Malpraktis (hatalı tıbbi müdahale), bir sağlık uzmanının mesleki görevlerini yerine getirirken ihmal, hata, dikkatsizlik veya kötü niyetli davranışlar sonucu hastaya zarar vermesi olarak tanımlanır.
İçindekiler
- MALPRAKTİS (HATALI TIBBİ MÜDAHALE) NEDİR?
- MAPRAKTİSTE SORUMLULUK
- MALPRAKTİSTE HEKİMİN SORUMLULUĞU
- MALPRAKTİSTEN HASTANELERİN SORUMLULUĞU
- YANLIŞ TEŞHİS DURUMU
- YANLIŞ TEDAVİ VE SONRASINDAKİ DURUM
- SAĞLIK KURUMUNUN VE TEDAVİ HİZMETİNİN ORGANİZASYONUNA İLİŞKİN HATALAR
- HEKİMİN TEDAVİDEN KAÇINMASI VEYA TEDAVİYİ GECİKTİRMESİ
- DOKTOR HATASINDA TAZMİNAT
- MALPRAKTİS DAVASINDA TAZMİNAT KALEMLERİ
- MALPRAKTİS DAVASINDA TAZMİNAT MİKTARI
- YANLIŞ DİŞ TEDAVİSİ TAZMİNAT SORUMLULUĞU
- ESTETİK AMELİYATLARDA MALPRAKTİS
- MALPRAKTİS ÖRNEKLERİ
- MALPRAKTİS İLE İLGİLİ DİĞER HUSUSLAR
- KOMPLİKASYON NEDİR?
- AYDINLATILMIŞ ONAM (RIZA) NEDİR?
- MALPRAKTİS DAVASI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
- MALPRAKTİS DAVASI İLE İLGİLİ DANIŞTAY KARARLARI
- MALPRAKTİS DAVALARINDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ
- ANKARA MALPRAKTİS AVUKATLARI AKADEMİK HUKUK & DANIŞMANLIK’TA
MALPRAKTİS (HATALI TIBBİ MÜDAHALE) NEDİR?
Malpraktis kelime anlamıyla hatalı tıbbi müdahale demektir. Günümüz dünyasında gerek zaruri tedavi amaçlı müdahaleler gerekse de “estetik operasyonu” şeklinde adlandırılan ve çoğunluğu ihtiyari olan müdahalelerin hata içermesi oldukça sık rastlanan bir durumdur. Malpraktis (hatalı tıbbi müdahale) durumu, hastaya zarar verme potansiyeline sahip olduğu için ciddi sonuçlar doğurabilir.
Türk Tabipler Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’ nın 13. Maddesinde “Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir” denilerek malpraktis (hatalı tıbbi müdahale) tanımlanmıştır.
MAPRAKTİSTE SORUMLULUK
Malpraktis (hatalı tıbbi müdahale) açısından hukuk boyutunda sorumluluk farklı alanlarda incelenebilir. Hekimler, yaptıkları tıbbi müdahalelerde belirli bir özeni ve standartları takip etmekle yükümlüdürler. Hekimin hatalı tıbbi müdahalesinden dolayı hem özel hukuktaki zararın tazmin sorumluluğu doğabilir hem de idarenin sorumluluğu doğabilir.
MALPRAKTİSTE HEKİMİN SORUMLULUĞU
Bir hekimin hatalı tıbbi müdahaleden doğan sorumluluğu, mesleki standartlara uygun davranma, hastaya karşı özen gösterme ve etik kurallara uyum sağlama gibi faktörlere dayanır.
Bir hekim, mesleki standartlara uygun davranmakla yükümlüdür. Bu, meslektaşları tarafından kabul görmüş yöntemleri, tedavi prosedürlerini ve dikkat standartlarını takip etmeyi içerir. Standartlara uygun davranmama durumu, malpraktis iddialarının temelini oluşturabilir.
Hekimler, hasta ile ilgili doğru teşhisi koymak ve tedavi için gerekli özeni göstermekle yükümlüdürler. Yanlış teşhisler veya gereksiz tedaviler gibi durumlar hatalı tıbbi müdahale iddialarına yol açabilir.
Hekimler, müdahalelerin riskleri, yan etkileri, alternatifleri ve muhtemel sonuçları konusunda hastaları uygun şekilde bilgilendirmelidirler. Hasta, müdahaleye ilişkin bilgi eksikliği nedeniyle zarar görmüşse, bu durum da malpraktisle ilişkilendirilebilir.Ayrıca;
- İlgilinin rızasının bulunduğu veya müdahalenin yapılmasının ivedi olmasından dolayı rızasının alınmasına gerek olmayan bir durum olmalıdır.
