2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu dayanak alınarak çıkarılan Yükseköğretim Kurumları Yönetici,
Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nin 11. maddesinde kamu görevinden çıkarma
disiplin cezası düzenlenmiştir. Aynı maddenin altında da bu cezayı gerektiren haller sayılmıştır.
Uygulanacak olan bu disiplin cezası yükseköğretim elemanının kamu görevinden çıkarılmasını ve
tekrardan kamu görevine girememesini içermektedir. Mahiyeti bu derece ağır olan bu cezanın
uygulanmasını gerektiren haller de orantılı olarak aynı derecede ağır olmalıdır. Okuduğunuz çalışma
kapsamında da bu disiplin cezasına çarptırılan bir yükseköğretim elemanının yaptığı başvuru
değerlendirilecektir.
Olayın Özeti
Olayda davacının işlediği iddia edilen bazı fiillerden dolayı Yükseköğretim Kurulu Yüksek Disiplin
Kurulu tarafından kamu görevinden çıkarma cezasına çarptırılması söz konusudur. Davacı bunun
üzerine Yükseköğretim Kurulu Yüksek Disiplin Kurulu’na itirazda bulunmuş ve bu itirazı
reddedilmiştir. Devamında davacı bu idari işlemin iptali talebiyle idare mahkemesinde iptal davası
açmıştır.
İdare Mahkemesinin Kararı
İdare Mahkemesi dosyayı incelemiş ve aşağıdaki açıklamaları yapmak suretiyle dava konusu idari
işlemin iptaline karar vermiştir:
Davacının söz konusu izin ve vekalet olurlarını imzalamasının, tek başına kendisine isnat
edilen disiplin suçunu işlediğini göstermemektedir. Dolayısıyla anılan iddiaya yönelik olarak
söz konusu fiillerin işlendiğini gösteren her türlü şüpheden uzak, somut ve kesin delillerin
ortaya konulamadan disiplin cezası verilmesi hukuka aykırıdır.
Davacının usulsüz alımlardan haberi olduğu halde gereğini yapmadığı iddiası açısından,
soruşturma raporunda bilimsel araştırma projeleri koordinatörünün davacı tarafından korunup
kollandığı ileri sürülmekte ise de, tanıkların, davacıdan randevu alamadıklarını ve davacının
kendilerini dinlemediğini beyan etmelerine rağmen, konuyla ilgili olarak neden doğrudan
Rektör veya diğer Rektör Yardımcılarıyla görüşmeyip yine davacıya şikayetlerini iletmek
istemeleri hususundaki çelişkinin giderilememiştir.
Davacının projeden artan paraların diğer projelere harcanacağından bahisle, artan paradan
kimsenin haberinin olmamasını emretmesi de söz konusu suça iştirak için yeterli bir delil
değildir.
Davacının zimmetine para geçirdiği iddia edilmiş fakat davacı ve yakınlarının malvarlığı
üzerinde herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
Proje yürütücülerine ait olduğu iddia edilen sahte imzaların davacının elinden çıktığı
belirtilmiş fakat bu konuda da herhangi bir somut delile ulaşılamamıştır.
Tüm bu açıklanan nedenler değerlendirildikten sonra idare mahkemesi davacının kamu
görevinden çıkarma cezası ile cezalandırıldığı ve bunun itirazının reddedildiği dava konusu
işlemi hukuka aykırı bulmuştur. Dolayısıyla da davacının itirazını reddeden Yükseköğretim
Kurulu Yüksek Disiplin Kurulu işlemini iptal etmiştir.
Danıştay’ın Kararı
Danıştay aşağıda özetlenen açıklamaları yapmak suretiyle karar vermiştir:
Danıştay’a göre incelenmesi gereken husus olayın ceza hukuku boyutunu da
ilgilendirmektedir. Zira verilen disiplin cezası davacının yüz kızartıcı bir suç işlediğinden
yola çıkılarak verilmiştir. Kaldı ki Ankara Üniversitesi Rektörlüğü de bu konuda Cumhuriyet
Başsavcılığından gerekli evrakları istemiş ancak olaydaki suçları soruşturma yetkisi
Rektörlükte değil de Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’nda olduğundan Ankara Üniversitesi
Rektörlüğü’ne görevsizlik kararı verilmiştir.
