Hekimin aydınlatma yükümlülüğü, hasta ile kurulan sözleşme ilişkisinin ilk ve en önemli yükümlülüğüdür.
İçindekiler
- HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ NEDİR?
- AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN TÜRLERİ
- HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN KAPSAMI
- AYDINLATILACAK KİŞİ
- AYDINLATMA YÜKÜMLÜSÜ
- AYDINLATMA ZAMANI VE ŞEKLİ
- HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN İSPATI
- HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ ORTADAN KALKTIĞI HALLER
- HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜĞÜ İLE İLGİLİ İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
- HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜĞÜNDEN DOĞAN SORUMLULUK DURUMUNDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ
HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ NEDİR?
Hekimin aydınlatma yükümlülüğünün, yasalarda ve doktrinde doktorun meslekî sorumluğundan olduğu şüphesizdir. Bu yükümlülüğün kişilerin sağlık tedavi olmak amacıyla gittiği özel ya da devlet hastanelerinde görevli doktor tarafından icra edilmesi gerekir. Aydınlatma yükümü teşhis ve tedavi öncesi tıbbî teşhis ve tedavi müdahalesini gerçekleştirecek olan doktor ve hastane teşhis ve tedaviye başlamadan önce hastayı veya kanuni temsilcisini (veli veya vasi), uygulanacak teşhis ve tedavi konusunda aydınlatmak zorunluluğudur. Aydınlatma eylemi sonrasında hasta veya kanuni temsilci, uygulanacak tıbbî teşhis ve tedaviye izin verip vermeyeceğine karar verir.
Yani özet olarak hekimin aydınlatma yükümlülüğü, hastanın kendisine uygulanacak teşhis ve tedavi için yeterli bilgiye sahip olup bunun için serbestçe karar verecek düzeye getirilmesidir. Doktorun aydınlatma yükümlülüğünün iki temel amacı vardır:
- Hasta ile kendisi arasında güven ilişkisi oluşturmak,
- Hastanın uygulanacak tedavi konusunda oluşabilecek yan etkilerini bilip o şekilde karar vermesi.
AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN TÜRLERİ
Hekimin aydınlatma yükümlülüğü müdahale ve tedavi aydınlatması olarak ikiye ayrılmaktadır.
MÜDAHALE AYDINLATMASI
Müdahale aydınlatması hukuken vücut bütünlüğünün ihlali olan uygulanacak tıbbi müdahaleye kendi rızasıyla karar verebilmesi müdahaleden evvel olası bütün riskler açısından bilgilendirilmesidir. Hekimin aydınlatma yükümlülüğü kapsamında müdahale aydınlatması şu şekilde katagorilere ayrılabilir:
- Teşhis Aydınlatması
Hasta, hastalığının ne olduğunu bilmelidir. Hekim, yaptığı tahlil ve testler sonucu, elde ettiği test sonuçlarını hastaya bildirmekle yükümlüdür. Bu bildirim yapılırken, hastanın yaşı, psikolojik durumu, eğitim seviyesi de göz önünde tutulmalıdır. Doktor olan bir hastaya yapılacak aydınlatma ile tıp bilimi ile herhangi bir ilgisi olmayan kişiye yapılacak aydınlatma arasında içerik açısından belli bir fark gözetilmelidir.
- Süreç Aydınlatması
Hastalıkla ilgili koyulan teşhise uygun olarak uygulanacak tıbbi müdahalenin etkileri ve süreci hakkındaki hastanın bilgilendirilmesidir. Burada doktor süreci bütün ayrıntılarıyla anlatmak zorunda değildir. Önemli olan hususlar hakkında bilgi verilmesi yeterli olacaktır.
- Riziko Aydınlatması
Doktorun tıbbın gerektirdiği bütün gereklilikleri yerine getirmesine rağmen, tıbbi müdahalenin oluşabilecek kalıcı veya geçici yan etkileri konusunda hastanın bilgilendirlmesidir. Hekim tıp biliminin bütün gerekliliklerini yerine getirse dahi tıbbi müdahale esnasında ve sonrasında beklenmedik komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bu yüzden kekimin aydınlatma yükümlülüğü kapsamında riziko aydınlatmasının sınırları iyi belirlenmelidir.
TEDAVİ AYDINLATMASI
Tedavi aydınlatması doktorun tıbbi müdahalenin neden gerekli olduğu hususunda hastaya gerekli ve yeterli biliyi vermesidir. Burada amaç hastanın sağlığına kavuşmasıdır.
HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN KAPSAMI
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 14. Maddesi aydınlatmanın kapsamını belirtmiştir. Buna göre, “Tabip ve diş tabibi, hastanın vaziyetinin icabettirdiği sıhhi ihtimamı gösterir. Hastanın hayatını kurtarmak ve sıhhatini korumak mümkün olmadığı takdirde dahi, ıstırabını azaltmaya veya dindirmeye çalışmakla mükelleftir. Tabip ve diş tabibi hastasına ümit vererek, teselli eder. Hastanın maneviyatı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimali bulunmadığı takdirde, teşhise göre alınması gereken tedbirlerin hastaya açıkça söylenmesi lazımdır. Ancak, hastalığın, vahim görülen akıbet ve seyrinin saklanması uygundur. Meş’um bir prognostik hastanın kendisine çok büyük bir ihtiyatla ihsas edilebilir. Hasta tarafından, böyle bir prognostiğin ailesine açıklanmaması istenilmemiş veya açıklanacağı şahıs tayin olunmamış ise, durum ailesine bildirilir”.
AYDINLATILACAK KİŞİ
Rıza vermenin hukuka uuygun olabilmesi için aydınlatılacak kişinin mutlaka “hasta olan kişi” olması gerekir. Çünkü rızada bulunma kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardadır. Söz konusu haklarda kullanılırken kişinin neye rıza gösterdiğini bilmesi gerekir. Eğer hasta küçük, kısıtlı veya bilinci kapalı ise aydınlatma yakınlarına yapılmalıdır. Durumun gereklerine göre bilgilendirme belge ile de yapılabilir.
AYDINLATMA YÜKÜMLÜSÜ
Aydınlatma yükümlüsü tıbbî müdahaleyi gerçekleştirecek olan doktor aydınlatma yükümlüsüdür. Doktor aydınlatma görevini bizzat kendisi yerine getirmelidir. Çok zaruri bir durum olmadığı müddetçe sağlık personeline bırakmamalıdır. Ancak sağlık personelinin özelleşmiş görevleri varsa ve bu görevi bizzat yapıyorsa bu hususta aydınlatma yükümlüsü o sağlık personeli olmaktadır. Örneğin bir hemşire kan alıyorsa burada bu müdahale ile ilgili aydınlatma yükümlüsü o hemşiredir. Ayrıca bir klinikte birden fazla doktor varsa aydınlatma yükümlüsü kıdemi en fazla olan doktor olacaktır.
AYDINLATMA ZAMANI VE ŞEKLİ
Aydınlatmanın zamanı her somut durum için ayrıca tespit edilir. Her tıbbi müdahalede yapılan aydınlatma hastaya yeterince düşünme mühleti bırakacak şekilde olmalıdır.
Aydınlatmanın yerine getirilmesinde herhangi bir şekil koşulu yoktur. Ancak ispat açısından yazılı ve ıslak imzalı olması taraflar açısından önemlidir.
HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN İSPATI
Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükü hekimdedir.
Türk hukuk mevzuatında aydınlatma yükümlülüğünün nasıl yapılması gerektiğine ilişkin bir şekil şartına yönelik bir düzenleme yer almadığı gözetildiğinde hastanın aydınlatılması sözlü ya da yazılı şekilde gerçekleştirilebilir. Bu noktada hekimin aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiği hususu hekim ve zorunlu sorumluluk sigortacısı tarafından her türlü delille ispatlanabilir. Burada doktorun ve hastane kayıtları ispat açısından kullanılır.
Aydınlatma yükümlülüğünün hekim tarafından yerine getirildiğinin ispatı, hekim için çok önemlidir. Şöyle ki hastaya uygulanan teşhis ve tedavi sonrası hastada gerçekleşebilecek herhangi bir yanetki, komplikasyon veya olumsuzluk durumlarında hasta doktora karşı maddi manevi tazminat davası açabilmektedir. Bu durumda hekim bu olumsuzlukların yaşanabileceği hususunda gerekli aydınlatmayı yaptığını ispat etmek zorundadır. Bu durumlarda hekimlerin genellikle kullandıkları önceden hazırlanmış formlar ispat amacın hizmet edecektir.
HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ ORTADAN KALKTIĞI HALLER
Hekimin aydınlatma yükümlülüğünü ortadan kaldıran durumlar şunlardır:
- Hasta Hakları Yönetmeliği m. 20’de sadece teşhis aydınlatılmasından vazgeçilebileceği düzenlenmiştir. Buna göre; “ilgili mevzuat hükümlerine ve hastalığın mahiyetine göre yetkili mercilerce alınacak tedbirlerin gerektirdiği haller dışında; hasta, sağlık durumu hakkında kendisine veya ailesine veya yakınlarına bilgi verilmemesini isteyebilir”.