- Müdahalede bulunan kişi hekim olmalıdır. Zira hekim dışında müdahalede bulunan kişi açısından zaten rıza geçersiz olacağından işin ceza hukuku boyutu devreye girer ve ortada tartışılması gereken bir hatalı tıbbi müdahale söz konusu olmaz.
- Söz konusu müdahale hekimin dikkat ve özen yükümlülüklerine uymamasından kaynaklı olarak hatalı tıbbi müdahale gerçekleşmiş olmalıdır.
- Bu hata sonucunda da ilgili “hasta” maddi veya manevi düzeyde bir zarara uğramış olmalıdır.
Malpraktis (hatalı tıbbi müdahale) açısından hekimin özel hukuk bağlamında 2 farklı sorumluluğu doğabilir. Bu sorumluluklar sözleşmeden ve haksız fiilden kaynaklanır. Şimdi bunları inceleyelim:
SÖZLEŞMEDEN DOĞAN TAZMİNAT SORUMLULUĞU
Hekim ve hasta arasında yahut bazı hallerde hastayı gönderen veya götüren üçüncü kişi arasında sözleşme ilişkisi meydana gelir. Taraflar, bu konuda resmi bir belge imzalamamış olsalar bile, hastanın başvurusu ve hekimin bu başvuruyu kabul etmesi, sadece davranışlarla olsa bile, bir sözleşme kurulduğunu gösterir.
Bu kurulan sözleşme genellikle “tıbbi müdahale sözleşmesi” olarak adlandırılabilir. Kanunlarda bu tür bir sözleşmeye özel düzenlemeler bulunmamaktadır. Bu nedenle, sözleşmenin kuruluşu, işleyişi ve sona ermesi konularında genel hükümler uygulanır. Bu bağlamda, Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri yanı sıra, duruma göre “vekalet sözleşmesi” ve “eser sözleşmesi” hükümleri uygulanacaktır.
Hekimin, hangi sözleşme türü olursa olsun, işini tıp biliminin standartlarına uygun olarak yapması gerekmektedir. Hekimin, bu bağlamda, somut duruma uygun olarak özen göstermesi ve kararlarını makul bir şekilde değerlendirmesi önemlidir.
HAKSIZ FİİLDEN DOĞAN TAZMİNAT SORUMLULUĞU
Özel hukukta haksız fiil, bir kişinin hukuka aykırı bir eylemiyle başkasının kesin bir hakkını ihlal ederek ona zarar vermesi anlamına gelir. Tıbbi müdahale, kişinin bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yöneliktir. Duruma bağlı olarak, bu müdahale kişinin sağlığını veya hayatını etkileyebilir. Ancak yasal olarak kabul edilen durumlarda bu müdahaleler hukuka uygun olabilir.
Ancak bu koşullar sağlanmazsa veya hastanın rızası dışında bir müdahale gerçekleşirse veya müdahale tıp bilimine aykırıysa, bu eylem hukuka aykırı kabul edilir ve kişi tazminat sorumluluğuna tabi olabilir. Bu bağlamda, hastanın rızası bile olsa, eğer rıza aşılırsa veya müdahale tıp standartlarına aykırıysa, eylem hukuka aykırı olarak değerlendirilir. Bu durumda, doğrudan bir hekimle yapılan sözleşme olmadığından, tazminat davasında temel dayanak “haksız fiil” olacaktır.
MALPRAKTİSTEN HASTANELERİN SORUMLULUĞU
Malpraktis(hatalı tıbbi müdahale) vakalarında, hastanenin sorumluluğu da söz konusu olabilir. Özel hastanelerle yapılan “Hastaneye tam kabul sözleşmesi”, özel hastanenin sorumluluğunu, devlet hastaneleri ise idarenin sorumluluğunu gündeme getirebilir. Bu durumda, “hizmet kusuru” kavramı önem kazanır. Bu sorumluluk türlerinde doğrudan suçlu olan kişi malpraktis (hatalı tıbbi müdahale) yapan hekim değildir.
Sorumluluk idareye veya ilgili hastaneye yönlendirilir. Devlet, ilgili hekime rücu hakkına sahipken, özel hastanelerin bu konuda belirli düzenlemeleri olabilir. İdarenin sorumluluğu bakımından, yukarıda da ifade edildiği üzere söz konusu zararın tazminini konu edinen dava idareye yöneltilmelidir. Sonrasında idarenin bu konuda ilgili hekime rücu hakkı saklıdır.
