Malpraktis davası, hasta ile doğrudan temas halinde bulunan doktor, diş hekimi, hemşire, ebe gibi sağlık hizmeti sağlayıcılarına karşı mesleki görevlerini yerine getirirken ihmalkar davranışları nedeniyle sebep oldukları zararların karşılanması amacıyla açılan davadır. Dava sürecinde alınan adli tıp raporuna itiraz bu yazımızın genel olarak konusunu oluşturmaktadır.
Malpraktis davasında davanın davacısı zarar gören hasta veya o hastanın zarar görmesinden etkilenen yakınlarıdır. Ancak davalı tarafı belirlemek malpraktis davalarında zordur ve oldukça önemlidir. Malpraktis davasına konu işlemi yerine getiren kimse eğer devlet bünyesinde çalışıyor ise bu durumda işlemi yapan kişiye karşı doğrudan dava açılamaz. Malpraktis davası bu durumda idareye veya sağlık bakanlığına karşı açılacaktır.
Açılan dava sonucunda işlemi gerçekleştiren sağlık personeli hatalı bulunur ve davacı lehine tazminat alacağına hükmedilirse bu durumda idare bu tazminatı davacıya öder. Ancak sonrasında ödediği miktar için söz konusu sağlık personeline rücu ederek ilgili sağlık personelinin tazminat tutarını idareye geri ödemesini talep eder. Özel sektör çalışanı sağlık personelleri ise memur sayılmadıkları için doğrudan zararı meydana getiren kişiye karşı malpraktis davası açılabilir.
İçindekiler
- Adli Tıp Raporunun Hukuki Niteliği ve Malpraktis Davalarındaki Önemi
- Bilirkişi Raporlarına İtiraz Hakkının Dayanağı (HMK ve Yargıtay Kararları)
- Adli Tıp Raporuna İtiraz Etme Sebepleri
- Adli Tıp Kurumu Raporlarının Bilimsel Değeri ve Sınırlılıkları
- Adli Tıp Kurumu Raporlarına İtiraz Süreci: Usul ve Süreler
- Adli Tıp Kurumu Raporlarına İtiraz Dilekçesinde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
- Adli Tıp Kurumu Raporlarına İtiraz Dilekçesinde Yeni Bilirkişi veya Akademik Kuruldan Rapor Talebi
- Mahkemelerin Adli Tıp Kurumu Raporlarına İtiraz Karşısındaki Tutumu ve Uygulama Örnekleri
- Yargıtay’ın Adli Tıp Raporlarına İtiraz Konusundaki Görüşleri
- Adli Tıp Raporuna Karşı Alternatif Bilimsel Görüşlerin Kullanımı
- Adli Tıp Raporuna İtiraz Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri
- Adli Tıp Raporuna İtiraz İle İlgili Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
- Adli Tıp raporuna itiraz için süre ne kadardır?
- Adli Tıp raporuna itiraz edildiğinde mahkeme mutlaka yeni bilirkişi görevlendirir mi?
- Adli Tıp raporunun hatalı olduğu nasıl ispatlanabilir?
- Yargıtay, Adli Tıp raporuna itiraz edilen davalarda nasıl bir yaklaşım sergiliyor?
- Adli Tıp raporuna karşı özel bilirkişi raporu kullanılabilir mi?
- ADLİ TIP RAPORUNA İTİRAZ İLE İLGİLİ AVUKATA SORU SORABİLİRSİNİZ.
- AVUKATTAN ONLINE DANIŞMANLIK ALABILIRSINIZ.
Adli Tıp Raporunun Hukuki Niteliği ve Malpraktis Davalarındaki Önemi
Adli Tıp Kurumu, Adalet Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren ve adli tıpla ilgili konularda bilirkişilik yapan resmi bir kurumdur. Adli Tıp Raporu bilirkişi raporu niteliği taşımaktadır ve birçok davada tarafların iddialarının ispatlanmasında delil olarak kullanılmaktadır. Bu niteliği nedeniyle aynı bilirkişi raporunda olduğu gibi Adli Tıp Raporuna itiraz edilmesi de mümkündür. Bu durumda itiraz konusu edilen hususlar da değerlendirilmek üzere ilgili Adli Tıp Raporuna ilişkin yeniden değerlendirme yapılabilmesi için mahkeme tarafından ilgili rapor bir üst merci olan Adli Tıp Kuruluna sevk edilir.