- Diğer bir hal Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın “bilgilendirme” başlıklı m. 27’de düzenlenmiştir. Buna göre; “Hasta hastalığı hakkında bilgilendirilmek istemediğini belirtmişse, hekimin bilgi vermesi gerekmez. Ailenin haberdar edilmesi hastayla görüş birliğine varılarak yapılmalıdır. Bilinçsiz durumdaki hastalar için, yakınlarının bilgilendirilip bilgilendirilmediğine hekim karar verir”.
- Ölmek üzere olması ve karar verme yeteneğinin olmaması durumlarında, hastanın sadece acısının dindirilmek istendiği durumlarda hekimin aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesi anlamsız olacaktır.
- Hasta tarafından bilinen riskler için hekimin aydınlatması gerekmez. Örneğin, hasta hekim ise, tüm detayları müdahaleyi yapacak olan hekimin anlatması gerekmez.
- Hastanın hiçbir şüpheye yer vermeyecek bir biçimde daha fazla bilgi istemeden tavsiye edilen tedaviye rızası olduğu anlaşılıyorsa, hekimin aydınlatma yükümlülüğü ortadan kalkar.
- Hasta Hakları Yönetmeliğinin 19. Maddesinde diğer bir istisnai hal düzenlenmiştir. Buna göre; “hastanın manevi yapısı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimalinin bulunması ve hastalığın seyrinin ve sonucunun vahim görülmesi hallerinde, teşhisin saklanması caizdir.”
- Hasta Hakları Yönetmeliği m. 24/III’de yine hekimin aydınlatma yükümlülüğünün istisnasıdır. Buna göre, “kanuni temsilciden veya mahkemeden izin alınması zaman gerektirecek ve hastaya derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı veya hayati organlarından birisi tehdit altına girecek ise, izin şartı aranmaz”
- Trafik kazalarında, bilincini kaybeden hastaya, hayatını kurtarmak için yapılacak acil müdahalelerde aydınlatma yükümlülüğünden vazgeçilebilir.
- Bir tıbbi müdahale esnasında hastaya başka bir acil müdahalenin yapılması icap ederse, bu durumda operasyona ara verilmesi hasta için olumsuz sonuçların doğmasına sebep olacaksa, hastanın rızası aranmaz.
HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜĞÜ İLE İLGİLİ İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
1- Hekimin Aydınlatma Yükümlülüğü Yargıtay Kararı (3. HD., E. 2021/7475 K. 2022/3191 T. 5.4.2022)
“…Dava, davacı …’nın tedavisini üstlenen davalı şirkete ait hastane ve davalı doktorun teşhis ve tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece verilen ilk red kararının temyizi üzerine, Kapatılan 13. Hukuk Dairesinin 27/11/2018 tarihli bozma ilamında “… Dosya kapsamında alınan diğer bilirkişi raporlarında ise, davalı doktorun aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği, özellikle bebeğin … muayenesinin yapılması konusunda gerekirse bebeğin hastane tarafından derhal bu konuda yeterli donanıma sahip başka bir hastaneye sevkinin sağlanması konusunda yeterli özen ve dikkati gösterip göstermediğini ortaya koyacak nitelikte yeterli açıklamayı içermemektedir.
Olayda davalıların kusurlu olup olmadığının tespiti için bu raporlara dayanılarak hüküm kurulamaz. Epikriz raporunda “göz hastalıkları polikliniğinde … muayenesi önerildi” şeklinde yazıyor olması hekimin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispat için yeterli kabul edilemez. Kaldı ki bilirkişi raporu tarafların itirazlarını da mutlaka karşılamalı ve aydınlatıcı olmalıdır. Hakimin de bilirkişinin somut olayda görüşünün dosya kapsamına uygun olup olmadığını denetlemesi gerekir. Üstelik Adli Tıp Kurumu raporunda da; çocuk nöroloji konsültasyonu ve göz hastalıkları polikliniğinde … muayenesinin aileye önerildiğini kayıtlı ise de ilgili çocuk hastalıkları uzmanın bebeğin doğumundan sonraki 28. günde … açısından muayenesini sağlamasının gerektiği cihetle ilgili hekimin eksik eylemi olduğu belirtilmiştir.
