Sağlık HukukuSağlık Hukukunda Aydınlatılmış Onam

Aydınlatılmış onam kavramı, tedavi için hastaneye başvuru yapıldığında sıklıkla karşılaştığımız kavramlardan biridir. Hukuka uygunluk nedeni olan rızanın tıp hukukuna yansımış şekli olan aydınlatılmış onam kavramının hukuki nitelendirmesi önemlidir. Zira söz konusu onam, hastaneye yapılan başvurularda hastaya imzalatılan bir kâğıttan ibaret değildir.

Aydınlatılmış Onam Nedir?

Aydınlatılmış Onam Nedir?

Aydınlatılmış onam, hastanın tıbbi müdahale hususunda tam gönüllü olacak veya olmayacak şekilde bilgilendirilmesi demektir. Bilgilendirme hasta açısından anlaşılır ve kavranılabilir olmalıdır. Tıbbi tedavinin, uygulamanın hasta tarafından hiçbir tereddüde yer kalmayacak şekilde anlaşılması gerekir. Bu bağlamda  aydınlatılmış onamda hastanın anlayabileceği şekilde bilgi verilmeli, tedaviye ilişkin süreçler hastaya düzgün bir sistematik içinde  ve eksiksiz anlatılmalı, sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda hastaya detaylı bilgi verilmelidir. Doğru şekilde gerçekleştirilecek rıza alma süreci, tıp hukukunda ancak etkili ve hasta bakımından  gerçek anlamda bilgilendirici bir aydınlatılmış onam ile gerçekleştirilebilir.

Bu onam hastadan alınacak bir aydınlatılmış onam formu ile ortaya konulabilir. Doldurulan her tür bilgilendirilmiş onam formu doktor tarafından onaylanır. Aydınlatılmış onam formu ile ilgili olarak şu hususlara dikkat edilmelidir;

  • Aydınlatılmış  onam  formunun  doldurulması  hukuki  olarak  zorunludur.  Ancak  hastadan  aydınlatılmış  onam  alınması  hukuki  olarak  cerrahı  koruyamayabilir.  Alınmaması  ise  mutlak  suç teşkil eder.
  • Aydınlatılmış  onam  belgesinin  okunduğu ve  hasta  tarafından anlaşıldığı ispatı  hekime aittir.  Bu  yüzden  onam  formu  hastaya  okunmalı,  okuması  için  kendisine  verilmeli  yatış  ya  da  ameliyat  günü  geri  getirmesi  söylenmeli,  getirdiği  zaman  anlaşılmayan  bir  nokta  olup  olmadığı sorgulanmalıdır.
  • İspat  için  hasta  her  sayfayı  imzalamalı  ve  onam  formunun  altındaki  noktalı  yere  hastanın  kendi  el  yazısı  ile  (okuma  yazma  bilmiyorsa  1.  Derece  yakınını  yazacak)  “AYDINLATILMIŞ  ONAM  FORMUNU  OKUDUM.  ANLADIM,  BİZE  OKUNDU  ANLATILDI.  DOKTORUMA  ANLAMADIKLARIMI  SORDU,  CEVAPLADI,  ANLADIM.  TÜM  RİSK  VE  KOMPLİKASYONLARI  BİLEREK ÖNERİLEN  TIBBİ  İŞLEMİN  YAPILMASINA  KENDİ ÖZGÜR  İRADEMLE  KARAR  VE  ONAY  VERİYORUM.  BU  MÜDAHALEYİ  KABUL  ETMEME  YA  DA  İSTEDİĞİM  ZAMAN  VAZGEÇME  HAKKIMIN  OLDUĞUNU  BİLİYORUM.”  yazıp  imzalanması  sağlanmalıdır.  Mutlaka  ikinci  bir  yakınına da  imzalamalıdır.
  • Aydınlatılmış  onamların mutlaka acil  durumlar  hariç işlemden en geç  24  saat  önce alınması  gerekmektedir. Onamlarda tarih ve saat bilgisi mutlaka olmalıdır.
  • Aydınlatılmış onamların matbuu olmaması, kişiye özel düzenlenmesi gerekmektedir.
  • Onam  belgelerinin  tüm  imzaları  tamamlandıktan  sonra  bir  nüshası  hasta/hasta  yakınlarına  imza karşılığında verilmelidir.  7. Aydınlatılmış  onamların  saklanması,  korunması  hekimin  sorumluluğundadır.  Bu  yüzden  klinikte buna göre bir düzen kurulması sağlanmalıdır.
  • Aydınlatılmış onamların temel iskeletini bozmadan kendi tecrübe ve kliniğin iş akışına uygun  olarak ekleme ve çıkarma yapabilirsiniz.
  • “Söz  uçar,  yazı  kalır”,  “Yazılmayan  her  şey  yapılmamış  sayılır”,  bu  yüzden  yapılan  her  şeyin  kayıt altına alınması gereklidir.
  • Ameliyat  mümkünse  resim  üzerinden  çizerek  anlatılmalıdır.  Olumlu  ya  da  olumsuz  her  şey  hastayı korkutmadan anlatılmalıdır. Unutulmamalıdır ki  hasta ve  hasta yakını ile kurulan iyi  bir diyalog sonraki olumsuz olayların gelişmesini büyük ölçüde azaltmaktadır.

