Kamu hastanelerinde görev yapan hekimlerin eylemlerinden kaynaklanan malpraktis vakaları sonucu hükmedilen tazminatlarda idare hekime rücu davası açabilmektedir. Bu makalemizde
- hekime rücu davasındaki mevzuat,
- hekime rücu davasında kusurlar,
- hekime rücu davasında mahkeme ve süreler
- hekime rücu davasındasın ile ilgili yargı kararlarına
yer verilecektir.
İçindekiler
- HEKİME RÜCU DAVALARI
- HEKİME RÜCU DAVALARINDA MEVZUAT
- HEKİME RÜCU DAVASINDA İDARENIN SORUMLULUĞUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
- HEKİME RÜCU DAVASINDA KAMU GÖREVLİSİNİN KİŞİSEL KUSURU
- HEKİME RÜCU DAVASINDA MESLEKI SORUMLULUK KURULU KARARI
- HEKİME RÜCU DAVALARINDA GÖREVLİ MAHKEME
- HEKİME RÜCU DAVALARINDA DAVALI VE DAVACI
- HEKİME RÜCU DAVALARINDA RÜCU MİKTARI
- HEKİME RÜCU DAVALARINDA ZAMANAŞIMI
- HEKİME RÜCU DAVALARINDA HEKİM LEHİNE HAKKANİYET İNDİRİMİ YAPILMASI
- HEKİME RÜCU DAVALARINDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ
HEKİME RÜCU DAVALARI
Kamuda çalışan hekim ve diğer sağlık personelinin görevlerini ifa ettikleri sırada hastaya vermiş oldukları zarar nedeniyle açılan dava sonucunda İdare ya da ilgili kuruluşun rücu hakkı yürürlükteki mevzuata ve sözleşme ilişkisi kapsamında değerlendirilmelidir.
HEKİME RÜCU DAVALARINDA MEVZUAT
Kamuda memur olarak görev yapan personelin 657 sayılı Devlet Personel Kanunu’na tabi olması halinde Anayasada ve 657 sayılı Devlet Personel Kanunu’da kusuruyla bir tazminata sebep olmuşsa ve idare kusurdan dolayı bir tazminat ödemişse idarenin ödemiş olduğu tazminatı kusuru oranında bu personele rücu edebileceği kabul edilmiştir. Hekime rücu davaları bu kusur oranları üzerinden görülecektir.
657 sayılı Kanun’un 12 ve 13’üncü maddelere göre çıkarılan “Devlete ve Kişilere Memurlarca Verilen Zararların Nevi ve Miktarlarının Tespiti, Takibi, Amirlerinin Sorumlulukları, Yapılacak Diğer İşlemler Hakkında Yönetmelik”in “Amirlerin Sorumlulukları” başlıklı 9’uncu ve “Zararların Takibi ve Yapılacak İşlemler” başlıklı 10’uncu maddesinde 12’nci madde de belirtilen zarar kavramı hem doğrudan doğruya idareye verilen zararları hem de üçüncü kişilere personelin verdiği zararların takip ve tahsil sorumluluğunu atamaya yetkili amire vermektedir. Hekime rücu davasında rücu hakkı idare tarafından genel hükümlere göre kullanılacaktır.
Rücunun genel hükümlere göre yapılmasından öncelikle anlaşılması gereken, bunun bir idari kararla yapılmasıdır. Rücu emrini veren kanunlar öncelikle idari kanunlardır ve yargılama usulüne ilişkin kanunlar değildir. İdare hukukunda rücu yetkisi özel hukuktaki rücudan zorunlu olarak farklılaşmaktadır. Özel hukukta rücu, yargı terimi olarak belirginleşse de bu, idare hukuku açısından geçerli değildir. Nitekim Fransa’da kamu görevlilerine karşı rücu bir idari kararla yapılmaktadır. Kamu görevlileri de bu karara karşı idari yargıda dava açabilmektedirler (Bayındır, 2007, s.580).
