5237 sayılı TCK’da suçu bildirmeme suçu herkes (TCK m. 278), kamu görevlileri (m. 279) ve sağlık mesleği mensupları (m. 280) tarafından işlenmesine göre üç ayrı maddede düzenlenmiştir.
Bu kanun maddeleri ile korunan hukuki değer ; adliyenin faaliyet ve fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde icrasındaki toplumsal yarardır.
Suç unsuru olan durumların ve bulguların değerlendirilmesi mesleki özen ve yetki isteyen vakalar dışında; TCK’ da suçu bildirmeme suçu herkes için bir yükümlülüktür. Örneklendirmek gerekirse; bunun suç olduğunu bilmiyordum gibi spesifik olaylar dışında; şiddete maruz kalan bir kişinin yaşadığı durumu , hırsızlığı, görsel veya işitsel olarak şahit olduğunuz cezai yaptırımı olan unsurları bildirmek Ceza Kanunumuzda ihbar yükümlülüğü getirir. Burada korunan ve hizmet edilen hukuki değer ; adliyelerin faaliyet ve işleyişlerinin sağlıklı ve hızlı bir şekilde icrasına destek olmaktır. Yargıya hizmet etmek kutsal bir vatandaşlık görevidir.
Mesleki anlamda ; sağlık mesleği mensuplarının özelinde bir kanun maddesi olmasının ana sebebi ; sağlık çalışanlarının görevleri esnasında, suç unsuru oluşturan vakalar ile karşılaşma ve müdahale etme durumunda olması ve kamu görevlisi olmayan sağlık mesleği mensuplarını da bildirim yükümlülüğü kapsamına almaktır. (TCK md. 280 )
İçindekiler
Suçu Bildirim Yükümlülüğü Nedir?
Suçu bildirmeme suçu, 5237 sayılı TCK.’nun özel hükümlerin yer aldığı ikinci kitabın, dördüncü kısmında, “adliyeye karşı suçlar” başlıklı ikinci bölümünde 278 inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde; { l)”İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Mağdurun onbeş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yan oranında arttırılır “ şeklindedir. Görüldüğü üzere 5237 sayılı TCK.’ da bu suç, “adliyeye karşı suçlar” arasında düzenlenmiştir.
Bu suçla korunan hukuki yarar göz önüne alındığında kanun koyucunun, devletin adli yararlarını ön sırada tuttuğunu söylemek gerekir. Nitekim bir hukuk devletinde, suç oluşturan fiillerin resmi mercilere bildirilmesinde kişilerin ve toplumun göz ardı edilemeyecek yararlan bulunmaktadır. Birinci olarak, kişilerin herhangi bir şekilde öğrendikleri hukuka aykırı fiilleri, bunların takibini yapmaya yetkili ve görevli mercilere bildirmeleri toplumun bu fiiller karşısında tepkisiz kalmaması sağlanacak ve yetkili mercilerin harekete geçmesi sağlanmakla kamu düzeninin korunması ve devletin adli fonksiyonlarının eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesine de vasıta olunacaktır.
İkinci olarak her ne sebeple olursa olsun işlenmekte olan bir suçun görmezden gelinmesi, sosyal hukuk devletine dayalı bir toplumda, birey olma hakkı ve yükümlülüğüyle bağdaşmayan bir davranış olacaktır. Üçüncü olarak, bu düzenlemeyle işlenmekte olan suçun, yetkili ve görevli mercilere bildirilmesi yükümlülüğünün getirilmesi, toplum içinde yaşayan kişiler arasındaki insani dayanışmayı ve insanlığın dolayısıyla, toplumun sorumluluk bilincini artırıcı bir Özellik arz etmektedir.
Dördüncü olarak da toplumdaki barış ve huzur ortamının korunması, adli mercilerin görevlerini gerektiği gibi yerine getirebilmelerinin suçlardan haberdar olmalarına bağlı olması sebebiyle, kişilerin suçluların cezalandırılmasını istemek haklarına karşılık, bu suçlan yetkili mercilere bildirmek yükümlülüklerinin de olması gerektiği için, bu suçun ihdasına gidilmiştir.