Malpraktis davalarında, sağlık hizmetini sunan kişinin (hekim, diş hekimi, hemşire vb.) mesleğin gerektirdiği dikkat ve özeni gösterip göstermediğinin değerlendirilmesinde Adli Tıp Raporu büyük önem taşımaktadır. Davacının iddia ettiği zararın, sağlık hizmetini sunan kişinin hatasından mı kaynaklandığı yoksa herhangi bir kusur bulunmaksızın mı meydana geldiği, ancak adli tıp raporuyla tespit edilebilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Aydoğdu/Türkiye Davası kapsamında karara bağlanan 40448/06 Nolu başvuruda Malpraktis davalarında düzenlenen Adli Tıp Raporlarında dikkat edilmesi gereken hususlar belirlenmiştir. Bunlar;
- Dava konusu olay ve durumlar detaylı bir şekilde incelenmelidir. Adli Tıp Raporu hiçbir tereddütte imkan vermeyecek şekilde tüm sorulara yanıt verebilecek nitelikte düzenlenmelidir.
- Adli Tıp Raporunun düzenlenmesinde alanında uzman kişiler görevlendirilmelidir.
- Adli Tıp Raporunun içeriğinde hekim, diş hekimi, hemşire gibi sağlık hizmetinden sorumlu olan kişilere meydana gelen zarar nedeniyle kusur atfedilip atfedilemeyeceği gerekçeleri ile birlikte detaylı olarak açıklanmalıdır.
- Malpraktis davasına konu olayın tıp dünyasında kabul görmüş dayanaklara uygun olup olmadığına ilişkin incelemelerde bulunulması gerekmektedir.
Bu unsurları taşımayan bir adli tıp raporunun mahkeme tarafından hükme esas alınması hukuka aykırılık teşkil edecektir.
Bilirkişi Raporlarına İtiraz Hakkının Dayanağı (HMK ve Yargıtay Kararları)
Hukuk Muhakemesi Kanununun 266. Maddesinde ‘’ Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.’’ ifadesine yer vererek mahkemenin genel bilgi ve tecrübeyle ya da hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözülmesi mümkün olmayan konularda bilirkişiye başvurabileceği hususu ele alınmıştır.
Bilirkişi raporuna itiraz edebilecek kişiler davanın taraflarıdır. Taraflar bilirkişi raporunda eksik ya da hatalı bir husus ile karşılaştıklarında, bu rapora karşı adli tıp raporuna itiraz da dâhil olmak üzere gerekli başvuruyu yapabilirler.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2013/10960 Esas ve 2013/14302 Karar sayılı ilamında ‘’HMK’nin 281. maddesinde, tarafların bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişi raporuna itiraz sebepleri belirtilerek bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını, ayrıca yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri açıktır.” denilerek, bilirkişi raporlarına itirazın usulüne uygun şekilde yapılmasının gerekliliğine dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda adli tıp raporuna itiraz, yalnızca şeklen değil, açık ve gerekçeli şekilde yapılmalıdır. Aksi hâlde mahkeme, yapılan itirazı yetersiz görerek yeni bir bilirkişi raporu alınmasına gerek duymayabilir.
Bilirkişi raporuna itiraz edilebilecek süre raporun tebliğ edilmesinden itibaren iki haftadır. Bu süre kanunda belirlenmiştir ve değiştirilemez. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2016/8293 E. ve 2016/9683 Karar sayılı ilamında da “6100 Sayılı HMK’nin 281. Maddesinde, bilirkişi raporuna itiraz süresi iki hafta olarak belirlenmiştir. Mahkemece bu itiraz süresinin kısaltılarak 5 gün olarak belirlenmesi belirtilen kanun hükümlerine ve aynı Kanun’un 27. Maddesinde yer alan hukuki dinlenilme hakkına aykırı olup, kararın salt bu sebeple bozulması gerekmiştir.” Bu nedenle iki haftalık sürenin herhangi bir şekilde kısaltılmış olması adil yargılanma hakkını ihlal edecek niteliktedir.