Ayınlatılmış onam formu için Ankara Üniversitesinin onam formu örneğini buradan indirebilirsiniz.

Aydınlatılmış Onamda Risk Değerlendirmesi Nedir?

Aydınlatılmış Onamda Risk Değerlendirmesi Nedir?

Aydınlatılmış onam bir üst paragraftaki özellikleri taşıyor olmanın yanında aynı zamanda detaylı bir risk değerlendirme raporunu da içeriyor olmalıdır. Risk değerlendirme raporu, tedavinin gerçekleştirildiğinde ortaya çıkacak sonuç ve riskler ile gerçekleştirilmediğinde ortaya çıkacak sonuç ve risklerin objektif şekilde karşılaştırılmasıdır. Bu objektif karşılaştırma sonucunda hasta sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda bilgi almanın yanında ayrıca tedavi olduğunda veya olmadığında neyle karşılaşacağına da hâkim olmaktadır.

Bu anlamda risk değerlendirmesi, hastaya sunulan objektif mahiyetteki seçenekleri içerir. Hasta bu konuda kendi içinde gerekli değerlendirmeyi yapar ve tedavi konusunda kararını kendisi verir. Dolayısıyla geçerli bir aydınlatılmış onam formu mutlak suretle risk değerlendirmesini içermelidir. Ancak günümüzde bu onam formları, risk değerlendirmesini içermemesinin yanında okumadan imzalanan birer kâğıt parçası niteliğindedir. Dolayısıyla tedavi süreci sonunda veya devamında ortaya çıkacak olumsuz durumlar bakımından hastanın okumadan imzaladığı aydınlatılmış onam formu, hekimin sorumluluğuna başvurma konusunda adeta elleri kolları bağlamaktadır.

Sağlık Hukuku Hasta Hakları Bakımından Pozitif Düzenleme

Sağlık Hukuku Hasta Hakları Bakımından Pozitif Düzenleme

Sağlık hukuku kapsamında, bölümün belki de en temel aldığı alan hasta haklarıdır. Hasta hakları içinde elbette mahremiyete saygı benzeri haklar da vardır fakat herhalde bu konuda ilk akla gelen hak, hastanın tıbbi müdahaleye rıza gösterme hakkıdır. Söz konusu rıza hem anayasal bağlamda hem de ceza hukuku bağlamında hastanın vücut dokunulmazlığını korumaya yöneliktir.

Hasta hakları açısından en kapsamlı düzenlemeler “Hasta Hakları Yönetmeliğinde” yer almaktadır. Dolayısıyla konunun da yönetmelik bağlamında incelenmesi doğru olacaktır. Söz konusu yönetmeliğin beşinci bölümünde tıbbi müdahalede hastanın rızası düzenlenmiştir. O sebepten çalışmadaki açıklamalar ilgili kısmın açıklaması niteliğindedir.