İdare hukukunda, idarenin sorumluluğunu belirlemek için açılan davalar “tam yargı davaları” olarak adlandırılır. Bu davalar, idarenin yaptığı bir işlem veya eylem nedeniyle zarar gören kişinin bu zararının tazmin edilmesini talep ettiği davalardır.
YANLIŞ TEŞHİS DURUMU
Teşhis, hastanın muayenesi ve yapılan tetkikler sonucunda hastalığın belirlenmesi ve bulguların incelenmesi sürecine verilen isimdir. Tıp hukukunda, kesin ve mutlak bir teşhis kavramının olmadığı, bunun hekimin hastalığı tanımlama sürecindeki bir değerlendirme olduğu belirtilir. Hekimin, doğru bir teşhis koyma yükümlülüğü vardır. Burada önemli olan, hekimin uzmanlık alanına ve hastalığın gerektirdiği standartlara uygun şekilde hareket etmesidir.
Teşhis hatalarını belirlemek için mahkemeler, hekim hatalarını inceleyen uzmanlardan, olay anındaki koşullarda hekimin elinde bulunan imkanlarla yapılan teşhiste bir hata olup olmadığını araştırmalarını talep etmelidir. Her vakıa kendi özel koşullarını içerir, bu nedenle her durumun detaylı bir şekilde incelenmesi gerekir.
Yargıtay, hekimin teşhiste hatasının olup olmadığı Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak bir raporla tespit edilmesi gerektiği görüşündedir. Kanaatimizce hekimin yapmış̧ olduğu teşhis hatasının neticeyi meydana getirip getirmediği yani illiyet bağlının tespiti uzman bilirkişiden alınacak raporlarla tespit edilmelidir.
YANLIŞ TEDAVİ VE SONRASINDAKİ DURUM
Teşhis konduktan sonra tedavi süreci başlar ve burada hekimin yapacağı hatalar malpraktise neden olabilir, bu da hekimin hukuki ve cezai sorumluluğunu ortaya çıkarabilir.
Hekim, bazen doğru bir teşhis koymuş olsa bile, uyguladığı tedavi mevcut tıbbi bilgilere uygun olmayabilir veya yetersiz olabilir. Bazen de kullanılan tedavi yöntemi tamamen hatalı olabilir. Tıp bilimi, sürekli olarak teknolojiye dayalı olarak gelişen bir alandır, bu nedenle hekimden beklenen, yeni tedavi yöntemlerini takip ederek hastalarını tedavi etmesidir.
Yargıtay kararlarına yansıyan tedavi hatalarına örnek olarak, hekimin uzmanlık alanı dışında bir cihazı kullanarak tedavi yapması, acil servise gelen hastaya başka bir sağlık çalışanına telefonla talimat vererek tedavi yaptırması, travma geçiren hastayı gözlem altında tutması gerekirken yatırmayıp taburcu etmesi, ameliyat sırasında vücutta 2 metrelik bir gazlı bezi unutması, burun ameliyatı sırasında hastanın burnunda kırık bir iğne ucu bırakarak acı çekmesine sebep olması, test yapmadan penisilin uygulaması yapılabilir.
SAĞLIK KURUMUNUN VE TEDAVİ HİZMETİNİN ORGANİZASYONUNA İLİŞKİN HATALAR
Sağlık kuruluşlarının hangi tıbbı donanıma veya personele sahip olmaları gerektiği hususu Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği ve 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu’nda belirlenmiştir.
Hastaneler, sundukları sağlık hizmetleri için belirli donanıma ve personel düzenlemelerine sahip olmalıdır. Hastane yönetimi, hastanın güvenliği için gerekli tedbirleri almalıdır. Tıbbi müdahalelerden kaynaklanan sorumlulukta, hastane yönetimi birincil düzeydedir. Bu kapsamda, gerekli uzmanlar, ameliyathane donanımı, teknik cihazlar, acil durumlar için hasta nakli ekipmanları gibi birçok hizmetin hastane bünyesinde mevcut olması gerekir.
Anayasa, devletin herkesin beden ve ruh sağlığını sürdürme yükümlülüğünü belirler. Bu durum, kamu hastaneleri için mali kaynakların sınırlı olması anlamına gelir. Yargıtay, özel hastanelerin ticari bir niteliğe sahip olduğunu ve bu nedenle dikkatli bir ticaret anlayışıyla hareket etmeleri gerektiğini belirtir. Bu nedenle, özel hastaneler, tıbbi gereklilikleri ve özen yükümlülüğünü diğer hastane türlerinden daha fazla yerine getirmelidir.