HEKİME RÜCU DAVASINDA İDARENIN SORUMLULUĞUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
İdarenin sorumluluğu, temeli özel hukuk sorumluluğuna dayanmak ve bundan esinlenmekle birlikte, kamu hukukuna özgü ilke ve kurallar doğrultusunda idari yargı içtihatları ile şekillenmiş, özel hukuk sorumluluğundan özerkleşip gelişmiş esnek ve nesnel bir sorumluluktur. İdare hukukuna tabi olan idarenin mali sorumluluğu kusurlu sorumluluk, yani hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk olarak ikiye ayrılmaktadır. Hizmet kusuru, bir yandan hizmetin bünyesinde görülen diğer yanıyla da hizmeti yürüten kamu görevlilerinin görevleriyle ilgili kusurlarını da kapsayan bir kavram olarak değerlendirilmektedir.
Hizmetin kuruluşu ve işleyişindeki bozukluklar olarak ortaya çıkmaktadır ve yargısal içtihatlarda bu bozukluklar, hizmetin hiç işlememesi, geç işlemesi ve kötü işlemesi olarak kategorilendirilmektedir. Bu bağlamda hizmet kusuru, idare hukukuna özgü, soyut, anonim ve kişiselleştirilmemiş bir sorumluluk olarak tanımlanmıştır.
Bununla birlikte, yine Türk idare hukuku öğretisinde ve içtihatlarda açıkça ortaya koyulduğu üzere, idareye atfedilen hizmet kusuru, bir insan fiili ile ilgili olup kamu görevlilerinin işlem ve eylemlerindeki kusuru ifade etmektedir. “İdare hep tüzel kişilerden oluştuğuna göre, hizmet kusuru olarak adlandırılan kusur, kişiselleştirilebilsin ya da kişiselleştirilemesin, aslında kamu görevlilerinin (=idare ajanlarının) kusurlarıdır”. Bu durumda belli bir ya da birkaç kamu görevlisinde kişiselleştirilebilen kusurlar sonucu doğan zararlar ile idari fonksiyon, ya da daha özel olarak hizmet arasında nedensellik bağı kurulabildiği sürece idarenin hizmet kusurundan dolayı sorumluluğu söz konusu olacaktır.
Dolayısıyşa kişiselleştirilen kusurdan dolayı sorumlu olan idarenin, kusurlu idare ajanına rücu konusunun ortaya koyulabilmesi için, öncelikle idare açısından hizmet kusuru olarak değerlendirilen ve kamu görevlisine rücu hakkı doğuran kişisel kusurunun belirlenmesi gerekmektedir.
Bu makale kapsamında hekime rücu davasında tazminat sorumluluğuna yoğunlaşıldığından, kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen ya da salt kişisel kusuruna değinilmeyecektir. Ancak belirtmek gerekir ki, zarar doğuran davranış kamu görevlisinin yürütülen hizmet ile gerek yetki, yer, araç ve zaman bakımından yabancılaşmış, diğer bir ifade ile illiyet bağı kurulamayacak iradesinden kaynaklanıyorsa idarenin mali sorumluluğu bulunmayacaktır. Bu durumda hekime rücu davasında kamu görevlisinin zarar doğuran davranışının idari fonksiyon ile bağı kopacak ve haksız fiil esaslarına göre bizzat kamu görevlisinin sorumluluğu ortaya çıkaracaktır
HEKİME RÜCU DAVASINDA KAMU GÖREVLİSİNİN KİŞİSEL KUSURU
Hekime rücu davasında kişisel kusurun tespiti ve gereği gibi değerlendirilmesi önemlidir. Kişisel kusur kavramı, anonim ve objektif nitelikli hizmet kusurundan, belli bir ya da birkaç kamu görevlisinin kusurunu ayırabilmek amacıyla kullanılmaktadır. İdare hukukuna özgü bir kavram olarak ortaya çıkan kişisel kusur ise idari bir kusurdur; yani kamu hizmeti olmasa kişisel kusur da olmayacaktır. Kişisel kusur, kamu görevlisi tarafından mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı davranışları olarak ifade edilmektedir.
