmetinin görülmesi ve kamu yararının gözetilmesi amacıyla yapılır.
  • Yargı Denetimi: İdari işlemler, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönünden yargı denetimine tabidir.

İDARİ EYLEMLER NELERDİR?

İdari eylem, idarenin maddi alanda değişiklik yapan iş, hareket, muamele ve fiili çalışmalarıdır. İdari işlemler hukuk alanında sonuç doğururken, idari eylemler maddi alanda sonuçlar doğurur. İdarenin, idari işlemler dışında kalan bütün davranışları idari eylem olarak kabul edilir. Bu eylemler, idari işlemin uygulanması sonucunda ya da herhangi bir hukuksal işleme dayanmadan doğrudan doğruya kamu görevlilerince gerçekleştirilen eylemlerdir.

İdari Eylemlerin Özellikleri

  • Maddi Alanda Sonuç Doğurma: İdari eylemler, maddi dünyada değişiklikler yapar. Örneğin, bir yolun inşası, bir binanın yıkılması gibi fiziksel ve somut değişiklikler yaratır.
  • İdari İşlemlerden Farklılık: İdari eylemler, hukuksal alanda doğrudan bir değişiklik yaratmazlar. İdari işlemler ise hukuksal sonuçlar doğurur ve hukuk düzeninde değişiklikler yapar.
  • Hukuksal İşleme Dayanabilir veya Dayanmayabilir: İdari eylemler, idari işlemin uygulanması sonucunda ortaya çıkabilir veya doğrudan kamu görevlilerince, herhangi bir hukuksal işleme dayanmadan yapılabilir.
  • Dolaylı Hukuki Sonuçlar: Bazı idari eylemler, dolaylı olarak hukuki sonuçlar doğurabilir. Ancak bu sonuçlar, eylemin kendiliğinden doğurduğu sonuçlar değil, hukuk düzeninin ilgililere tanıdığı hak ve yetkilerin kullanılması sonucunda ortaya çıkan sonuçlardır.

İDARİ İŞLEM İLE İDARİ EYLEM ARASINA Kİ FARKLAR NELRDİR?

İdari işlemler, idarenin hukuk düzeninde değişiklik yapan ve hukuksal sonuç doğuran tek yanlı irade beyanlarıdır. Bu işlemleri yapma yetkisi yasalarla belirlenmiş ve hangi kamu görevlilerinin hangi tür idari işlemleri yapabileceği açıkça düzenlenmiştir. İdari işlemler, belirli kurallara ve şartlara uygun olarak yetkili organlar tarafından gerçekleştirilir.

İdari eylemler, idarenin maddi alanda değişiklik yapan iş, hareket, muamele ve fiili çalışmalarıdır. İdari işlemlerden farklı olarak hukuksal alanda doğrudan sonuç doğurmazlar, ancak dolaylı olarak hukuki sonuçlar doğurabilirler.

İdari eylemler, idari işlemler kadar sıkı bir yasal düzenlemeye tabi değildir ve çeşitli kamu görevlileri tarafından yapılabilir. Ancak bazı özel eylemler, sadece belirli meslek gruplarına dahil olan kamu görevlileri tarafından yapılabilir.

İdari işlemler ve idari eylemler, idare hukukunun iki temel unsuru olup, her biri farklı amaç ve özelliklere sahiptir. İdari işlemler, yetkili organlar tarafından hukuksal sonuç doğuracak şekilde yapılırken, idari eylemler, kamu görevlileri tarafından maddi dünyada değişiklik yapar. İdari işlemler yargı denetimine tabi olup, belirli yasal kurallara göre gerçekleştirilirken, idari eylemler daha geniş bir uygulama alanına sahiptir ve genellikle fiili durumları ifade eder.