Tıbbi müdahalede organizasyon kusuruna örnek olarak, hastane yiyeceklerinin bozuk olması nedeniyle hastanın zehirlenmesi, ısıtma sisteminin çalışmaması sonucu hastanın durumunun ağırlaşması veya yeni bir hastalığa yakalanması, kompresin gereğinden fazla sıcak olması ve yanıklara yol açması gösterilebilir.
HEKİMİN TEDAVİDEN KAÇINMASI VEYA TEDAVİYİ GECİKTİRMESİ
Hekim, hukuken tıbbi yardım yükümlülüğü altındadır ve bu yardımı reddetmesi veya geciktirmesi, tıbbi hata olarak kabul edilir. Bu tıbbi hata, hukuki açıdan bir sözleşmeye aykırılık veya haksız fiil olabilirken, ceza hukuku bağlamında, hekimin ihmali türüne bağlı olarak kasıt veya taksire dayalı cezai sorumluluğu ortaya çıkarabilir.
Bir örnekte, hastanın parmağını ameliyat eden ortopedistin klinikten uzak kalması ve yerine başka bir hekim bırakmaması nedeniyle hastanın parmağının kesilmesine sebep olması, kusurlu olarak nitelendirilmiştir.
Kamu hastanelerinde çalışan sağlık personeli, kamu görevlisi olarak faaliyet gösterir ve görevlerinin kaynağı kanundur. Görevlerini yerine getirmediklerinde bu, bir görev ihmali olarak kabul edilir ve Türk Ceza Kanunu‘nun 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Açıklanan Konular ile ilgili literatürdeki şu makaleye de göz atabilirsiniz: HATALI TIBBİ UYGULAMADAN (MALPRAKTİS) DOĞAN HUKUKİ ve CEZAİ SORUMLULUK
DOKTOR HATASINDA TAZMİNAT
Doktorun hatalarından kaynaklanan durumlarda tazminat talebi, sağlık hukuku çerçevesinde ele alınır. Hasta veya hasta yakınları, doktorun ihmali, dikkatsizliği veya yanlış müdahalesi sonucunda ortaya çıkan zararlar nedeniyle tazminat talep edebilir.
Tazminat talebinde bulunabilmek için, hekimin hatalı tıbbi müdahalesinin doğrudan zarara sebep olduğunun ispatlanması gerekir. Bunun yanı sıra, hekimin standart tıbbi uygulamaların dışına çıkarak kusurlu davrandığına dair deliller sunulması da önemlidir. Hasta, zarar gördüğünü ve bu zararın hekimin hatasından kaynaklandığını kanıtlamak zorundadır.
MALPRAKTİS DAVASINDA TAZMİNAT KALEMLERİ
Hatalı tıbbi müdahale sonucunda hastanın durumunun ağırlaşması, yan etkilerin meydana gelmesi, uzuv kaybı yaşanması, psikolojik bunalıma girilmesi gibi hastanın ölümü haricindeki tüm bu durumlarda talep edilebilecek tazminat kalemleri şu şekildedir:
- Tedavi giderleri
- Kazanç kaybı
- Çalışma gücü kaybı
- Ekonomik geleceğin sarsılmasından kaynaklanan zarar
- Hastanın kendisinin veya ağır yaralanma, uzuv kaybı gibi durumlarda yakınlarının manevi tazminat talebi
Yanlış tedavi uygulaması neticesinde hastanın ölümüne sebebiyet verilmesi halinde ise aşağıdaki tazminat kalemleri talep edilebilir:
- Ölüme kadar gerçekleştirilen tedavi giderleri
- Ölüme kadar geçen sürece ilişkin çalışma gücü kaybı
- Cenaze giderleri
- Ölenin desteğinden yoksun kalanlar için destekten yoksun kalma tazminatı
- Ölenin yakınlarının manevi tazminat talebi
MALPRAKTİS DAVASINDA TAZMİNAT MİKTARI
Malpraktis davalarında tazminat miktarını belirleyen birçok etmen vardır. Bu etmenler göz önüne alınarak mağdurlara gerekli tazminat miktarının ödemesi yapılır. Doktor hatası tazminat miktarı hesaplanırken kriterlerden bazıları şunlardır;
- İş Gücü Kaybı Oranı
- Kişinin Yaşı
- Kişinin Aylık Kazancı
- Kusur Oranı
YANLIŞ DİŞ TEDAVİSİ TAZMİNAT SORUMLULUĞU
Tazminat sorumluluğu, bir diş doktorunun hatalı tıbbi müdahalesi sonucunda ortaya çıkan maddi ve manevi zararları karşılamayı içerir. Bu tazminatların miktarı önceden belirlenmez; mahkeme, ortaya çıkan somut zarara veya manevi tatmin gerekliliğine göre belirler ve bu ödeme doğrudan hastaya veya yakınlarına yapılır.