Hangi tutum ve davranışların bu kapsamda değerlendirileceği her bir somut olaya göre dikkate alınırken, söz konusu kamu görevlisinin yürüttüğü görev, yetki ve sorumluluğunun kapsamı, mevkii ve yürütülen hizmetin koşullarına göre kendisinden ne beklendiği değerlendirilmelidir. Bu bağlamda kamu görevlisinin her aykırı tutum ve davranışı mutlaka hizmet kusuru kapsamında değerlendirilememektedir. “Orta yeterlilikte bir personelin yapmayacağı ya da yapmaması gereken eylemler”, hizmet dışında işlenseler ve fakat hizmetten tamamen soyutlanmasına engel olan “en hafif ve gevşek bağ ile hizmetle bağlı” oldukları sürece kişisel kusuru kapsamındadırlar.
Bu bağın göstergesi olarak ise, kamu görevlisinin kaynağında mevzuatın ve idarenin yüklediği bir görev, verdiği bir yetki ya da araç gereç olanağından yararlanarak zarar veren davranışta bulunması yeterli kabul edilmektedir. Bu durumda, resmi yetki ve görev olanaklarından yararlanılması, bunların kullanılarak hareket edilmesi, yani “kamu görevlisi sıfat ve kimliğinin en ufak bir rol oynadığı” durumlarda, kamu görevlisine izafe edilecek kusur idari faaliyet ile bütünleşecek ve idarenin hizmet kusuruna yol açacaktır.
Anayasa Mahkemesi’ne göre kişisel kusur “görevin yerine getirilmesi maksadıyla, görev sırasında veya görev sebebiyle” işlenmesi halinde kişisel kusurdur ve “doğrudan ya da dolaylı olarak kamu faaliyet ve hizmetleriyle ilişkisi bulunmayan eylem ve işlemler kişisel kusur kategorisinde yer almazlar.”. Yüksek Mahkeme bireysel başvuru ile önüne gelen hak ihlali iddiasını incelerken, yıllık izinde bulunan hekimin kamu hastanesinde, hastanenin çalışanları ve olanakları ile haftalık gebeye gerçekleştirilen kürtaj işlemini hekimin salt kişisel kusuru kapsamında değerlendirerek davanın görev yönünden reddedilmesi ve bu kararın Danıştay tarafından onanmasını yaşam hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir.
Uyuşmazlık konusu olayda zaman yönünden yetkisiz (yıllık izindeki) kamu görevlisi tarafından hizmete ilişkin yetki ve olanakların hukuka aykırı bir şekilde kullanılmış, “kamu görevlisi sıfat ve kimliği” zararın doğmasında başat rol oynamıştır. Bu nedenle, hekimin kişisel kusurunun bulunduğu ve dolayısıyla idarenin sorumluluğuna neden olması gerektiği açıktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de, “…Devlet Hastanesi idaresinin denetim ve kontrol görevini yerine getirmemesi nedeniyle yakınlarının ölümüne neden olan eylemin doktor tarafından gerçekleştirilmiş olmasına yani Devlet Hastanesindeki organizasyon eksikliği nedeniyle” yaşam hakkının ihlali kararı vermiştir. Mahkeme’nin kullandığı “organizasyon eksikliği” ifadesi, idarenin hizmetin kuruluş ve işleyişindeki eksikliğe/bozukluğa, hizmetin kötü işlemesi nedeniyle hizmet kusuruna işaret etmektedir.
Yargıtay da, kamu görevlisinin salt kişisel kusur alanını “…kamu hizmeti ile ilgisi olmayan, kamu görevlisinin özel hayatı ile tamamen özel tutum ve davranışlarından kaynaklanan kusur..” tanımıyla dar yorumlamıştır. Ayrıca, “…kamu görevlisinin, hizmet içinde veya hizmetle ilgili olmak üzere tutum ve davranışının suç oluşturması ya da hizmeti yürütürken ağır kusur işlemesi veya düşmanlık, siyasal kin gibi kötü niyetle bir kişiye zarar vermesi halinde dahi bu durum, aynı zamanda yönetimin gözetim ve iyi eleman seçme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle hizmet kusuru” olarak nitelemiştir.