Nitekim bu durumu kanun koyucu maddenin gerekçesinde; “Barış esasına dayalı hukuk toplumunda yaşama hakkına sahip olan herkes, toplum barışını bozucu nitelik taşıması dolayısıyla devletten suç işlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını talep hakkına sahiptir. Suç teşkil eden bir fiilin işlendiğini Öğrenen bireyin, bununla ilgili olarak yetkili makamlar nezdinde bildirimde bulunma hakkı vardır. Bu bakımdan belli bir suç vakıasıyla ilgili olarak bildirimde bulunmak, hukuka uygunluk nedeni olarak bir hakkın kullanılmasından ibarettir.”
Sağlık Mesleği Mensuplarının Suçu Bildirim Yükümlülüğü ?
Sağlık mesleği mensupları, TCK 280. maddesinde belirtilmiştir. Ancak madde bu sağlık mesleği mensuplarının belirlenmesi bakımından, iyi bir düzenleme yapılmamıştır. Maddenin gerekçesinde kimlerin bu meslek grubu içinde olduğu gösterilmiştir. Burada tartışmalı olan konu “devlet hastanelerinde” ve “özel hastanelerde” çalışan sağlık mesleği mensupları ile ilgilidir. Gerçekten özel hastanelerde çalışan sağlık mesleği mensupları 280. madde kapsamında mıdır? Bu kişiler, madde kapsamı içinde değerlendirilmez ise, 278. maddeye göre cezalandırılmaları gerekecektir.
Kanunun lafzı ile olan bu ikilem dışında mesleği gereği suç unsurlarına emniyet güçlerinden sonra ilk olarak ( kişinin – mağdurun kendi başvurusu söz konusu olduğunda emniyet güçlerinden de önce ) tedavi ve takip amaçlı tıbbi müdahalede bulunan kişiler olrak bu anlamda bildirim yükümlülüğü hem büyük bir sorumluluk yüklemekte hem de güvenli ortamın sağlanmasını gerektirmektedir. Ne yazık ki, mevcut sağlık sistemimizde, çalışanlar açısından var olan;
-Uzun mesai saatleri
– Fazla iş yükü ve hastalara ayrılan sürelerin kısalığı
-Sağlık çalışanları nın kendi can güvenliği olmaması ( şiddete ve saldırılara açık ortam )
-Yargı sürecinin uzunluğu ve güvenilirliğine olan ikilemler
-Ve kanunun bu maddesi ile ilgili bilgi eksikliği
Bildirim sürecinin en başında var olan engelleyici unsurlar olarak uygulamada önümüze çıkar.
Sağlık çalışanları , mağdurun gerek kişisel başvurusu, gerekse emniyet güçleri veya adli görevliler tarafından getirilmesi durumunda; tek bir olguyu dahi atlamayarak , özellikle delil karartmaktan ve yok etmekten uzak duracak şekilde, kişinin bedeninde var olan ( darp izleri, istismar bulguları, yanık, ekimoz, hematom, kesik, kanama, morluk .. ) delillerin yıkanmadan ve gerekli tıbbi müdahale yapılmadan önceki önceki ilk hali ile değerlendirerek ( acil durumlarda öncelik her zaman tıbbi müdahalae ve yaşam desteğidir ilkesi istisnası ile ) adli bulguları korumaya özen göstermelidirler.
Acil tıbbi müdahale, takip ve mağdurun – hastanın stabil duruma gelmesi ile takip altına alınarak ( müşahade) kişi ile ilgili adli durum bildirir rapor tutularak, bir sonraki başlıkta detaylı anlatılacak şekilde adımlara uyularak bildirim yapılmalıdır.
Burada ısrarla üzerinde durulacak adli açıdan önem taşıyan durum; delillerin mümkün olduğunca korunmasıdır. Adli süreçte tüm deliller , olayı aydınlatmada, suçu ispat etmede ve ilgili şüphelilerin sanık olarak yargılanıp etkin şekilde cezalandırılmasına destek olacaktır.
Bir diğer önemli husus; mağdurun- hastanın yanınada veya yakınında şüpheli olduğunu bildirdiği ( Beni bu kişi darp etti gibi bir söylemde bulunuyorsa) , sağlık çalışanının direk görev yetkisi dahilinde olmaksızın, sağlık kuruluşunda görevli güvenlik görevlisi , varsa hastane polisi veya jandarması bilgisinde, bu şüphelinin uzaklaştırılması sağlanmalı, mağdur- hasta kişi güvenli alanda tutulmalıdır.
280. madde “(1) Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensupları, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Sağlık mesleği mensupları deyiminden tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişiler anlaşılır”, şeklinde düzenlenmiştir.