Adli Tıp Raporuna İtiraz Etme Sebepleri
Adli Tıp Raporuna itiraz konusu edilebilecek hususlar herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmamıştır. Taraflar Adli Tıp Raporuna itiraz ederken raporun eksik ya da hatalı düzenlendiğini, taraflı olabileceğini, somut olayla uyum içinde olmadığını ileri sürerek adli tıp raporuna itiraz edebilirler. Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporlar bilirkişi raporu niteliğindedir ve itiraz edilebilir. Ancak her bilirkişi raporuna yapılan itirazın mahkeme tarafından kabul edilmesi söz konusu olmadığı gibi her adli tıp raporuna yapılan itiraz da mahkeme tarafından dikkate alınmak zorunda değildir.
Adli Tıp Raporuna yapılmış olan itirazın somut gerekçelere dayanması ve itiraz konusu hususların açık bir şekilde bildirilmesi gerekmektedir. Adli Tıp Raporunda bulunan eksik hususlar, hatalı nitelendirmeler, hakimin karar vereceği hususlarda yorum yaparak bilirkişi tarafından karar verilmiş olan kararları içeren raporlarda itirazlar açık bir şekilde belirtildiği ve gerekçelendirildiği sürece söz konusu itirazlar mahkeme tarafından dikkate alınır. İtirazın kabul edilmesi halinde de söz konusu adli tıp raporu mahkeme tarafından incelenmek üzere bir üst kurula gönderilir.
Adli Tıp Kurumu Raporlarının Bilimsel Değeri ve Sınırlılıkları
Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporlar, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu ve ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) hükümleri çerçevesinde bilirkişi raporu niteliği taşımakta olup, mahkeme tarafından verilecek kararı etkileyebilecek ölçüde önemli bir delil niteliği taşır. Özellikle hastanın yaşadığı zararların tazmin edilmesi için açılan malpraktis davası süreçlerinde adli tıp raporları, tıbbi kusur iddialarının değerlendirilmesinde büyük önem arz eder.
Hâkimin uzmanlık gerektiren konularda bilimsel görüş almasına kanun tarafından olanak tanınmıştır. Bu kapsamda Adli Tıp Kurumu raporları, bilimsel verilere ve uzmanlık bilgisine dayalı kanaat açıklamaları içerdiğinden delil niteliği taşır. Ancak bu raporlar, nihai kararların verilmesinde yardımcı nitelik taşımaktadır; hakimi bağlayıcı değildir. Adli tıp raporuna itiraz hakkı, taraflara bu noktada tanınmış bir yasal güvencedir. Özellikle malpraktis davası dosyalarında, raporun eksik veya çelişkili olduğu düşünülüyorsa, tarafların adli tıp raporuna itiraz ederek ek inceleme veya yeni bilirkişi atanmasını talep etme hakları bulunmaktadır.
Hâkim, somut olayın koşulları ve dosyadaki diğer delillerle birlikte bilirkişi raporunu serbestçe takdir eder. Ayrıca raporların düzenlenme sürecinde kullanılan yöntemlerin bilimsel geçerliliği, kullanılan verilerin güncelliği ve raporu hazırlayan uzmanın uzmanlık alanıyla doğrudan ilişkisi, raporun güvenilirliğini etkileyen unsurlar arasında yer alır.
Yargıtay’da söz konusu adli tıp raporlarına oldukça önem atfetmektedir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2013/30822 E. ve 2014/10772 sayılı kararında ‘
’ Hükme esas alınan Adli Tıp raporu davalı hekimin kusurlu olup olmadığının tespiti için yeterli değildir. O halde mahkemece, davacının geçirdiği ameliyat konusunda KBB uzmanlarının bulunduğu tıp fakültesinden seçilecek bilirkişi heyetinden davacının burun ameliyatında, davalı hekimin kusurunun bulunup bulunmadığı ve ameliyat sonrası kalıcı araz bulunup bulunmadığının, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak sonucuna göre bir karar vermelidir. Davacıda oluşan perforasyonun komplikasyon olduğunun belirlenmesi halinde aydınlatmanın yeterli olmadığı gözetilmeli ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Mahkemenin bu yönleri göz ardı ederek, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.’’
İşlemin KBB uzmanının alanına girdiğini belirterek bilirkişi heyetinde KBB uzmanı olmamasını bir bozma nedeni olarak değerlendirmiştir.