Netice itibariyle, hekime rucü davası değerlendirilirken idarenin kusuru ile kişisel kusur kavramları doğru tespit edilmelidir. Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlar hizmet kusuru ile iç içe geçmiş olduklarından idarenin sorumluluğuna neden olurlar, idari kusur oluştururlar. zarara neden olan kamu görevlilerinin belirlenebilir olmaları halinde, kendilerinin de kişisel kusurları nedeniyle sorumlu olmaları gerekir. Bu sorumluluk da zarardan birincil, asli olarak sorumlu olan idarenin, kusurlu personeline rücu etmesi ile özellikle hekime rücu davası olarak gerçekleştirilir.
HEKİME RÜCU DAVASINDA MESLEKI SORUMLULUK KURULU KARARI
3359 sayılı Kanun Ek 18/3. maddeye göre, Mesleki Sorumluluk Kurulu, Sağlık Bakanı tarafından belirlenen Bakan yardımcısı; Sağlık Hizmetleri, Kamu Hastaneleri, Hukuk Hizmetleri, Yönetim Hizmetleri genel müdürleri veya yardımcıları ve profesör veya doçent unvanlı biri dahili, diğeri cerrahi branştan iki hekim olmak üzere yedi üyeden oluşur. Belirlenen üyelerin görev süresi iki yıldır ve Kurulun başkanı, Bakan yardımcısıdır.
Mesleki Sorumluluk Kurulu, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar alır. Ayrıca Kanunda oylamalarda çekimser oy kullanılamayacağı da kaleme alınmıştır.
Mesleki Sorumluluk Kurulunun hekim hakkında alacağı soruşturma iznine ilişkin kararlarına karşı, Sağlık Meslek Mensuplarının Tıbbi İşlem ve Uygulamaları Nedeniyle Soruşturulmasına ve İdarece Ödenen Tazminatın Rücu Edilmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in 11. maddesi uyarınca Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir. Ancak ne SHTK ek madde 18 ne de Yönetmelik, görevi kötüye kullanma suçundan mahkum edilen hekim hakkında alınacak rücua ilişkin kararlara karşı bir başvuru yolu öngörmüştür. Gerek Kanun ek madde 18 ve gerekse Yönetmelik’in 13. maddesi düzenlemesinden anlaşılan, Kurul’un hekime rücu edilip edilmeyeceğine karar alma yetkisi olduğu, yani söz konusu düzenlemeler ile Kurul’a bu konuda bir takdir yetkisi tanındığıdır.
Her ne kadar, kamu hizmetlerinin değişkenliği ve özellikle sağlık hizmetleri alanındaki teknik ve bilimsel gelişmeler, risk faktörü ve mali olanaklar dikkate alındığında, hekimin basit kusurlarından dolayı rücu sorumluluğunun bulunmaması hakkaniyet ve adalete uygun olsa da, söz konu düzenlemeler Anayasanın 129/5. maddesi ile çelişir niteliktedir.
HEKİME RÜCU DAVALARINDA GÖREVLİ MAHKEME
Hekime rücu davalarında Adli Yargı mahkemeleri görevlidir. Bu davada görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Bu hususla ilgili yargıtay kararı şu şekildedir:
Hekime rücu davası Yargıtay Kararı (Hukuk Genel Kurulunun 31. 05.2006 tarihli Esas No 2006/4-310 ve Karar No 2006/330)
“Tazminat davalarına bakan mahkemelerce, bilirkişi raporu ile saptanan kusur ve sorumluluk oranları esas alınarak, hüküm verilmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, görülmekte olan rücu davasında adli yargının mı, yoksa idari yargının mı görevli bulunduğu noktasında toplanmaktadır.
2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun “…İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı…” başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre idari davalar; – İdari işlemler hakkında açılan iptal davaları, – İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, – Kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan ibarettir.