Tıbbi Müdahalede Hastanın Rızası

Tıbbi Müdahalede Hastanın Rızası

Rıza, kişinin bir olay veya olguya onay vermesi anlamına gelir. Hukuki pencereden baktığımızda rıza, aslında söz konusu müdahale veya davranışı hukuka uygun hale getirir. Bu anlamda rızanın hukuki düzlemde bir hukuka uygunluk nedeni olarak varlığını devam ettirdiğini söylemek gerekir.

Sağlık hukuku ve özellikle de tıbbi müdahale bakımından rıza ise küçük miktarlarda da olsa farklılıklar içermektedir. Bu anlamıyla tıbbi müdahalede rıza, hastanın hakkı olduğu gibi aynı zamanda söz konusu tıbbi müdahalenin gerçekleşmesi için de adeta bir ön şart niteliğindedir. Zira söz konusu hekim, uygulayacağı tedavi açısından mutlak suretle sizden rıza almak zorundadır. Bu durumun tek istisnasını, kişinin bilincini açık olmadığı durumlarda zorunluluk ve mecburiyet kapsamında alınmayan ama alınabileceği varsayılan rıza oluşturur. Rıza alınmadan yapılan tıbbi müdahale birçok anlamda ilgili tedaviyi uygulayan hekimin sorumluluğunu doğuracaktır.

Tıbbi müdahalede hastadan alınması gereken rızanın genel kuralları şu şekildedir: (Hasta Hakları Yönetmeliği m.24)

  • Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir. Hasta küçük veya mahcur ise velisinden veya vasisinden izin alınır. Hastanın, velisinin veya vasisinin olmadığı veya hazır bulunamadığı veya hastanın ifade gücünün olmadığı hallerde, bu şart aranmaz.
  • Kanuni temsilcinin rızasının yeterli olduğu hallerde dahi, anlatılanları anlayabilecekleri ölçüde, küçük veya kısıtlı olan hastanın dinlenmesi suretiyle mümkün olduğu kadar bilgilendirme sürecine ve tedavisi ile ilgili alınacak kararlara katılımı sağlanır.
  • Tıbbi müdahale sırasında isteğini açıklayabilecek durumda bulunmayan bir hastanın, tıbbî müdahale ile ilgili olarak önceden açıklamış olduğu istekleri göz önüne alınır.
  • Yeterliğin zaman zaman kaybedildiği tekrarlayıcı hastalıklarda, hastadan yeterliği olduğu dönemde onu kaybettiği dönemlere ilişkin yapılacak tıbbi müdahale için rıza vermesi istenebilir.
  • Hastanın rızasının alınamadığı hayati tehlikesinin bulunduğu ve bilincinin kapalı olduğu acil durumlar ile hastanın bir organının kaybına veya fonksiyonunu ifa edemez hale gelmesine yol açacak durumun varlığı halinde, hastaya tıbbi müdahalede bulunmak rızaya bağlı değildir. Bu durumda hastaya gerekli tıbbi müdahale yapılarak durum kayıt altına alınır. Ancak bu durumda, mümkünse hastanın orada bulunan yakını veya kanuni temsilcisi; mümkün olmadığı takdirde de tıbbi müdahale sonrasında hastanın yakını veya kanuni temsilcisi bilgilendirilir. Ancak hastanın bilinci açıldıktan sonraki tıbbi müdahaleler için hastanın yeterliği ve ifade edebilme gücüne bağlı olarak rıza işlemlerine başvurulur.
  • Sağlık kurum ve kuruluşlarında yatarak tedavisi tamamlanan hastaya, genel sağlık durumu, ilaçları, kontrol tarihleri diyet ve sonrasında neler yapması gerektiği gibi bilgileri içeren taburcu sonrası tedavi planı sağlık meslek mensubu tarafından sözel olarak anlatılır. Daha sonra bu tedavi planının yer aldığı epikrizin bir nüshası hastaya verilir.