Adli Tıp Kurumu Raporlarına İtiraz Süreci: Usul ve Süreler
Adli Tıp Raporuna itiraz edilebilmesi için kanun tarafından iki haftalık süre öngörülmüştür. Bu süre içerisinde yapılmayan itirazlar daha sonrasında mahkeme tarafından dikkate alınmayacaktır. Bu süre hak düşürücü niteliktedir. Yapılan itiraz üzerine mahkeme, mevcut raporu yeniden değerlendirebilir, aynı kuruma ek rapor düzenlettirebilir veya farklı bir bilirkişi ya da üst kuruldan yeni bir rapor alınmasına karar verebilir.
Bu süreçte itirazın somut, gerekçeli ve bilimsel dayanaklara dayalı olarak yapılması, mahkeme nezdinde itirazın ciddiyetle değerlendirilmesini sağlar. Aynı zamanda bilirkişi raporuna yapılacak olan itiraz süresi içinde yapıldığı takdirde yazılı ya da sözlü olarak yapılması bir fark oluşturmayacaktır. Dolayısıyla, Adli Tıp Raporuna yönelik itirazların usulüne uygun ve süresi içinde yapılması, özellikle malpraktis davasında verilecek kararı oldukça etkileyecek bir unsurdur.
Adli tıp raporları, pek çok malpraktis davasında belirleyici rol oynayan kritik belgelerdir ve bu raporların hatalı, eksik ya da yanlı olması halinde süresi içinde itiraz edilmesi büyük önem taşır. Akademik Hukuk & Danışmanlık Bürosu olarak, adli tıp raporlarına yönelik itiraz sürecinde bilimsel ve hukuki temellere hakim alanında uzman avukatlarımız ile siz danışanlarımıza yardımcı olabilmek için çalışıyoruz. Siz de bu süreçte profesyonel destek almak isterseniz, İletişim Adresimizden bize ulaşabilir veya Online Danışmanlık Sistemimiz (ODS) üzerinden randevu oluşturabilirsiniz.
Adli Tıp Kurumu Raporlarına İtiraz Dilekçesinde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Adli Tıp Raporuna itiraz ederken dilekçenizde yer verdiğiniz unsurları somut gerekçelere dayandırdığınızdan, söz konusu gerekçeleri de açık ve anlaşılır bir şekilde mahkemeye sunduğunuzdan emin olmalısınız. İtiraz dilekçesinde, rapordaki değerlendirmelerin hangi yönlerden eksik, hatalı ya da çelişkili olduğu açıkça belirtilmeli; mümkünse bu iddiaları destekleyecek tıbbi belgeler, uzman görüşleri veya bilimsel kaynaklarla desteklenmelidir. Aksi takdirde mahkeme itiraz konusu iddiaların dosyayı uzatma amacı taşıdığını tespit ederse mevcut bilirkişi raporuna dayanarak hüküm tesis eder.
Adli Tıp Kurumu Raporlarına İtiraz Dilekçesinde Yeni Bilirkişi veya Akademik Kuruldan Rapor Talebi
Adli Tıp Kurumu raporuna karşı yapılan itirazın kabulü halinde, mahkeme tarafından dosyanın yeniden değerlendirilmesi amacıyla farklı bir bilirkişi heyetinden veya konusunda uzman akademik bir kuruldan rapor alınması mümkündür. Mevcut bilirkişi raporunun bilimsel dayanaklardan yoksun olduğu, raporun hazırlanmasında eksiklikler bulunduğu, raporu düzenleyen uzmanın konuya ilişkin uzmanlık alanının yetersiz olduğu veya tarafsızlıktan uzak kanaat içerdiği gerekçeleriyle, taraflar yeni bir bilirkişi veya akademik kurul görüşü talebinde bulunabilir. Talebin kabulü, usule uygun biçimde yapılmış, gerekçeli ve somut dayanaklara dayanan bir itiraz dilekçesi ile mümkündür.
15.07.2018 tarihli 4 sayılı “Bakanlıklara Bağlı İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkındaki” Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde düzenlenen 16. maddesinde ‘’Adlî Tıp Üst Kurulları;
- a) Adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmayıp sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, (…) konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.” İfadesine yer verilerek adli tıp raporuna itiraz edilmesi halinde hangi üst mercinin ilgili raporu incelemesi gerektiği belirtilmiştir.
İtirazın kabulü ile mahkeme söz konusu adli tıp raporunu tekrar incelenmek üzere üst kurula gönderir. Bu kurul daha önce düzenlenen adli tıp raporunda itiraz edilen hususları da dikkate alarak yeni bir rapor düzenler ve en kısa sürede mahkemeye geri gönderir.