Ödenen tazminatın rücuan tahsili istemiyle açılmış olan eldeki davanın, yukarıda sözü edilen kanun hükmü anlamında bir iptal davası veya idari sözleşmeden kaynaklanan bir dava olmadığı açıktır. Yine eldeki davanın aynı kanun hükmü anlamında “tam yargı davası” niteliği taşımadığında da kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Çünkü tam yargı davaları; ancak, herhangi bir idari eylem ve işlemden dolayı kişisel hakkın doğrudan muhtel olması halinde ve o kişisel hakkın sahiplerince açılabilirler.
Dolayısıyla, herhangi bir davanın tam yargı davası olarak nitelendirilebilmesi için, ortada öncelikle bir idari işlem veya eylemin bulunması şarttır; ayrıca, bu işlem veya eylem nedeniyle kişisel bir hakkın ihlal edilmiş olması da gerekir. Dava konusu olayda davacı vekili, rücu istemini, davalı idarenin kendisine yönelik herhangi bir eylem veya işlemine dayandırmamaktadır.
Yine davalıya rücu edilmek istenilen tazminatın, davacının hukuki statüsü gözetildiğinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun kapsamında bir kamu alacağı olmadığı da tartışmasızdır. Öte yandan, aynı olayda ölen başka kişilere davacı şirketçe ödenen tazminatların davalı idareye rücu istemiyle ilgili olarak önce idare mahkemelerinde verilen görevsizlik kararları üzerine de adli yargıda açılan başka bazı davalarda, görev ( yargı yolu ) yönünden ortaya çıkan uyuşmazlık üzerine;
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce verilen kararlarla da, yukarıda değinilen ilke ve kurallara dayanılmak suretiyle, uyuşmazlığın Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerektiğinin benimsendiği, bu benimsemeye bağlı olarak görevin adli yargıya ait bulunduğu sonucuna varıldığı ve adli yargı yerlerince verilen görevsizlik kararlarının bu gerekçeyle kaldırıldığı görülmektedir.” (Yargıtay HGK, 2006).
HEKİME RÜCU DAVALARINDA DAVALI VE DAVACI
Hekime rücu davasında, davacı idare hastaya ya da yakınlarına hizmet kusurundan kaynaklanan ödemiş olduğu tazminatı sağlık personelinden kusuru oranında talep etmektedir. Dolayısıyla bu davada davalı taraf kusurlu olan sağlık personelidir. Olayda doktorun ya da ilgili sağlık personelinin kusur oranı oranında sorumlu olması davanın kabul şartıdır.
HEKİME RÜCU DAVALARINDA RÜCU MİKTARI
İdare tarafından hizmet kusuru neticesinde hasta veya yakınlarına ödenen tazminatta doktora rücu kusur oranına göre olur. İlgili hekime rücu davası emsal Yargıtay kararı aşağıdaki gibidir:
- Hekime rücu davası Yargıtay Kararı ( HD., E. 2016/4400 K. 2018/433 T. 25.1.2018)
Mahkemece, hastasına yaptığı tıbbi müdahalenin hatalı olduğu kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olan davalının bu eylemi neticesinde davacı aleyhine oluşan zararın tamamından sorumlu olduğu, zararın oluşmasına davacı tarafın da bir etkisinin bulunduğu kanıtlanamadığı ve dosya kapsamına göre böyle bir bulguya rastlanmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya arasında bulunan, … . İdare Mahkemesinin 2009/892 esas sayılı ilamı ile; dava dışı kişi tarafından oluşan zararın tazmini istemiyle dava açıldığı, bu dosya kapsamında alınan 20/12/2010 tarihli Adli Tıp Kurumu Raporu ile; kişinin %16,2 maluliyet oranının sürekli olduğunun tespit edildiği, davalı idareye bağlı hastanede yapılan tedavinin kusurlu olarak yürütüldüğü kanaatine varılarak ağır hizmet kusuru nedeniyle oluşan zararın davalı idare tarafından tazmin edilmesi gerektiği kabul edilerek tahsiline karar verildiği, bu hükmün kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık davacı idarenin ilgiliye ödediği paranın davalı doktordan rücuuna ilişkindir. Rücu davalarında davalının kusur oranının belirlenmesi gerekir. Somut olayda, davalı doktorun ödemeye dayanak tedavi sırasında kusurunun olup olmadığı, varsa oranı konusunda bilirkişi raporu alınmalı sonucuna göre sorumluluk kapsamı belirlenip hüküm kurulması gerekir.