Maddi tazminat, hastanın hatalı tıbbi müdahale nedeniyle tedavi masrafları gibi harcamalarının karşılığı olarak ödenir. Maddi tazminat yalnızca belgelenebilen harcamaların karşılığı olarak ödenir. Belgelenemeyen harcamaların ödemesi yapılmaz.
Manevi tazminat ise hastanın hatalı tıbbi müdahale sonucunda yaşadığı acı ve ıstırabın karşılığı olarak ödenir. Özellikle hastanın ölümü durumunda, hasta yakınlarının yaşadığı acıyı hafifletmek amacıyla ödenir. Bu tazminat miktarı maddi tazminattan farklı olarak hâkimin takdirine bağlıdır.
ESTETİK AMELİYATLARDA MALPRAKTİS
Estetik ameliyatlar hastanın isteği ve rızası doğrultusunda gerçekleşir; ancak, operasyonun beklenmeyen sonuçları veya ameliyat sırasında kabul edilen sınırların aşılması durumunda istenmeyen etkiler ortaya çıkabilir.
Estetik ameliyatlarda ortaya çıkan istenmeyen sonuçlar, hastanın yaşam kalitesini ve günlük yaşamını etkileyebilir. Dolayısıyla, maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun belirlenmesinde bu durumlar büyük önem taşır. Örneğin, bir burun estetiği operasyonundan sonra konuşma güçlüğü yaşayan birinin işlevselliği ve yaşam kalitesi ciddi şekilde etkilenebilir. Bu gibi durumlar, tazminat miktarının belirlenmesinde göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu tür durumlarda, hem hastanın fiziksel sağlığı hem de yaşam kalitesi göz önünde bulundurularak tıbbi ve hukuki süreçler başlatılabilir. Estetik operasyonlardan kaynaklanan olumsuz sonuçlar, hem maddi hem de manevi tazminat hesaplamalarında önemli bir rol oynar.
Bu konu ile ilgili hatalı burun estetiği nedeniyle tazminat davası isimli makalemizi inceleyebilirsiniz.
MALPRAKTİS ÖRNEKLERİ
Günümüzde yaşanması istemese de malpraktis vakaları ile karşılaşmaktayız. Hekimlerin gerekli dikkat ve özeni göstermemeleri, vakayı yeterince önemsememeleri, gerekli araştırmaları yapmamaları gibi sebeplerle hekim hataları oluşmaktadır. Bu konu ile ilgili Tıbbi uygulama hataları örnekler incelenebilir.
MALPRAKTİS İLE İLGİLİ DİĞER HUSUSLAR
Malpraktis (hatalı tıbbi müdahale), hekim hatası son derece önemli bir konu olup birçok etkeni içinde barındırmaktadır. Malpraktis (hatalı tıbbi müdahale) ile ilgili diğer hususlara da aşağıda değinilmiştir.
KOMPLİKASYON NEDİR?
Sağlık hukuku çerçevesinde, malpraktis ile komplikasyon arasındaki ayrım büyük önem taşır. Hekim, tedavi öncesinde olası zararlı sonuçları hastaya detaylıca açıklamalıdır. Hasta, müdahale sırasında veya sonrasında kusur olmasa dahi ortaya çıkabilecek bu zararlı sonuçlara (komplikasyonlara) bilinçli bir şekilde onay vermelidir ki, tıbbi işlem hukuki olarak geçerli olsun.
Hekimin komplikasyonlardan sorumlu tutulmaması için, hasta komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmiş ve hukuki olarak onay vermiş olmalıdır. Tüm komplikasyonları bildirmek mümkün olmayabilir, ancak hastanın durumuna göre olası yüksek riskli komplikasyonlar açıklanmalıdır. Önceden bildirilen ve hastanın kabul ettiği beklenen komplikasyonlar nedeniyle hekim sorumlu tutulamaz.
Hekimin sorumluluğu yalnızca kusurlu uygulamadan kaynaklanır. Her tıbbi müdahale durumunda, hekimin kusurunun, sonucun malpraktise mi yoksa komplikasyona mu sebep olduğu araştırılmalıdır. Özetlemek gerekirse, hekimin sorumluluğu, kusurlu uygulama sonucu oluşan neticeye odaklanır ve bu durum bir tablo ile şu şekilde özetlenebilir.