Mahkemelerin Adli Tıp Kurumu Raporlarına İtiraz Karşısındaki Tutumu ve Uygulama Örnekleri
Mahkemeler, Adli Tıp Kurumu raporlarına karşı yapılan itirazları değerlendirirken, itirazın dayandığı gerekçelerin somut, açık ve teknik yönden tartışmaya elverişli olup olmadığını dikkate alır. Özellikle malpraktis davalarında, Adli Tıp Kurumu raporuna karşı uzmanlık düzeyinde ve bilimsel içerikli itirazlar sunulduğunda, Yargıtay içtihatlarında da görüleceği üzere mahkemelerin raporun yeniden değerlendirilmesine imkan tanınmaktadır. Bu bağlamda, itirazın şekli ve içeriği, mahkemelerin değerlendirmesinde belirleyici rol oynamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2244 E. , 2021/961 K. Sayılı ilamında;
‘’Yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere davalılar vekil sıfatıyla en hafif kusurlarından dahi sorumludur. Hukukî sorumluluktaki kusurun varlığı, tıbbî hata bulunup bulunmadığı konusunda mahkemenin bir değerlendirme yapma imkânı bulunmuyor ise de bilirkişinin bu konuda verdiği raporun taraf itirazlarını tatmin edici gerekçeyle karşılayıp karşılamadığı denetlenmek zorundadır. Davalı hekim, daha önceden tanıdığı, durumunu bildiği müteveffaya müdahalede bulunurken hastanın özel gereksinimlerini ve müdahale sırasında ve sonrasında ortaya çıkabilecek muhtemel sorunları öngörebilecek konumdadır.
Kürtaj işlemi sırasında hekim, kullandığı kanülün fazla ilerlediğini ve muhtemelen delinmenin gerçekleştiğini fark etmiş ve işlemi durdurmuştur. Davacılar buna rağmen eve gitmelerine izin verilmesinin ve devamında şikayetler arttığında ivedilikle işlem yapılmayarak, diyaliz ünitesi olmayan bir hastaneye sevk edilmesinin ölüme etken olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yüksek … Şurası kararında da bu yönde eksikliğin, kusurun bulunduğu ifade edilmiştir. Mahkemece raporlar arası çelişkinin giderilmesi için alınan Adli Tıp Kurumu Genel Kurul raporundan, tatmin edici gerekçe içermemesi nedeniyle sonuç olarak varılan kanaatin dosya kapsamına uygun olup olmadığı denetlenemediği gibi, tarafların kendi haklılıklarını ileri sürdükleri iddiaların karşılandığından da bahsedilemez.
Hâl böyle olunca mahkemece üniversitelerden seçilecek konusunda uzman bilirkişilerden HMK’nın 266. ve devam maddeleri çerçevesinde oluşturulacak bir heyete görüşlerine ihtiyaç duyulan teknik hususlar ayrıntılı olarak belirtilerek dosya tevdi edilmeli ve heyetten varılan sonuca ilişkin taraf itirazlarını karşılar ve denetime açık rapor alınmalı, bu rapordaki teknik değerlendirmelere göre davalının doğan zarardan yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde hukukî sorumluluğunun bulunup bulunmadığı tartışılarak varılacak sonuca göre karar verilmeliyken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.’’
Söz konusu Yargıtay kararı değerlendirildiğinde, mahkemelerin dosyada yer alan Adli Tıp raporunu dikkate alarak karar vermeden önce, davanın taraflarınca sunulan adli tıp raporuna itiraz içeren beyanları göz ardı etmeden değerlendirmesi gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Nitekim malpraktis davası kapsamında taraf itirazlarının dikkate alınmaması ve eksik incelemeye dayanılarak hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı kabul edilmiştir.