Birinci olarak maddede 1. fıkrasında geçen “görev” ibaresi, “sağlık mesleği mensuplarının” görevi esnasında, bir suçun işlendiğine ilişkin belirti olmasını durumunu öngörmüştür. İkinci olarak da maddenin II. fıkrasında, sağlık mesleği mensupları ibaresinden, “tabip”, “diş tabibi”, “eczacı”, “ebe”, “hemşire” ve “sağlık hizmeti veren diğer kişilerin” anlaşılacağını kanun koyucu göstermiştir. Bu itibarla tek tek sayılan sağlık mesleği mensupları kişilerin dışında “sağlık hizmeti veren diğer kişilerin” de bu suçun faili olabileceği öngörülmüştür.
Bu sebeple kanun koyucu, suçun failinin sadece, devlet eliyle işletilen sağlık kuruluşlarında görev yapan ve kamu görevlisi sıfatını haiz olan sağlık mesleği mensuplarını değil, sağlık hizmeti veren bütün kişilerin olabileceğini belirtmiştir. Nitekim madde gerekçesinde ‘Devlet eliyle işletilen sağlık kuruluşlarında görev yapan sağlık mesleği mensupları, kamu görevlisi sıfatını taşımaktadırlar. Bu kişilerin suçu bildirme yükümlülüğüne aykırı davranmaları halinde, yukarıdaki madde hükmü uygulanacaktır ”, demektedir.
Buna göre kamu görevini yerine getirsin veya getirmesin ya da devlet eliyle işletilen bir sağlık kuruluşlarında görev yapsın veya yapmasın, sağlık mesleği mensupları, görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşması durumunda, bunu yetkili mercie bildirmekle yükümlüdür. 280. maddenin kapsamına, kamu görevlisi olsun olmasın tüm sağlık mesleği mensuplarının dahil edilmelidir. Bu durumda sağlık mesleği mensuplarının bildirmeleri gereken bir suçu yetkili mercie bildirmemeleri durumunda 280. madde uygulanacak, 278. maddesinin uygulanması mümkün olmayacaktır.
Bildirimin Aşamaları ve Bildirimin Mercileri
Sağlık mesleği mensupları, tıbbi müdahale, adli raporun düzenlenmesi, güvenlik görevlisi veya emniyet görevlisi ile mağduru – hastayı güvenli alanda takibe aldıktan sonra, tüm bu belgeler ve kinin bilgileri ile ; hastane polisi aracılığı ile savcılığa bildirimde bulunmalıdırlar.
Süre bakımından, suçun en geç ne zamana kadar yetkili mercie bildirileceği yönünde madde metninde bir açıklık bulunmamaktadır. Bununla birlikte Ceza Muhakemesi Kanununda da konuya ilişkin herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak madde düzenlemesinden, işlenmekte olan suçların derhal, işlenmiş olmakla birlikte neticelerinin sınırlanabilmesi mümkün olan suçların ise neticeleri ortadan kalkmadan bildirimin yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan bildirimin gecikmiş sayılıp sayılmayacağına her somut olayda hakim, karar verecektir.
Türk Ceza Kanununun 278. maddede yer alan “bildirimin” yetkili mercilere yapılmasını öngörmektedir. Yetkili merciden de bildirimi kabule yetkili merci olarak anlaşılması gerekir. Diğer bir ifadeyle, “yetkili merci” kendisine bildirim yapılması halinde, soruşturmaya başlamak ya da bildirimi soruşturma yapacak mercie iletmek yükümlülüğü altında olan makamdır. Ceza Muhakemesi Kanunun “ihbar ve şikâyet” başlığı altında yer alan 158. maddede yetkili makam ve merciler gösterilmiştir41. Buna göre; “(1) Suça ilişkin İhbar, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.
(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar…, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. (3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye’nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilir. (4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir”. Diğer taraftan suçun bildirildiği merci konusunda hatanın olması halinde, bu kastı ortadan kaldıracaktır(TCK m. 30).
Bu sebeple de kişinin suçu bildirmemede kastının olmayacağından» söz konusu suç meydana gelmeyecektir (TCK m.21). Ancak İşlenen suçlan takiple görevli olan kimselerin (örneğin, cumhuriyet savcısının) yapılan suç bildirimi üzerine, soruşturmaya başlamaması, “kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu” düzenleyen TCK 279. madde kapsamında değerlendirilmez. Bu takdirde, eğer şartlar oluşmuş ise, TCK.m.257/2, maddenin uygulanması gerekecektir.