- Hekime rücu davası Yargıtay Kararı ( HD., E. 2013/8337 K. 2014/6300 T. 15.4.2014)
“…Mahkemece, davacının, davalıların kusurlu hizmet vermeleri nedeni ile üçüncü kişilere yaptığı ödemeden dolayı anayasa ve yasa hükümleri doğrultusunda kusurları saptanan davalılara rücu hakkı olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava, rücuen tazminat ödetilmesi istemine ilişkin olup; rücu davasında, sorumlular arasında teselsül hükümleri uygulanamaz. Davalılar ancak kusurları oranında sorumludurlar. Dosya arasında bulunan Adli Tıp Kurumu raporlarına göre davalıların her birinin 8/8 oranda kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda davalıların eşit kusurlu kabul edilmesi gerekir. Mahkemece, davalıların eşit oranda kusurlu kabul edilmesi ile sorumlu tutulacakları miktarın ayrı ayrı belirlenmesi gerekirken istemin tümünden müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmuş bulunmaları doğru olmamıştır.
b-Dosya kapsamından, C.B.Üniversitesi Biokimya Ana Bilim dalına bağlı laboratuvarların 20 m² bir alan üzerinde hizmet verdiği, bu alanda hem hastalar için hem de stajyer öğrenciler için gerekli malzemelerin saklandığı anlaşılmaktadır.
Üniversite hastanesinin hasta kapasitesi düşünüldüğünde söz konusu alanın yeterli olmadığı, karışıklığa neden olmayacak niteliklere sahip ve uygun bir laboratuvar ortamının davacı tarafından kurulmamış olmasının da zararın meydana gelmesinde katkısı olduğu anlaşılmakta olup bu durumun davacının bölüşük kusuru olarak kabulü ile zarar tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu 44. maddesi uyarınca uygun oranda bir indirim yapılması gerektiğinin düşünülmemiş olması da doğru olmamış, kararın gösterilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.”
- Hekime rücu davası Yargıtay Kararı ( HD., E. 2014/8920 K. 2014/10133 T. 18.6.2014)
“…Dosya kapsamından, dava dışı Nevin Yaman’ın sırt ağrısı şikayetiyle Tavşanlı Mustafa Kalemli Devlet Hastanesi’ne müracaat ettiği ve hastanede safra kesesinde taş teşhisi konulması üzerine hastanın davalı doktor tarafından 28/04/2006 tarihinde ilk ameliyatının yapıldığı, ancak sağlık durumunun iyiye gitmemesi nedeniyle 01/05/2006 tarihinde ikinci ameliyatının da davalı doktor tarafından yapıldığı, N.Y..’ın durumunun yapılan her iki ameliyattan sonra düzelmemesi üzerine Bursa iline sevk edildiği ve burada Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde üçüncü kez ameliyata alınan Nevin Yaman’ın vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Ölenin yakınları tarafından, davacı bakanlık aleyhine Eskişehir 1. İdare Mahkemesi’nin 2008/471 esas sayılı dosyası üzerinden dava açılmış, mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiş, yapılan icra takibi neticesinde, davacı bakanlık tarafından hak sahiplerine ödeme yapılmıştır. Davacı idare, bu ödemeye kusurlu davranışı ile sebebiyet verdiğinden bahisle davalı doktor aleyhine eldeki davayı açmıştır.
Mahkeme, Tavşanlı Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/303 Esas sayılı dava dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun 17/10/2007 tarihli ve 10-11/12/2009 tarihli Yüksek Askeri Şurası raporu uyarınca, davalının kusurlu olduğunu kabul ederek, ödenen tazminatın tamamının davalıdan tahsiline karar vermiştir. İç ilişkide davalı doktorun kusurunun tespiti için herhangi bir kusur incelemesi yaptırılmamıştır.