Yargıtay’ın Adli Tıp Raporlarına İtiraz Konusundaki Görüşleri
Yargıtay, Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen Adli Tıp Raporlarının bilirkişi raporu niteliği taşıdığını ve bir delil gibi değerlendirilmesi gerektiğini, mahkemeyi doğrudan bağlamadığını birçok kararında açıkça vurgulamıştır. Delilleri takdir yetkisi hâkime ait olmakla birlikte, raporun bilimsel gerekçeden yoksun, eksik incelemeye dayalı ya da çelişkili olması hâlinde, mahkemenin yeni bir bilirkişi raporu aldırmaksızın karar vermesini hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Özellikle malpraktis davası gibi teknik uzmanlık gerektiren davalarda Yargıtay, tarafların bilimsel hususlara uygun ve somut gerekçelere dayanan itirazlarını görmezden gelen, mevcut raporu yeterli sayarak hüküm kuran mahkemelerin kararlarını sıklıkla bozmaktadır.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 06.03.2003 tarih E.2002/13959 K.2003/2380 sayılı kararına göre de “İçeriği yönünden inandırıcı ve tatminkâr olmayan Adli Tıp Kurumu raporuna dayanılarak hüküm kurulamaz. Bu nedenle, üniversiteden seçilecek uzmanların oluşturduğu bilirkişi kurulundan rapor alınmalıdır.” Buna göre hakim hüküm kurmadan önce bilirkişi raporunun eksiksiz ve doğru olduğundan emin olmalıdır. Aksi takdirde tarafların haklı gerekçeleri dikkate alınmaksızın doğrudan mevcut adli tıp raporuna göre karar verilmesi birçok kez bozma nedeni olmuştur.
Adli Tıp Raporuna Karşı Alternatif Bilimsel Görüşlerin Kullanımı
Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporlar, mahkemelere bilimsel değerlendirme sunmakla birlikte, kesin ve bağlayıcı nitelikte delil olarak kabul edilmez. Bu kapsamda, Adli Tıp raporuna karşı çelişkili veya alternatif bilimsel görüşlerin sunulması mümkündür. Taraflar, özellikle üniversitelerin ilgili anabilim dallarından alınan akademik mütalaalar, bağımsız uzman görüşleri ya da uluslararası bilimsel kaynaklara dayalı değerlendirmeler ile mevcut raporun eksik veya hatalı olduğunu ortaya koyabilir.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2019/3215 E. 2020/1040 K. sayılı kararı ve bu karara paralel Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2017/1782 E. 2017/3805 K. Sayılı ilamlarında yargıtayın uzman görüşüne olan yaklaşımı açık bir şekilde görülmektedir.
“.. uzman görüşü, tarafların uyuşmazlığın aydınlanabilmesi, anlaşılabilmesi ve iddia ve savunmaların ispatı için kendisinin belirlediği özel ve teknik bilirkişiden bir konuda bilgi alması olarak düzenlenmiş olup, uygulamada özel bilirkişi adı da verilmektedir. Taraflar kendi menfaatlerini koruyabilmek ve alınan bilirkişi raporundan tatmin olmamaları hâlinde olayın tam olarak aydınlanmasını sağlamak ve doğru ve adil kararın verilmesi için uzman görüşü alıp mahkemeye ibraz edebilecektir.
Mahkeme özellikle özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda, tarafın sunduğu uzman görüşünün dava konusuyla ilgili olması hâlinde mutlaka dikkate almak ve değerlendirmek zorundadır. Bu anlamda alınan bilirkişi raporuna, taraflardan biri, uzman görüşüne dayanmak suretiyle itiraz etmiş ve bu itirazlar mahkeme tarafından hiç değerlendirmeye alınmamış ve itirazlar gerekçeli bir şekilde karşılanmamış ise uzman görüşüne dayanan tarafın 6100 sayılı HMK’nın 27’nci, Anayasa’nın 36’ncı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenme hakkını ihlal etmiş olabilecektir”
Yargıtay içtihatlarında da bilimsel yeterlilik taşımayan veya çelişkili raporlara karşı sunulan alternatif bilimsel görüşlerin dikkate alınmaması hâlinde eksik inceleme nedeniyle bozma kararı verildiği görülmektedir. Tarafların bilimsel veriler ışığında hazırlanan alternatif rapor ve mütalaaları mahkemeye sunmaları, adil yargılanma hakkı ve delil serbestisi ilkesi çerçevesinde meşru ve etkili bir hukuki yoldur.