Bu karardan sonra davacı hakkında halihazırda yürütülen bir soruşturma kalmadığından
idare mahkemesince dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Disiplin soruşturmalarının yapılmasında izlenecek yöntem, ceza verilecek fiiller ve ceza
vermeye yetkili makam ve kurullar mevzuatla belirlenmekte; disiplin cezası verilebilmesi
için kusurlu halin tespitinden sonra belli süreler içinde ilgili hakkında tarafsız bir
soruşturmacı görevlendirilerek disiplin soruşturması açılması, söz konusu soruşturmada
ilgilinin lehine ve aleyhine olan tüm delillerin toplanarak soruşturma raporunun
oluşturulması ve bu şekilde hangi fiili, nerede, ne zaman, nasıl, ne şekilde işlediğinin somut,
hukuken kabul edilebilir ve delillerle şüpheye yer vermeyecek açıklıkta ortaya konularak
yetkili disiplin amiri veya disiplin kurulu tarafından bir disiplin cezası verilmesi
gerekmektedir.
Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin
Yönetmeliği’nin 20.maddesinde “Aynı olaydan dolayı yönetici, öğretim elemanı, memur
veya diğer görevliler hakkında ceza muhakemesinde kovuşturmaya başlanmış olması,
disiplin kovuşturmasını geciktirmez. Sanığın Ceza Kanunu’na göre mahkûm olması
veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olmaz. Disiplin
soruşturması veya sonuçları, ceza soruşturmasını etkilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Ceza hukuku ile disiplin hukuku arasında amaç, kapsam, usul ve sonuçları bakımından
farklılıklar vardır. Ceza yargılamasında suçun niteliği ve delillerin takdirinde uygulanan ilke
ve kurallar ile disiplin hukuku açısından uygulanan ilke ve kurallar birbirinden farklı
olduğundan, idarenin ilgili hakkında disiplin cezası vermemesi, ceza mahkemelerince ceza
verilmesine hukuki engel oluşturmayacağı gibi, aynı şekilde ceza yargılaması sonucu verilen
karar, disiplin cezası verilmesine engel teşkil etmeyecektir. Aksi uygulama, disiplin
hukukunun amacı ve kendine özgü kurallarıyla bağdaşmamaktadır.
Öte yandan; idari yargı mercilerince, ceza mahkemesi kararından bağımsız olarak dava
dosyasındaki disiplin soruşturmasına ilişkin bilgi, belgeler ve tanık ifadeleri çerçevesinde
davacının isnat edilen eylemleri işleyip işlemediği ve bu eylemlerin disiplin suçu oluşturup
oluşturmadığı hakkında inceleme yapılarak karar verilmesi esas olup, maddi olayın açıklığa
kavuşturulması için resen araştırma yetkisi kapsamında ceza yargılaması sırasında alınan
sanık ve tanık ifadeleri, bilirkişi raporları gibi maddi delillerin ve yargılama sonucunda
verilen ceza mahkemesi kararının ve bu karardaki tespitlerin kullanılması da mümkündür.
Ayrıca; ceza kanunundaki bir suç tipinin aynıyla disiplin hukukuna aktarıldığı durumlarda
bu suçlar bakımından suçun unsurları her iki ceza sisteminde de aynı olduğundan ceza
yargılamasında verilen hükmün disiplin hukukunu da doğrudan etkileyeceği açıktır.
Diğer taraftan, hukukumuzda hangi fiillerin yüz kızartıcı ve utanç verici eylem kapsamında
yer aldığına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, kamu hizmeti veya öğretim elemanı sıfatı ile
bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerin tümünün
önceden öngörülmesinin ve tespitinin olanaksız olduğu, söz konusu hareketlerin tek tek
ortaya konulmasının mümkün olmadığı hususları dikkate alındığında, ceza kovuşturması
neticesinde verilecek kararın disiplin hukuku açısından kişilere yöneltilen suçlamanın yüz
kızartıcı ve utanç verici bir suç olup olmadığının tespiti için disiplin makamlarına ve idari
yargı mercilerine karine teşkil edeceği de kuşkusuzdur.
Sonuç olarak bu nedenlerle davacının hakkında uygulanan disiplin cezası açısından her bir
fiil için ayrıca yeniden değerlendirme yapılarak karar verilmelidir.