Tazminatı ödeyen davacı bakanlık, ancak kusuru oranında personeline rücu edebilir. Bu sebeple, davaya konu olayın ve Devlet Hastanesi hizmetlerinin özelliği gözetilerek uzman bilirkişilere kusur incelemesi yaptırılmalıdır. Ayrıca, tazminatın miktarı belirlenirken dosya kapsamı itibari ile BK’nın 43-44. maddeleri uyarınca indirim nedenleri de gözetilmelidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
- Hekime rücu davası Yargıtay Kararı ( HD., E. 2013/12773 K. 2014/6811 T. 29.04.2014)
“…Davalı, meslek hayatı boyunca binlerce çocuk hastaya müdahale ettiğini, hastanın cerrahi müdahalesinin tatil gününde, uzmanların mesaisinin bulunmadığı zamanda yapıldığını, ameliyatına başlamadan önce anestezi uzmanına ulaşılamadığını, hastanın kan elektrolitlerine bakılmasının acilde mümkün olmadığı ve hastanın bir kısım tedavisinin Zonguldak Karaelmas Üniversitesinde yapılması nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; İdare Mahkemesi tarafından aldırılan raporlar ile Mahkemece alınan raporların birbirleri ile uyumlu olduğu, Sağlık Bakanlığı’na 6/8 oranında kusur izafe edildiğini, genel olarak raporların hepsinde ameliyat öncesi sodyum seviyesine bakılmadığı gibi ameliyat sonrasında da takibin iyi yapılmayarak ölüme sebebiyet verildiği belirtildiğinden, davalı doktorun kusurun tamamından sorumlu olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından; Zonguldak Devlet Hastanesinin acil bölüm laboratuvarında tetkiklerde aksamalar olduğu, özellikle kan elektroliti inceleme imkanının olmadığı, ameliyat sırasında anestezi uzmanına ulaşılamaması nedeniyle ameliyatın teknisyen nezaretinde yapılması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, hastane koşullarının yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, H. G.’ın ameliyattan sonra Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’ne (Bülent Ecevit Üniversitesi) sevki sağlanarak bir kısım tedavisine orada devam edildiği dikkate alındığında, Borçlar Kanunu 43. ve 44. maddelerine göre zararın bir bölümünün tazminat alacaklısının üzerinde bırakılması gerekir.
HEKİME RÜCU DAVALARINDA ZAMANAŞIMI
Rücu davalarında zamanaşımı süresi ödeme tarihinden itibaren bir yıldır. Ancak burada idarenin bu davayı açma süresinin ne zaman başlayacağı hususu önemlidir. Davayı açacak olan idarenin olur kararı aldıktan sonra bir yıl değil tazminatın ödenmesinden itibaren bir yıldır.
Hekime rücu davalarında zamanaşımı ile ilgili Yargıtay Kararı (4. HD., E. 2016/7629 K. 2018/5273 T. 4.7.2018) şu şekildedir:
“Dosya kapsamından; davacı idarenin tazminat miktarını icra emri ile 02/12/2008 ve 13/01/2009 tarihlerinde ödediği, eldeki davanın ise 13/03/2012 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Rücu davalarında zamanaşımı süresi ödeme tarihinden itibaren bir yıldır.
Mahkemece davacı idarenin almış olduğu 25/11/2011 tarihli olurdan itibaren bir yıl içinde açıldığı belirtilmiş ise de davacı idarenin dava ile ilgili olarak almış olduğu gecikmiş olur kararından sonra davanın bir yıllık sürede açılmasını öngören yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Ödeme tarihinden itibaren bir yıllık sürenin geçmesi ile rücuen tazminat davasının zamanaşımına uğrayacağı kuralı ise yargısal içtihatlarla geliştirilmiştir.