SORUMLULUK

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu, yürüttüğü işlemlerin tabi olduğu hukuki rejime göre farklılık göstermektedir. İdarenin özel hukuk alanına giren idarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu dolayı sorumluluğu özel hukukta düzenlenmiş olan sözleşme ve haksız fiil sorumluluğuna tabi olup, bu tür uyuşmazlıkların çözüm yeri adli yargıdır. İdarenin idare hukukuna tabi idarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu kaynaklanan eylem ve işlemlerden doğan zararlardan sorumluluğu ise idari sorumluluk olup, bu tür uyuşmazlıkların çözüm yeri idari yargıdır.

İdare Hukukuna Göre Sorumluluk

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu, Türkiye’de ilk olarak 1961 Anayasası’nın 114. maddesinde düzenlenmiştir. 1982 Anayasası’nın 125. maddesine göre, idare kendi işlem ve eylemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Bu madde, idarenin geniş anlamda sorumluluğunu kabul etmektedir.

Anayasanın 125/1 Maddesi: İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.

Anayasanın 40. Maddesi: Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin yetkili makama gecikmeden başvurma hakkı vardır.

Anayasanın 40/2 maddesine göre: “Kişinin, resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

Bu düzenlemeler, idarenin ve kamu görevlilerinin üçüncü kişilere verdiği zararın devlet tarafından karşılanacağını ve devletin, zarara sebep olan görevlilere rücu edebileceğini belirtmektedir.

Özel Hukukta Sorumluluk

Hukuk düzeni tarafından onaylanan ve izin verilen eylemler hukuka uygun fiillerdir. Hukuk düzeninin hoş görmediği, yapılmasını yasakladığı ve yaptırım öngördüğü fiiller ise hukuka aykırı fiiller olarak kabul edilmektedir. Hukuk düzeni, bu fiilleri işleyenleri meydana gelen zarardan sorumlu tutmaktadır. Bir kişinin diğer bir kişiye karşı fiilinden dolayı doğan zarardan sorumlu tutulması ve bu zararı tazmin etmesine hukuki sorumluluk denir. Bu sorumluluk, esas itibarıyla malvarlığı ile sınırlı olan bir sorumluluktur.

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu, yürüttüğü faaliyetlerin hukuki niteliğine göre değişiklik göstermektedir. İdare, hem özel hukuk hem de idare hukuku alanındaki faaliyetlerinden doğan zararlardan sorumlu olabilir. Özel hukuk alanında sözleşme ve haksız fiil sorumluluğu, adli yargıda çözülürken; idare hukukuna tabi işlemlerden doğan sorumluluklar idari yargıda çözülmektedir. Anayasal düzenlemeler, idarenin geniş anlamda sorumluluğunu kabul etmekte ve vatandaşların uğradığı zararların tazmin edilmesi gerektiğini belirtmektedir.

İDARENİN KURAMSAL SORUMLULUĞU

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır:

  • Hukuk Devleti İlkesi: Bu görüşe göre, idarenin sorumluluğunun temelini hukuk devleti ilkesi oluşturur. Hukuk devleti ilkesi, idarenin hukuka uygun hareket etmesini ve hukuka aykırı davranışlardan doğan zararları karşılamasını gerektirir.
  • Sosyal Devlet Kuramı: Bazı hukukçular, idarenin sorumluluğunu sosyal devlet kuramına dayandırmaktadır. Sosyal devlet kuramı, devletin sosyal adaleti sağlama ve vatandaşların refahını gözetme yükümlülüğünü vurgular.
  • Kusur ve Kusursuz Sorumluluk Ayrımı: Diğer bir görüş ise, idarenin kusur sorumluluğunun hukuk devleti ilkesine, kusursuz sorumluluğunun ise sosyal devlet kuramına dayandığını savunur.
  • 1982 Anayasası, idarenin ve kamu idaresinin çalıştırdığı personelin görev icrası sırasında üçüncü kişilere haksız bir işlem ve eylem nedeniyle vermiş olduğu zararlardan doğan sorumluluğu açıkça düzenlemiştir.