Bu durumda, mahkemece, yapılması gereken iş, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek, konularında uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile, davalıların hukuki konum ve sorumlulukları dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve işlemlerin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalılara kusur izafe edilip edilmeyeceğini gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak üniversitelerden, akademik kariyere sahip 4 kişilik bilirkişi heyetinden kök ve ek rapor alınarak tekrar davanın reddine karar verilmiştir.”
2- Hekimin Aydınlatma Yükümlülüğü Yargıtay Kararı (HGK., E. 2020/592 K. 2022/356 T. 22.3.2022)
“…Somut olayda, anne karnındaki bebeğin down sendromlu olma riskinin yüksek (1/51) çıktığı anlaşılmaktadır. Alınan raporlarda da belirtildiği gibi, tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin down sendromlu olma ihtimali bulunduğu gibi, yüksek risk çıkması da bebeğin kesin olarak down sendromlu olduğu anlamına gelmemekte, bebeğin down sendromlu olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerekmekte, ancak bu yöntemler de düşük gibi riskleri beraberinde getirmektedir. Bu durumda hekim, üçlü tarama testi sonucunda elde edilen sonucu, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye açıklamalı, onu aydınlatmalıdır. Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükü ise hekimdedir.
Bu durumda mahkemece, sağlık hizmetinin verilmesinde tıbbı gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakımı özenle yapma görevinin hekime ait olduğu, hastanın uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda bilgi edinme hakkının bulunduğu, bu bilgilendirmenin hekim tarafından hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılması gerektiği, hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğini ispatlamak zorunda olduğu kabul edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; hatalı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle temyiz eden davacılar yararına bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle kararın bozulmasına ve dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.”
3- Hekimin Aydınlatma Yükümlülüğü Yargıtay Kararı (HGK., E. 2020/592 K. 2022/356 T. 22.3.2022)
“…Somut olayda, anne karnındaki bebeğin down sendromlu olma riskinin yüksek (1/51) çıktığı anlaşılmaktadır. Alınan raporlarda da belirtildiği gibi, tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin down sendromlu olma ihtimali bulunduğu gibi, yüksek risk çıkması da bebeğin kesin olarak down sendromlu olduğu anlamına gelmemekte, bebeğin down sendromlu olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerekmekte, ancak bu yöntemler de düşük gibi riskleri beraberinde getirmektedir. Bu durumda hekim, üçlü tarama testi sonucunda elde edilen sonucu, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye açıklamalı, onu aydınlatmalıdır. Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükü ise hekimdedir.
… Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; gebelik takibi sırasında davacı K2’a yapılan üçlü tarama testi sonucunun down sendromlu çocuk doğurma yönünden yüksek riskli çıkması karşısında sigortalı doktor tarafından anılan davacının kesin tanı için başvurulabilecek yöntemler ve bu yöntemlerin riskleri hususunda gerekli aydınlatmanın yapıldığının ispat edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.
“…Görüldüğü üzere hekimin hastasını aydınlatma yükümlülüğünün fonksiyonu, hastanın bedensel ve ruhsal bütünlüğü ile ilgili olarak serbestçe karar alma özgürlüğünü temin etmeye yöneliktir. Bu kapsamda aydınlatma yükümlülüğü açısından önem taşıyan husus, kişinin kendisini ilgilendiren konularda yalnız olarak ve üçüncü şahısların etkisi altında kalmaksızın kendiliğinden karar alabilmesi anlamına gelen kişinin kendi geleceğini belirleme hakkıdır. Kişinin kendi geleceğini belirleme hakkı, kişiye tanınan en yüksek değerdeki haklardan olup esasında hekimin aydınlatma yükümlülüğünün hukuksal temelini oluşturmaktadır. Zira hasta, kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olarak vücudu üzerinde gerçekleştirilecek her türlü müdahaleye ilişkin olarak olumlu ya da olumsuz bir kararı, aydınlatma yükümlülüğü gereği gibi yerine getirildiği durumlarda verecektir.
… Hekimin aydınlatma yükümlülüğünün ispatı hususunda mevzuatta bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak her tıbbî müdahalenin hukuksal açıdan kişinin vücut bütünlüğünün ihlali anlamını taşıdığı gözetildiğinde ve TMK’nin 24. maddesi gereğince kişinin müdahaleye rızasının bulunmadığına ilişkin yasal karine dolayısıyla hekimin aydınlatma yükümlülüğünde ispat yükü hekim üzerinde olmalıdır. Zira rıza, hukuka aykırılığı ortadan kaldırdığına göre rızanın bulunduğunu ve hastanın aydınlatıldığını savunan hekimin yasal karinenin aksi olan bu hususları ispatlaması gerekir.