Tablodan da anlaşıldığı üzere aydınlatılması gereken kavram “öngörülebilirlik” kavramıdır. Öngörülebilirliğin burada hekim tarafından ölçülüp değerlendirileceği ifade edilmektedir. Bu konu ile ilgili Komplikasyonda Hekimin Sorumluluğu makalemizi inceleyebilirsiniz.
AYDINLATILMIŞ ONAM (RIZA) NEDİR?
Aydınlatılmış onam veya rıza, tıbbi müdahale veya tedavi öncesinde hasta veya hastanın yasal temsilcisi tarafından bilgilendirilmiş bir şekilde, gerekli tıbbi bilgilerin sunulması ve olası riskler, faydalar, yan etkiler, alternatifler ve tedavinin gerekliliği hakkında detaylı bilgi alınmasını ifade eder. Hasta, bu bilgiler ışığında kararını verir ve tedaviye ya da müdahaleye gönüllü olarak onay verir.
Aydınlatılmış onam, hastanın kendi sağlık durumu, tercihleri ve riskleri anlayarak tedaviyi kabul etmesini sağlayan bir süreçtir. Bu onam süreci, hasta-hekim iletişimi ve hastanın karar verme sürecindeki aktif rolüyle şekillenir. Bu şekilde, hastanın kendi sağlık hakkında bilinçli ve özgür bir şekilde karar verebilmesi sağlanır. Bu konu ile ilgili Sağlık Hukukunda Aydınlatılmış Onam isimli makalemizi inceleyebilirsiniz.
MALPRAKTİS DAVASI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
“Sanığın aile hekimi olarak görev yaptığı, olay tarihinde ise … Bakımevi’nde acil nöbeti tuttuğu, 18 aylık bebek …’ın 08/03/2009 tarihinde … devlet hastanesine ateş, ishal ve kusma şikayetleri ile götürüldüğü, muayenesinin ardından reçete yazılarak evine gönderildiği, ölenin şikayetlerinin devam etmesi nedeni ile 09/03/2009 tarihinde ailesinin tekrar … Hastanesine başvurduğu, burada Isparta doğumevi acil polikinliğine başvuru önerisinde bulunulduğu…
ölenin ailesi tarafından 10/03/2009 tarihinde tedavisi için Isparta iline götürüldüğü sırada yolda öldüğü olayda; sanık hakkında başlatılan soruşturmada 4483 sayılı yasa uyarınca soruşturma izni verilmemesine dair kararın idari yargı merciince sanık hakkındaki soruşturmanın….
4483 sayılı Kanun hükümlerine tabi olduğu kabul edilerek kusurlu bulunduğu gerekçesiyle taksirle öldürme suçundan yargılanmak üzere kaldırıldığı,….İhtisas Kurulu’nun 27/10/2010 tarihli raporunda; tıbbi belgelerde kayıtlı veriler ile otopside saptanan bulgulara göre çocuğun ölümünün akut gastroenterit, dehidratasyon ve komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu,
Süt çocuğu döneminde mevcut olan kusma ve ishal gibi semptomların çocuğun genel durumunda hızla bozulmaya neden olabileceğinin tıbben bilinmesi ve otopside de deri turgür tonusunda bozulma ve göz kürelerinin dehidrate durumunda olduğunun da bildirildiği dikkate alındığında, çocuğun 09/03/2009 tarihinde sevk ile gönderildiği …Bakım Evinde yatırılarak izleme alınmaması ve dehidratasyona yönelik tedavisine başlanmamış olmasının bir eksiklik olduğunun mütalaa olunduğu,
… Tıp Fakültesi …Anabilim Dalı’nın 23/06/2011 tarihli raporunda;
Cilt turgor ve tonusunun hafif azalmış olduğu belirtilmiş bulunmasına göre, çocuğun ağır dehidratasyon tanısı alamayacağı, hafif veya orta derecede dehidratasyon tanısı konabileceği, bu durumdaki çocuk için yapılan ilaç önerisi, hastalıkla ilgili bilgilendirme ve poliklinik kontrolüne çağırılması işlemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, sanığın yaptığı işlemlerle ölüm arasında nedensellik bağı bulunmadığının bildirildiği, iki rapor arasında çelişki olması üzerine…Genel Kurulu’nun 03/05/2012 tarihli raporunda,
Ölenin akut gastroenterite bağlı dehitratasyon, intertisyel pnömoni ve gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğünün tespit edildiği, sanığın, kusma ve 10-15 kez ishal nedeniyle iki gündür hastaneye iki kez götürülme ifadesiyle bebeğin muayenesini ve tetkiklerini yaptığı, fakat yatırılarak izleme alınmaması ve dehidratasyona yönelik tedavisinin başlanmamış olmasının bir eksiklik olduğu, ancak bebeklik çağı gastroenteritlerin hızla ilerleyerek ölüme neden olabileceği tıbben bilindiğine göre….