Hastanın Tedaviyi Reddetme Ve Durdurma Hakkı

Hastanın Tedaviyi Reddetme Ve Durdurma Hakkı

Hastanın söz konusu tedaviye rıza gösterme hakkı olduğu gibi aynı zamanda tedaviyi reddetme hakkı da vardır. Keza hasta tedaviye rıza verdikten sonra rızasını geri almak suretiyle bu tedaviyi de durdurabilir.

Bu husus Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 25.maddesinde şöyle hükme bağlanmıştır:

Tedaviyi Reddetme ve Durdurma

Tedaviyi Reddetme ve Durdurma

Madde 25- Kanunen zorunlu olan haller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğu hastaya ait olmak üzere; hasta kendisine uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddetmek veya durdurulmasını istemek hakkına sahiptir. Bu halde, tedavinin uygulanmamasından doğacak sonuçların hastaya veya kanuni temsilcilerine veyahut yakınlarına anlatılması ve bunu gösteren yazılı belge alınması gerekir.

Bu hakkın kullanılması, hastanın sağlık kuruluşuna tekrar müracaatında hasta aleyhine kullanılamaz.

Aydınlatılmış Onam İle İlgili Önemli Hususlar

Aydınlatılmış Onam İle İlgili Önemli Hususlar

  • Rızanın verilmesi mevzuatta başka aksine hüküm yoksa herhangi bir şekle tabi değildir. Ancak doğacak uyuşmazlıklarda daha kolay çözümler için bu rızanın bir form aracılığıyla yazılı olarak alınması daha doğru olabilir.
  • Aydınlatılmış Onam olarak da geçen yazılı rıza belgeleri, tedavi sürecine ilişkin detaylı bir risk değerlendirme raporu içermek zorundadır.
  • Klinik veya laboratuvar muayeneleri sonucunda bilinen klasik tedavi metotlarının hastaya fayda vermeyeceğinin sabit olması ve daha evvel deney hayvanları üzerinde kâfi derecede tecrübe edilmek suretiyle faydalı tesirlerinin anlaşılması ve hastanın rızasının bulunması şartları birlikte mevcut olduğunda, bilinen klasik tedavi metotları yerine başka bir tedavi usulü uygulanabilir. Ayrıca, bilinen klasik tedavi metodu dışındaki bir metodun uygulanabilmesi için, hastaya faydalı olacağının ve bu tedavinin bilinen klasik tedavi usullerinden daha elverişsiz sonuç vermeyeceğinin muhtemel olması da şarttır.
  • Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır.
  • Hastanın verdiği rıza, tıbbi müdahalenin gerektirdiği sürecin devamı olan ve zorunlu sayılabilecek rutin işlemleri de kapsar.
  • Tıbbi müdahale, hasta tarafından verilen rızanın sınırları içerisinde olması gerekir.
  • Hastaya tıbbi müdahalede bulunulurken yapılan işlemin genişletilmesi gereği doğduğunda müdahale genişletilmediği takdirde hastanın bir organının kaybına veya fonksiyonunu ifa edemez hale gelmesine yol açabilecek tıbbi zaruret hâlinde rıza aranmaksızın tıbbi müdahale genişletilebilir.

Aydınlatılmış Onamla İlgili Yargıtay Kararı

Aydınlatılmış Onamla İlgili Yargıtay Kararı

Aydınlatılmış Onamla İlgili Yargıtay Kararı – 3. HD., E. 2020/10326 K. 2021/9514 T. 5.10.2021 sayılı kararı şu şekildedir

Somut olayda, dosyaya kazandırılan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 15.10.2014 tarihli raporunda; “kişiye yapılan bilateral fess ameliyatının endikasyonunun ve ameliyat tekniğinin tıp kurallarına uygun olduğu, anosminin bu tür ameliyatlardan sonra ortaya çıkabilen, öngörülemeyen ve önlenemeyen bir komplikasyon olduğu, bu duruma göre ilgili hekimin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, ilgili hekime atfı kabil bir kusur saptanmadığı”, … Tıp Fakültesi KBB Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 15.04.2016 havale tarihli raporda da; hastaya uygun tedavi yöntemi uygulanarak sevk edilen kurumda tedavi gördüğü, herhangi bir komplikasyon gelişmeden taburcu edildiği, davacının koku alamama şikayetinin komplikasyon sayılması gerektiği, ilgili hekimin komplikasyon karşında olumlu ve etik davrandığı yönünde görüş bildirilmiştir.