Adli Tıp Raporuna İtiraz Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Adli Tıp Kurumu raporlarının yargılamalarda belirleyici delil olarak kullanılması, uygulamada bazı yapısal ve işlevsel sorunları da beraberinde getirmektedir. En sık karşılaşılan sorunlardan biri, Adli Tıp Kurumu’nun yoğun iş yükü nedeniyle raporların gecikmeli olarak hazırlanması ve bu durumun malpraktis davalarının makul sürede sonuçlandırılmasını engellemesidir. Ayrıca bazı raporların yetersiz, yüzeysel veya genel ifadeler içermesi, bilimsel dayanağının açıkça gösterilmemesi ve uzmanlık alanı dışında değerlendirmeler yapılması, tarafların rapora duyduğu güveni zedelemektedir. Buna ek olarak, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesinde üst kurullara sevk süreci her zaman etkili işletilememekte, bu da maddi gerçeğe ulaşmayı zorlaştırmaktadır.
Bu sorunların giderilmesi için, öncelikle bilirkişilik kurumunun daha şeffaf, denetlenebilir ve uzmanlık temelli bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Adli Tıp Kurumu dışında, özellikle üniversitelerin ilgili akademik kurullarıyla daha sistematik iş birlikleri kurulmalı; alternatif bilimsel görüşlerin raporlara entegre edilmesine olanak tanınmalıdır. Mahkemelerin bilirkişi raporlarını değerlendirirken delil serbestisi ilkesi çerçevesinde hareket etmesi ve çelişkili durumlarda ek rapor veya farklı bilirkişi görüşü aldırmak konusunda daha aktif davranması gerekir. Ayrıca, raporların niteliğini artırmak amacıyla bilirkişi eğitimlerinin daha sistematik ve düzenli yapılması gerekmektedir. Böylece hem tarafların hak arama özgürlüğü güçlenecek hem de yargılamada maddi gerçeğe ulaşma ihtimali artacaktır.
Adli Tıp Raporuna İtiraz İle İlgili Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Adli Tıp raporuna itiraz için süre ne kadardır?
Adli Tıp Raporları niteliği gereği bilirkişi raporları olarak nitelendirmektedir. Malpraktis davası başta olmak üzere, diğer birçok davada taraflar düzenlenen adli tıp raporuna itiraz etmek istediklerinde, raporun kendilerine tebliğinden itibaren iki hafta içinde itirazlarını mahkemeye bildirmek zorundadır. Bu süre hak düşürücüdür ve mutlaka dikkate alınmalıdır.
Malpraktis davasında da diğer davalarda olduğu gibi adli tıp raporuna itiraz edilmemiş olması söz konusu raporu bir nevi kesinleştirir. Süresinde itiraz edilmediği takdirde, adli tıp raporunun kesinleşmiş kabul edilmesi halinde de mahkeme bu raporu hükme esas alabilir. Bu nedenle, adli tıp raporuna itiraz etmek isteyen tarafların söz konusu iki haftalık hak düşürücü süreyi kaçırmamaları büyük önem taşır.
Adli Tıp raporuna itiraz edildiğinde mahkeme mutlaka yeni bilirkişi görevlendirir mi?
Adli Tıp Kurumu raporuna karşı süresinde ve gerekçeli olarak adli tıp raporuna itiraz edilmesi, mahkemenin bu itirazı dikkate almasını gerekli kılar; ancak bu durum, mahkemenin doğrudan yeni bir bilirkişi görevlendireceği anlamına gelmez. Hâkim bilirkişi raporunda yer alan hususlarda serbest bir şekilde değerlendirme yaparak karar verir. Mahkeme bilirkişi raporunda yer alan hususlarla bağlı değildir ancak yanlış nitelendirme sonucu hatalı bir karar verirse söz konusu karar kaldırılabilir ya da bozulabilir.
Özellikle tıbbi sorumluluğun kapsamını belirleyen malpraktis davası sürecinde, adli tıp raporuna itiraz, raporun güvenilirliği açısından kritik önem taşır. Eğer mahkeme, sunulan raporun bilimsel, yeterli ve karar verilebilecek nitelikte olduğunu düşünüyorsa; yapılan itirazlara rağmen ek rapor alınmasına veya yeni bilirkişi atanmasına gerek görmeyebilir. Ancak adli tıp raporuna itiraz, raporun eksik, çelişkili, uzmanlık dışı ya da yöntem hatası içerdiği gibi somut gerekçelere dayanıyorsa, mahkemenin ek rapor istemesi veya yeni bir bilirkişiye başvurması beklenir.