Bildirimin Etkin Ceza Sistemine Katkısı
Öncelikle adaletin etkin ve hızlı işleyişine katkıda bulunmak için var olan , ihbar yükümlülüğü kanun maddelerinin, spesifik olarak sağlık mesleği mensupları için ayrı bir noktada incelenmesinin gerekliliği aşikardır.
Sağlık kurum ve kuruluşları ile Adalet Bakanlığı ve yargı mercileri arasında mümkünse yazı, tutanak, dilekçe gibi bürokrasinin neden olduğu sürenin uzaması noktasında; otomasyon bilgi sistemleri kurularak ; ilgili ihbarların ve bildirimlerin bu sistem üzerinden yapılmasını mümkün kılmak etkinliği arttıracaktır.
Sağlık mesleği mensuplarına, bu kanun maddesi ve yürütülecek süreç ile ilgili, sık sık hizmet içi eğitimler verilmesi; güvenlik güçleri, emniyet ve adliye ile olan resmi yazışmalar ve süreçte yardımcı olacak destek elemanlarının var olması etkinliği arttıracak diğer bir husustur.
Hemen her vatandaşta olan , adli sürecin çekincesi, mahkemelerin soğuk algısı ve ihbar halinde tanıklık yapmanın ürkütücü ve uzak gelmesi gibi durumlar , elbette ki sağlık çalışanları için de mevcuttur. Fakat unutulmamalıdır ki; hem kanuni yaptırımlar hem de vicdani sorumluluklar bu ihbarları gerekli kılmaktadır.
İhbar sonrasında; sağlık çalışanının mağdur hasta ile olan tıbbi müdahale, tedavi ve takip ile ilgili mesleki sorumlulukları ve ihbardan sonra durumun adli mercilerde devam edeceğini bilmesi, bnu bildirimler için gerek devlet gerek özel sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığı bildirim sistemleri aracılığı ile verileri yükleyerek , adli sürecin uzağında tutulmaları etkinliği yine arttıracak bir husustur.
Var olan çekinceler ve sistemsel sıkıntılar açısından düşünüldüğünde, ilgili Bakanlıkların işbirliği , taşra teşkilatları arasında koordinasyon v sağlayacak bir yapı ve organizasyonu getirecektir.
Aslına bakılırsa sadece Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı değil, Aile Sosyal Hizmetler, Milli Eğitim , İç İşleri , Dış İşleri gibi Bakanlıklar arasında var olacak bilgi sistemleri veri girişi işleri oldukça hızlandıracak ve suçun bildirimini , suçluların yakalanmasını, cezalandırılmasını etkinleştirecektir. Burada suçun önlenmesi her ne kadar ihbar yükümlülüğü ile ilgili olmasa dahi ; bir toplumda önleyici adımlar , adalet, sağlık, eğitim, sosyal hizmetler gibi var olan her alanda öncelik teşkil ederse o toplum daha ileri ve gelişmişlik seviyesinde olacaktır.
Önleyici olmakta; adaletin hep var olan cezaların caydırıcılığı ve yaptırımlı uygulanması cümleleri de giderek azalacak , toplumda suç işlemenin önlenmesi çalışmaları hız kazanacaktır.
Gelişmiş ülkelerin bir çoğunda, Ceza Kanunları düzenlemelerinde ceza oranlarının oldukça düşük olmasının nedeni de suç oranının az olmasıdır. Örnek alınması ve uygulamaya geçirilmesi gereken huşuların en önemlisi önleyici koruyucu hizmetlerdir bakış açısıyla yola çıkmak tüm kişi ve kurumların işini kolaylaştıracaktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında ; var olan kanun maddeleri, mevzuatlar ve teorikteki sıkıntıların tespiti, denetimi ve etkinliği arttırmak için işleyişin hızlı ve pratik hale getirilmesi hem mağdur- hasta kişi açısından hem de yükümlülük sahibi sağlık mesleği mensupları açısından düzenli ve verimli olacaktır.
Ankara Sağlık Hukuku Avukatından Randevu
Online randevu alarak hukuki durumunuzu netleştirebilirsiniz. Randevu için tıklayınız.
Ankara Sağlık Hukuku Avukatı İletişim Bilgileri
Sağlık hukuku avukatının uzmanlık alanlarına giren ve sağlık hukuku kapsamında yararlanabileceğiniz diğer makalelere buraya tıklayarak ulaşabilir ya da aşağıdaki iletişim adresinden bizi arayabilirsiniz.