Davacı, aydınlatılmış onam alınmadığından dolayı davalıların kusurlu olduğunu ileri sürerek, raporlara itiraz etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince, davacının dava dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında ameliyat için rızasının alınmadığını iddia etmediği, ameliyat ve sonrası süreç için kendisinden aydınlatılmış onam alınmadığını iddia ettiği, ameliyat süreci ile ilgili yazılı bilgilendirme zorunlu olmayıp sözlü olarak bildirim yapılmasının yeterli olduğu, dava dilekçesi ve aşamalardaki davacı beyanlarında davalı doktor tarafından kendisine sözlü olarak gerekli uyarıların yapıldığının anlaşıldığı, adli tıp raporları dahil alınan tüm bilirkişi heyeti raporlarında davalı doktora akdedilecek bir kusur bulunmadığının rapor altına alındığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Ne var ki; ortaya çıkan hasarın komplikasyon olması aydınlatma yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı gibi hastanın komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmesi aydınlatma yükümlülüğünün bir gereğidir.

Davacı vekili 02.05.2012 tarihli dava dilekçesinde, “Müvekkile aydınlatılmış onam yapılmamıştır. Bu ameliyatın böyle bir sonuç doğurabileceği söylenmemiş ve bu konuda uyarılmamıştır.” şeklinde açıklamalara yer vererek mahkemenin gerekçesinin aksine dava dilekçesinde ve yargılamanın tüm aşamalarında ameliyat için davacıdan aydınlatılmış onam alınmadığını iddia etmiştir.

Tüm dosya kapsamından, ilk derece mahkemesinin kabulünde olduğu gibi davacının yapılacak ameliyat konusunda ve ameliyatın sonuçları hakkında bilgilendirilmediği, her ne kadar davalıların davacının onamının alındığı, buna ilişkin form düzenlendiği, ancak formun hasta İstanbul Tıp Fakültesine sevk edilirken evrakların arasına karıştığı iddia edilmişse de onam formunun düzenlenmesi zorunlu olduğundan, bu hususun tanıkla ispatı mümkün olmadığından davacının bilgilendirilmediği ve davalıların kusurlu olduklarına yönelik ilk derece mahkemesinin kabulünün yerinde olduğu gözetilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, hatalı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Aydınlatılmış Onamla İlgili Danıştay Kararları

Aydınlatılmış Onamla İlgili Danıştay Kararları

Aydınlatılmış Onamla İlgili Danıştay Kararı – 15. D., E. 2016/2124 K. 2017/665 T. 14.2.2017 sayılı kararı şu şekildedir:

Dosyanın incelenmesinden, İdare Mahkemesince, tedaviyi düzenleyen ve uygulayan sağlık ekibinin, anamnez çerçevesinde kendi sağlık geçmişi hakkında hastaya ya da yakınlarına soru sormadığı, ilgiliyi penisilin tedavisinin muhtemel risklerine dair bilgilendirmediği ve yürürlükte olan mevzuat ve düzenlemeye rağmen hastanın rızasını almadığı yönünde davacı tarafça ileri sürülen başlıca iddiaların ele alınmadığı görülmektedir.

Adli Tıp Kurumunun raporunda, davanın bu yönlerinden bahsedilmemekte ve tedavi sonrası oluşan arazın, tedavinin risklerinden kaynaklandığı belirtilmektedir. Ancak hasta dosyanın incelenmesinden, 25.03.2010 tarihli epikrizde; “…selülit ön tanısıyla, öncesine dair ilaç alerjisi olmadığı tekrardan teyit edilerek sulbaktam ampisilin öncelikle doktor gözetiminde hemşire hanımca test dozu yapıldı. Test dozuna müteakip geçen 30 dakika içerisinde herhangi bir sıkıntı saptanmayan ve şikayeti olmayan hastaya, test sonucu menfi kabul edilerek 1gr 2×1 iv başlandı.