Dolayısıyla mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmadığı bebeğin kurtulmasının kesin olmadığı şeklindeki tespitinde malpraktis olgusunu değiştirmeyeceği ve sanığın meydana gelen ölümden sorumlu tutulmasını engelleyecek bir değerlendirme olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmakla…”
MALPRAKTİS DAVASI İLE İLGİLİ DANIŞTAY KARARLARI
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının davalı idare bünyesinde faaliyet gösteren Tıp Fakültesi Hastanesi’nin Göz Hastalıkları Servisi’nde katarakt tespiti üzerine 20.06.2004 tarihinde ameliyat edildiği, yapılan ameliyatta göz içine 30 numaralı mercek yerleştirildiği ve 21.06.2004 tarihinde taburcu edildiği,
Görme duyusunun giderek azalması üzerine yaklaşık 7 ay sonra başvurduğu özel bir hastanede tekrar ameliyat edilerek daha önce yerleştirilen merceğin 25 numara olanı ile değiştirildiği ve görme duyusuna tekrar kavuştuğu, bu nedenle ilk yapılan ameliyatın tıp kurallarına uygun yapılmadığı bu nedenle davalı idarenin hizmet kusuru ve ihmali nedeniyle duydukları üzüntü karşılığı 28.000 TL manevi tazminat istemiyle iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesi’nce, davacının tedavisinde hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumu nezdinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olmakla birlikte ortaya çıkan sonuç dosya içeriği ile değerlendirilmeden önce uyuşmazlığın çözümü açısından” Hatalı Tıbbi Uygulama ” kavramının açıklanması gerekmektedir….
Davaya konu olayla ilgili olarak, İdare Mahkemesi’ne sunulan Adli Tıp 2. İhtisas Kurulu’nun 28.8.2013 gün ve 6654 karar no’lu Raporunda davacının hastalık ve tadavisine ait gelişim süreci anlatıldıktan sonra özetle; ” Hastaya konulan sağ göz katarakt cerrahisi endikasyonu ve uygulanan fakoemülsifikasyon + IOL implantasyonu ameliyatının tıp kurallarına uygun olduğu, ameliyattan önce yapılan keratometrik ve biometrik ölçümlerle hastayı emetrop(gözlük kullanmayan) hale getirmek amaçlandığı halde, yapılan ölçümlerin kesin olmadığı…..şeklinde görüş bildirildiği anlaşılmaktadır.
Uludağ Üniversitesi Hastanesi Göz Servisi tarafından düzenlenen davacıya ait hasta dosyası incelendiğinde; 17.06.2004 tarihinde sağ gözde görme azlığı nedeniyle muayenesinin yapıldığı, buna göre görmenin tashihle sağda 3 metreden parmak sayma mesafesinde, solda tam olduğu kaydedilmiş, ” sağ gözde katarakt ” tanısı konularak FAKO Emulsifikasyon ve arka kamara lens implantasyonunun önerildiği, biometrik ölçümde -1D kırılma kusuruna uygun olarak +30D arka kamara göz içi lensi tespit edilmiş ve 21.06.2004 tarihinde de lokal anestezi altında +30D göz içi lens implantasyonu yapıldığı ve 22.06.2004 günü önerilerle taburcu edildiği anlaşılmaktadır.
Davacının, 10.01.2005 tarihinde görme şikayetiyle bu defa özel bir sağlık kuruluşuna gittiği, burada yapılan fundus muayenesinde, non proliferatif diabetik retinopati ve hafif düzeyde makula ödemleri olduğu, iki göz arasındaki numara farkının gözlük kullanmasını ve net görmesini engellediği, sağ gözde yüksek miyopik bozukluk yaratan İOL’nin(göziçi lensi) değiştirilmesinin önerildiği ve 14.01.2005 tarihinde sağ gözdeki uygunsuz numaralı intraoküler lensin çıkarılarak, uygun numaralı PMMA intraoküler lensin arka kamaraya yerleştirildiği anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesi incelendiğinde, yapılan ikinci ameliyat sonrası görme duyusunun tekrar kazanıldığı, görme duyusunun yitirildiği zaman dilimi içinde çekilen acı ve ızdırap nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen manevi kaybın tazmininin istenildiği anlaşılmaktadır.