Dolayısıyla, mahkemenin yeni bir bilirkişi görevlendirme kararı, yapılan itirazın içeriğine, somutluğuna ve teknik yeterliliğine bağlıdır. Bu durum, malpraktis davası gibi tıbbi sorumluluk içeren davalarda daha da hassasiyet kazanır.
Adli Tıp raporunun hatalı olduğu nasıl ispatlanabilir?
Malpraktis davası gibi teknik uzmanlık gerektiren yargılamalarda, adli Tıp raporunun hatalı olduğu, bilimsel veriler, uzman görüşleri ve raporda yer alan ifadelerden farklı anlamlar çıkarılabilmesi ile raporda hata olduğu ispatlanabilir. Öncelikle, raporda yer alan bulguların mevcut tıbbi literatürle uyumsuz olması halinde raporun tekrar düzenlenmesi talep edilebilir. Bunun yanı sıra, bağımsız bir bilirkişi veya uzman doktor tarafından hazırlanan karşı rapor, Adli Tıp raporundaki eksiklik ya da yanlışlıkları ortaya koyabilir.
Ayrıca, olayla ilgili tanık ifadeleri, kamera kayıtları veya fiziksel deliller gibi dış unsurlar da raporla çelişiyorsa, bu durum raporun güvenilirliğinde ciddi şekilde zedeler. Tüm bu unsurlar, özellikle bir malpraktis davası kapsamında mahkemenin değerlendirmesinde belirleyici rol oynayabilir.
Yargıtay, Adli Tıp raporuna itiraz edilen davalarda nasıl bir yaklaşım sergiliyor?
Yargıtay, malpraktis davaları başta olmak üzere, durumlarda, bu raporun kesin ve bağlayıcı nitelikte olmadığını, mahkemelerin delilleri serbestçe takdir etme yetkisine sahip olduğunu açıkça vurgulamaktadır. Eğer Adli Tıp raporu, dosya kapsamıyla çelişiyor, eksik inceleme içeriyor ya da bilimsel dayanaklardan yoksunsa; Yargıtay, yerel mahkemenin sadece bu rapora dayanarak hüküm kurmasını özellikle malpraktis davası gibi adli tıp raporlarının oldukça önemli olduğu davalar bakımından hukuka aykırı bulmaktadır.
Yargıtay, mahkemelerin mevcut Adli Tıp Raporunu yetersiz bulması halinde farklı bir bilirkişi kurulundan veya üniversite hastanesinden ek rapor alınmasını talep etmeleri gerektiğini özellikle vurgulamaktadır.
Adli Tıp raporuna karşı özel bilirkişi raporu kullanılabilir mi?
Hukuk sistemimizde, taraflar adli sürece katkı sunmak amacıyla kendi seçtikleri uzman kişilerden rapor alarak mahkemeye sunabilirler. Özellikle malpraktis davası gibi tıbbi uzmanlık gerektiren durumlarda, bu tür özel bilirkişi raporları, Adli Tıp Kurumu raporuna alternatif ya da eleştirel bir görüş niteliği taşıyabilir. Bir malpraktis davası sürecinde, tarafların sunduğu bilimsel dayanaklı ve uzman görüşlerine dayalı raporlar, mahkemenin delilleri değerlendirme sürecinde önemli bir etki yaratabilir.
ADLİ TIP RAPORUNA İTİRAZ İLE İLGİLİ AVUKATA SORU SORABİLİRSİNİZ.
AVUKATTAN ONLINE DANIŞMANLIK ALABILIRSINIZ.
Sorularınızı ve bu sorularla ilgili evrakı sisteme yükleyebilirsiniz. Online danışmanlıkta istediğiniz gün ve saati seçebildiğiniz gibi görüşme tipini de seçebilmektesiniz. Zoom, teams, whatsapp ya da telefon üzerinden görüşme sağlanabilmektedir. Ödemenin ardından tarafınıza randevu yapıldığına dair mail ile bilgi gelmektedir. Sistemde yaşanan herhangi bir sorun olduğundan iletişim numaralarımızdan iletişime geçtiğinizde toplantı manuel olarak planlanabilir. Adli tıp raporuna itiraz konusunda müvekkillerimizin doğru bilgiye hızlı ve güvenilir şekilde ulaşmasını sağlamak için kurulan Online Danışmanlık Sistemimizden yüzlerce randevu alınmış olup müvekkillerimizin faydalanması amaçlanmıştır.