İlk dozun yapılmasını müteakip kızarıklığı ve kaşıntısı belirlenmesi üzerine hemşire hanım tarafından derhal tarafımıza haber verildi…” tespiti yer almakta iken, Hemşire Gözlem Notunda; saat 10:00 hastaya Duocid test dozu yapıldı. Test (-) H.Ö. saat 11:20 duocid 1 gr iv yapıldıktan hemen sonra anaflaksi gelişti. Hastada kaşıntı ve kızarıklık gelişince hastaya 1 amp Avil, 40 mg Dekort, 1 amp Adrenalin yapıldı…” tespiti yer almaktadır.

Hemşire gözlem notunda doktora danışılarak yapılan işlemlerin yanına ilgili doktorun adı da yazılmak suretiyle kayıt tutulduğu, doktorlar tarafından düzenlenen epikrizde hastaya doktor gözetiminde test dozunun uygulandığı belirtilmesine rağmen hemşire gözlem notunda testin doktor gözetiminde yapıldığına ilişkin bir kaydın bulunmadığı görülmektedir.

Ayrıca epikrizde hastaya test dozunu müteakip 30 dakika içinde herhangi bir şikayeti bulunmayan hastaya intravenöz penisilin enjekte edildiği belirtildiği halde, hemşire gözlem notunda saat 11:20 de hastaya 10:00 tedavilerinden Duocid 1 gr iv yapıldıktan hemen sonra anaflaksi geliştiği notu bulunduğu ve nottaki 11:20 ibaresinde gözle görülür bir düzeltmenin olduğu, epikriz ile hemşire gözlem notundaki bilgilerin tutarlı olmadığı ve birbirleriyle çeliştiği, hastanın penisilin alerjisine ilişkin öyküsünün alındığına ve hastanın penisilin uygulaması sonrası gelişebilecek muhtemel risklere ilişkin bilgilendirildiğine ilişkin bir kayıt bulunmadığı görülmektedir.

Hemşire gözlem notu ile hasta epikrizi arasındaki çelişkiler ile hastanın penisilin alerjisi geçmişine ilişkin hasta öyküsünün alındığına ilişkin kayıtların ve hastanın penisilin uygulamasının olası risklerine ilişkin bilgilendirildiğine ilişkin kayıtların sunulamamasının, sunulan kamu hizmetinin kötü işlediğini ve ortada bir hizmet kusurunun bulunduğunu gösterdiğinden davacıların bu olay nedeniyle maruz kaldıkları manevi elem ve ızdırabı giderecek şekilde olayın meydana geliş şekli de dikkate alınarak hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminatın reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Maddi tazminat açısından ise Adli Tıp Kurumu Raporunda, hastaya konulan tanı ve uygulanan tedavilerin tıbben doğru olduğu ve penisilin grubu ilaçlara karşı alerji hikayesi olmayan kişilerde alerji için rutin deri testi önerilmemekle birlikte, alerjik reaksiyonların deri testi negatif olanların da, daha önceki kullanımlarında olmayıp sonra gelişebileceğinin tıbben bilindiği, penisilin grubu ilacın intravenöz (damar yoluyla) uygulanmasına bağlı gelişen anaflaktik reaksiyonun, her türlü özene rağmen oluşabilen herhangi bir tıbbi ihmal veya kusura izafe edilemeyen komplikasyon olarak nitelendirildiği, komplikasyon yönetiminin tıp kurallarına uygun olduğu ve ilgili sağlık personeline atfı kabil bir kusur tespit edilmediği belirtildiğinden, maddi tazminatın reddedilmesinin hukuka uygun olduğu anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 12/11/2015 tarih ve E:2013/2253; K:2015/2149 sayılı kararının maddi tazminatın reddine ilişkin kısmının ONANMASINA oyçokluğuyla, manevi tazminatın reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA oybirliğiyle, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/02/2017 tarihinde karar verildi.