Öte yandan hekim tarafından ispat edilmesi gereken hukuksal haklılık sebebinin kapsamına hem aydınlatma yükümlülüğünün ispat edilmesi hem de mevcut riskler hakkında hastanın aydınlatılmış rızasının alınması dâhildir. Gerçekten de aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispat külfetinin hekime yüklenmesi hastanın gereği gibi aydınlatılmış olmaması halinde geçerli bir rızanın da söz konusu olmayacağı düşüncesine dayanmaktadır. Bu itibarla hasta ile hekim arasında sözleşme ilişkisi bulunsun veya bulunmasın hekimin mesleğini icra ederken göstermesi gereken özen yükümlülüğü gereğince, kendisi karşısında zayıf ve güçsüz konumda olan hastasını aydınlattığını ve hastanın aydınlatılmış rızasının alındığını ispatlaması gerekmektedir.
…Yukarıda belirtildiği üzere Türk hukukunda aydınlatma yükümlülüğünün yazılı olarak yapılması gerektiğine ilişkin bir düzenleme yer almadığı gözetildiğinde hastanın aydınlatılması sözlü ya da yazılı şekilde gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiği hususu hekim ve zorunlu sorumluluk sigortacısı tarafından her türlü delille ispatlanabilir. Bu kapsamda aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği hususu somut olay özelinde hastanın eğitimi, yaşı, kültürel seviyesi ve hekim veya hastane tarafından tutulan kayıtlar serbestçe değerlendirilerek tespit edilmelidir.
Bu itibarla somut olayda da davacının 14 yıldır çocuğunun olmadığı, 38 yaşında olduğu, suni dölleme (IUI) yöntemiyle gebe kaldığı ve lise mezunu olduğu gözetildiğinde davacının 24.09.2012 tarihinde hekim tarafından kendisinden istenen üçlü tarama testini yaptırmış olmasına rağmen, aynı gün istenen A/S (Amniosentez) testi konusunda aydınlatılmamış olduğunu ileri sürülmesinin çelişkili olduğu, öte yandan protokol defterinde yer alan amniosentez ve down sendromu konusunda bilgi verildiğine ilişkin kayıtların aksinin davacı tarafça ispatlanmadığı anlaşılmaktadır.”
HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜĞÜNDEN DOĞAN SORUMLULUK DURUMUNDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ
Sağlık Hukuku ile ilgili mevzuat, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Avukatlık Kanunu veya başka herhangi bir mevzuatta ‘sağlık hukuku avukatı’ adı altında özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Sağlık hukuku avukatı, genel adıyla malpraktis davaları olmak üzere, hekimin aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden kaynaklanan durumlar, gelişen komplikasyonlar, yanlış tıbbi müdahaleler, hatalı estetik ameliyat davaları ve işlemlerinde uzmanlaşmış veya çalışmalarını bu alanlara yoğunlaştırmış bir avukatı ifade eder. Komplikasyonda hekimin sorumluluğuna gidileceği zaman bu kriterleri haiz bir avukattan hukuki destek almak önem arzetmektedir.
Alanında Uzman Ankara Sağlık Hukuku Avukatları Akademik Hukuk & Danışmanlık’ta
Ankara sağlık hukuku avukatlarının en tecrübelileri ile karmaşık olayları kısa zamanda çözen uzmanları Akademik Hukuk & Danışmanlık kadrosunda bulunmaktadır. Hekimin aydınlatma yükümlülüğü ve diğer konularda bilgi almak için İletişim Bilgilerimiz’e tıklayarak bizi arayabilirsiniz. Bununla birlikte ofise gelmeden istediğiniz yerden görüntülü ve farklı şekilde iletişim kurmak ve bilgi almak için Online Danışmanlık Sistemimizden randevu alabilirsiniz.
Hekimin Aydınlatma Yükümlülüğü dışında Sağlık Hukuku ile ilgili şu makalelerimiz de dava ve diğer süreçlerinizde size yardımcı olabilir:
- Komplikasyonda Hekimin Sorumluluğu
- Estetik Ameliyattan Kaynaklanan Hukuki Sorumluluk
- Sağlık Hukukunda Aydınlatılmış Onam
- Sağlık Hukukunda Arabuluculuk