İdarenin Kusursuz Sorumluluğu

İdarenin sorumluluğu sadece kusur sorumluluğuna dayanmaz. İdare, bir hizmeti yürütürken kusuru bulunmasa dahi, yürüttüğü kamu hizmeti sırasında bazı kişiler diğerlerine göre daha fazla zarar görebilir. Bu durumda, idare eşitlik ilkesi gereği olarak bu zararı karşılamak zorundadır. Danıştay kararlarına göre, idarenin tazmin yükümlülüğü için eylem ile zarar arasındaki illiyet bağı yeterli sayılmaktadır.

Danıştay Kanunu: Danıştay, kusurdan ve diğer şartlardan bahsetmeden, idari işlem ve eylemlerden hakları muhtelif olanların dava açma hakkını tanımıştır. Burada geniş anlamda bir sorumluluk esası kabul edilmektedir. İdarenin sorumluluğu için idarenin fiilinin haklı veya haksız olması, kusurlu veya kusursuz olması gibi fiile ve onun hukuki esaslarına değil, sonuca yani neticenin bir hakkı ihlal edip etmediğine bakılmaktadır. İdarenin sorumluluğu için eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması yeterli görülmektedir.

Bu yaklaşım, idarenin sorumluluğunun geniş kapsamda ele alındığını ve idarenin fiillerinin sonuçlarına odaklanıldığını göstermektedir. İdarenin sorumluluğunun geniş kapsamda ele alınması ve idarenin fiillerinin sonuçlarına odaklanılması sayesinde, idarenin hukuka uygun hareket etme yükümlülüğü ve zarar görenlerin tazmin edilme hakkı daha etkin bir şekilde korunmaktadır.

İDARENİN SORUMLULUĞUNU ORTADAN KALDIRAN HALLER

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu bazı özel durumlarda tamamen ortadan kalkabilir veya sınırlandırılabilir. Bu tür durumlar arasında, zarar görenin kişisel kusuru, beklenmeyen doğal afetler, savaş, iç karışıklıklar veya terör olayları gibi olaylar yer alır.

Kişisel Kusur

Zarar görenin kendi kusuru, idarenin sorumluluğunu ortadan kaldıran en önemli faktörlerden biridir.

  • Tam Kusur: Eğer zarar, tamamen zarar görenin kendi kusuruyla meydana gelmişse, idarenin hem kusurlu hem de kusursuz sorumluluğu ortadan kalkar. Bu durum, nedensellik bağının kesilmesine neden olur.
  • Kısmi Kusur: Zarar görenin kusuru, meydana gelen zararı artırmışsa, idarenin sorumluluğu bu oranda azalır. Örneğin, bir kamu hizmeti sırasında zarar gören kişi, kendi dikkatsizliği veya ihmalinden dolayı zararın boyutunu artırmışsa, idarenin sorumluluğu da buna göre azalır.

Beklenmeyen Haller

Bazı olağanüstü durumlar, idarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu azaltabilir veya tamamen ortadan kaldırabilir:

  • Doğal Afetler: Deprem, sel, yangın gibi beklenmeyen doğal afetler durumunda, idarenin sorumluluğu ya tamamen ortadan kalkar ya da, idarenin sorumluluğu önemli ölçüde azalır. Bu tür olaylar, nedensellik bağını zayıflatarak idarenin sorumluluğunu sınırlayabilir.
  • Savaş ve İç Karışıklıklar: Savaş veya iç karışıklıklar gibi olağanüstü durumlar, idarenin sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırabilir veya, idarenin sorumluluğu sınırlandırabilir. Bu durumlarda idarenin eylemleri ve aldığı önlemler genellikle yeterli görülmez ve dolayısıyla sorumluluk azaltılır.
  • Terör Olayları: Terör olayları gibi durumlar, bazı mahkeme kararlarında idarenin kusursuz sorumluluk ilkelerine tabi tutulmuştur. Örneğin, İngiltere Konsolosluğu önünde meydana gelen bombalı terör saldırısında zarar gören vatandaşın zararının devlet tarafından karşılanması gerektiğine karar verilmiştir.