Aydınlatılmış Onamla İlgili Danıştay 15. D., E. 2013/8167 K. 2018/2782 T. 20.3.2018 sayılı kararı şu şekildedir:

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının rahatsızlığı nedeniyle … … Sağlık Ocağı’na müracaat ettiği ve miyalji-kas ağrısı teşhisi konulduğu, aynı gün sağlık ocağında görevli sağlık personeli tarafından sol kalçadan ağrı kesici iğne yapıldığı, uygulanan enjeksiyona bağlı olarak sol bacakta sinir hasarı ve güç kaybı meydana geldiği, bunun üzerine davacının hatalı enjeksiyon uygulanması nedeniyle sakat kaldığından bahisle 50.000-TL maddi ve 50.000-TL manevi zararının tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Dava konusu olayda, İdare Mahkemesi’nce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda dosyaya sunulan Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 25.07.2011 tarih ve 6681 karar sayılı raporunda,

“Hasan oğlu … doğumlu ‘de saptanan EMG ve klinik bulguların enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğunun, enjeksiyonun yanlış yere yapıldığına dair tıbbi belge bulunmadığının, ancak enjeksiyonun doğru yere yapılmış olması halinde dahi, yapılan yerde oluşabilecek ödem ve/veya hematomun da mekanik baskı yapabileceği gibi ilacın difüzyon yolu ile de sinir hücrelerinin içine nüfuz edip, toksik etki ile sinire hasar verebileceğinin, tüm bunların enjeksiyon uygulamalarında beklenir komplikasyonlardan kabul edileceğinin, dolayısıyla … … Sağlık Ocağında enjeksiyonu yapan sağlık personeline kusur atfedilemeyeceği”

görüşlerine yer verilmiştir.

Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.

Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.

Adli Tıp Raporunda davacıda gelişen arazın enjeksiyon uygulamalarının komplikasyonu olarak kabul edilmesi ve enjeksiyonun hatalı bölgeye uygulandığına dair dosya içeriğinde delil bulunmaması durumu karşısında, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamadığından maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmamakla birlikte, enjeksiyon uygulamasından önce risklerin anlatılıp davacıdan yazılı onamın alınmamış olması durumunda, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca davacının aydınlatılma ve onay verme hakkının elinden alınmış olacağı ve yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği konusunda davacıda endişe ve üzüntüye yol açacağından davacının manevi tazminat talebinin, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağı ilkesi de gözetilerek değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu durumda, mahkemece davalı idare tarafından davacıya enjeksiyonun sonuçları ve olası komplikasyonlarının anlatıldığına ve davacının bu işleme rıza gösterdiğine dair yazılı ve imzalı aydınlatılmış onamının alınıp alınmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu durum araştırılmadan eksik inceleme ile manevi tazminat talebinin reddi yönünde verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir.

Sağlık Hukuku Avukatı İçin Aydınlatılmış Onam’ın Önemi

Ankara sağlık hukuku avukatı olarak tarafımıza gelen uyuşmazlıklarda ve malpraktis davalarında bakılacak ilk husus aydınlatılmış onamın olup olmamasıdır. Zira yapılan tıbbi müdahalelerde rıza alınması ve hastaların gereği gibi bilgilendirilmesi büyük önem teşkil etmektedir.

Ankara Sağlık Hukuku Avukatından Randevu

Online randevu alarak hukuki durumunuzu netleştirebilirsiniz. Randevu için tıklayınız.

Ankara Sağlık Hukuku Avukatı İletişim Bilgileri

Sağlık hukuku avukatının uzmanlık alanlarına giren ve sağlık hukuku kapsamında yararlanabileceğiniz diğer makalelere buraya tıklayarak ulaşabilir ya da aşağıdaki iletişim adresinden bizi arayabilirsiniz.

 

Ankara Sağlık Hukuku Avukatı