Adli Tıp Kurumu tarafından sunulan raporun sonuç kısmı incelendiğinde; davalı idare bünyesinde sunulan sağlık hizmeti kapsamında lens yerleştirme operasyonu öncesi yapılan ölçümlerin hatalı olduğunun kabul edildiği, bu hatanın ” hastanın diabetik oluşu, ileri derecedeki katarakt nedeniyle göz dibinin seçilememesi ve var olan bir makula ödeminin ölçümü etkileyebileceğinden” kaynaklanabileceğinin ifade edildiği anlaşılmaktadır.
Davalı idare bünyesinde tutulan hasta kayıtları incelendiğinde, hastanın diabetik olduğuna ilişkin bilgiler bulunmadığı gibi ölçüm sonuçlarını doğrular başkaca testlerin de yapılmadığı anlaşılmaktadır. Hastaya ait Adli Tıp Kurumu nezdinde hazırlanan raporda belirtilen tespitlerin, hastayı ikinci kez ameliyat eden özel sağlık kuruluşunca tespit edildiği yine tutulan hasta dosyasından anlaşılmaktadır.
Bu durumda hastaya ilişkin ameliyat öncesi göz önüne alınması gereken bilgilerin (doğru anamnez) davalı idare bünyesinde sunulan sağlık hizmetinde dikkate alınmayıp, aynı hususların diğer bir sağlık kuruluşunda dikkate alınması ve uygun tedavinin bu veriler ışığında sunulması, davalı idarenin sunduğu sağlık hizmetinin yukarıda açıklaması yapılan “
Tıbbi Standart ” kavramıyla bağdaşmayacağı açıktır. Durum böyle olunca yukarıda açıklaması yapılan ” Tıbbi Uygulama Hatası ” kavramı dikkate alınarak hastada meydana gelen görme kaybına eksik ya da yanlış bir uygulama ile sebebiyet verildiği anlaşıldığından sunulan sağlık hizmetinin kusurlu yürütülmesi nedeniyle manevi tazminatın niteliği de dikkate alınarak tazminata hükmedilmesi gerekecektir……
Yukarıda belirtildiği üzere eksik inceleme sonucu verildiği anlaşılan davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.”
MALPRAKTİS DAVALARINDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ
Sağlık Hukuku ile ilgili mevzuat, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Avukatlık Kanunu veya başka herhangi bir mevzuatta ‘sağlık hukuku avukatı’ adı altında özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Sağlık hukuku avukatı, genel anlamda malpraktis davaları olmak üzere, devlet hastanesinin ve özel hastanenin sorumluluğunda, hekime rücu davalarında, hekimin aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden kaynaklanan durumlar, gelişen komplikasyonlar, yanlış tıbbi müdahaleler, hatalı estetik ameliyat davaları ve işlemlerinde uzmanlaşmış veya çalışmalarını bu alanlara yoğunlaştırmış bir avukatı ifade eder.
ANKARA MALPRAKTİS AVUKATLARI AKADEMİK HUKUK & DANIŞMANLIK’TA
Ankara sağlık hukuku avukatlarının en tecrübelileri ile karmaşık olayları kısa zamanda çözen uzmanları Akademik Hukuk & Danışmanlık kadrosunda bulunmaktadır. Malpraktis davalarında hastanelerin sorumluluğu konusunda bilgi almak için İletişim Bilgilerimiz’e tıklayarak bizi arayabilirsiniz. Bununla birlikte ofise gelmeden istediğiniz yerden görüntülü ve farklı şekilde iletişim kurmak ve bilgi almak için Online Danışmanlık Sistemimizden randevu alabilirsiniz.
Malpraktis davalarında kürtaj ve gebeliğin sonlandırılması dışında Sağlık Hukuku ile ilgili şu makalelerimiz de dava ve diğer süreçlerinizde size yardımcı olabilir:
- Komplikasyonda Hekimin Sorumluluğu
- Estetik Ameliyattan Kaynaklanan Hukuki Sorumluluk
- Sağlık Hukukunda Aydınlatılmış Onam
- Sağlık Hukukunda Arabuluculuk
- Sağlık Hukukunda Hasta Hakları
- Hekimin Aydınlatma Yükümlülüğü
- Hekime Rücu Davaları
Kaynak:
[1]- DEĞDAŞ, Ulaşcan, “Hatalı Tıbbi Uygulamadan (Malpraktis) DoğanHukuki Ve Cezai Sorumluluk.” Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Dergipark Y.2018 C. 1 S. 6 ss 41-65.