Nedensellik İlişkisi ve Araya Giren Olaylar

İdarenin eylemi ile zarar arasında doğrudan bir nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. Ancak, araya giren başka olaylar bu ilişkiyi zayıflatabilir veya tamamen ortadan kaldırabilir:

  • Nedensellik İlişkisinin Zayıflaması: İdari davranış ile zarar arasında doğrudan bir bağın olmadığı durumlarda, araya giren olaylar nedeniyle nedensellik ilişkisi zayıflar. Bu durumda idarenin sorumluluğu azalır.
  • Nedensellik İlişkisinin Ortadan Kalkması: Eğer araya giren olaylar, nedensellik bağını tamamen ortadan kaldırıyorsa, idarenin sorumluluğu da ortadan kalkar.

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğu, normal şartlarda hem kusurlu hem de kusursuz sorumluluk ilkelerine dayansa da, bazı özel durumlarda bu sorumluluk ortadan kalkabilir veya sınırlandırılabilir. Zarar görenin kişisel kusuru, beklenmeyen doğal afetler, savaş ve iç karışıklıklar gibi olaylar, idarenin sorumluluğunu etkileyen önemli faktörlerdir. Ancak, bazı yüksek mahkeme kararlarında görüldüğü gibi, olağanüstü durumlarda dahi, idarenin kusursuz sorumluluk ilkelerine tabi tutulduğu durumlar da mevcuttur.

ZAMANAŞIMI

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan hakları ihlal edilen kişilerin, idari dava açmadan önce bazı idari başvuru yollarını tüketmeleri gerekmektedir. Bu süreç, idari yargı sisteminin temel unsurlarından biridir ve belirli sürelerle sınırlıdır.

Başvuru Süreci

Hakları ihlal edilen kişiler, idari dava açmadan önce belirli süreler içinde ilgili idareye başvurmak zorundadır:

  • Başvuru Süresi: İdari eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl içinde başvuru yapılmalıdır.
  • Maksimum Süre: Her durumda, eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurulmalıdır. Bu süreler, idari yargının işleyişi açısından zamanaşımı süreleri olarak kabul edilmektedir.

İdarenin Cevabı ve Dava Açma Süresi

İlgili idareye yapılan başvuruların sonucunda izlenmesi gereken süreç şu şekildedir:

  • Kısmen veya Tamamen Red: İdare, başvuruyu kısmen veya tamamen reddederse, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren dava açma süresi başlamaktadır.
  • Cevap Vermeme: İdare, başvuruya altmış gün içinde cevap vermezse, bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava açma süresi başlamaktadır.

Dava Açma Süresi

Dava Açma Süresi: İdarenin ret kararını tebliğ ettiği günden veya altmış günlük sürenin bitiminden itibaren dava süresi içinde idari dava açılabilir. Bu süre, genellikle altmış gündür ancak bazı durumlarda farklılık gösterebilir.

İdarenin eylemlerinden doğan sorumluluğundan hakları ihlal edilen, idari dava açmadan önce ilgili idareye başvuru yapmalıdırlar. Bu başvuru, yazılı bildirim veya başka bir yolla öğrenme tarihinden itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yapılmalıdır. İdare, başvuruyu kısmen veya tamamen reddederse, ret kararının tebliğinden itibaren veya altmış günlük cevap süresinin bitiminden itibaren dava açma süresi başlamaktadır. Dava açma süresi, genellikle altmış gündür. Bu süreç, idari yargının etkin işleyişi ve hak ihlallerinin giderilmesi için kritik öneme sahiptir.

Akademik Hukuk İletişimİdarenin sorumluluğu konusunda uzman bir  idari dava avukatı Ankara destek almak, doğru ve hukuki açıdan sağlam bir konumda olmanıza yardımcı olabilir İdarenin sorumluluğu konusunda uzman İdari dava avukatı Ankara ile istediğiniz yerden görüntülü ve farklı şekilde iletişim kurmak ve bilgi almak için Online Danışmanlık Sistemimizden randevu alabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.

Yorum Yap