Şu durumda, mahkemece davanın açıldığı tarihte, ödeme tarihlerinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gözetilerek davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” Şeklinde karar vererek hekime rücu davasının zamanaşımına uğradığı tespit edilmiştir.
HEKİME RÜCU DAVALARINDA HEKİM LEHİNE HAKKANİYET İNDİRİMİ YAPILMASI
“Dosya içeriğinden; Adli Tıp Genel Kurulundan alınan 06/04/2017 tarihli kusur raporunda; dava dışı hasta İlayda Ergin’de düşmeye bağlı suprakondiller humerus kırığı meydana geldiği, bu nedenle genel anestezi altında kapalı repozisyon ve alçı uygulandığı, takiplerde alçının sıkı yapıldığının anlaşıldığı, daha sonra gevşetildiği ifade edilmesine rağmen küçükte gelişen patoloji dikkate alındığında bu gevşetmenin yeterli olmadığı, bu nedenle küçükte sıkı alçı uygulayan ve uygun gevşetmeyi yapmayan Op.Dr….’nün kusurlu olduğu, kusur oranının 4/8 düzeyinde bulunduğu mütalaa edilmiştir.
- a) Rücu hakkı başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin malvarlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen tazminat niteliğinde bir talep hakkı olup, davacının mal varlığındaki eksilme her ne kadar ödeme tarihinde gerçekleşmiş olsa da dosya kapsamında ve davacı tarafından ileri sürülen deliller arasında davalının temerrüde düşürüldüğüne dair herhangi bir bilgi ve belge ibraz edilemediğinin anlaşılmasına göre asıl alacağa ödeme tarihinden dava tarihine kadar faiz yürütülmesi doğru değildir.
- b) Dava sağlık hizmeti dolayısıyla verilen zarar nedeni ile Devletin ödediği tutarın müteselsil sorumlu davalıya rücuuna ilişkindir. Rücunun amacı, birlikte sorumlular arasında hakkaniyete göre denge kurmaktır.
Somut olayda, kusur durumu, hekime rücu davasına konu olayın gerçekleşme biçimi, ağır çalışma koşulları ve iş yoğunluğu gözetilerek, tahsiline karar verilen zarar miktarından BK 43-44 maddeleri (TBK. madde 51-52) gereğince uygun bir miktarda hakkaniyet indirimi yapılması gerekirken, açıklanan hususun gözetilmemiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
HEKİME RÜCU DAVALARINDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ
Sağlık Hukuku ile ilgili mevzuat, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Avukatlık Kanunu veya başka boşanma protokolü ‘sağlık hukuku avukatı’ adı altında özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Sağlık hukuku avukatı, genel adıyla başta malpraktis davaları olmak üzere, hekime rücu davalarında hekimin haklarını savunmakla birlikte hekimin aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden kaynaklanan durumlar, gelişen komplikasyonlar, yanlış tıbbi müdahaleler, hatalı estetik ameliyat davaları ve işlemlerinde uzmanlaşmış veya çalışmalarını bu alanlara yoğunlaştırmış bir avukatı ifade eder. Komplikasyonda hekimin sorumluluğuna gidileceği zaman bu kriterleri haiz bir avukattan hukuki destek almak önem arzetmektedir.
En İyi Ankara Sağlık Hukuku Avukatları Akademik Hukuk & Danışmanlık’ta
Ankara sağlık hukuku avukatlarının en tecrübelileri ile karmaşık olayları kısa zamanda çözen uzmanları Akademik Hukuk & Danışmanlık kadrosunda bulunmaktadır. Hekime rücu davaları ve benzeri konuda bilgi almak için İletişim Bilgilerimiz’e tıklayarak bizi arayabilirsiniz. Bununla birlikte ofise gelmeden istediğiniz yerden görüntülü ve farklı şekilde iletişim kurmak ve bilgi almak için Online Danışmanlık Sistemimizden randevu alabilirsiniz.
Hekime Rücu Davaları dışında Sağlık Hukuku ile ilgili şu makalelerimiz de dava ve diğer süreçlerinizde size yardımcı olabilir: