Sağlık HukukuMALPRAKTİS DAVASINDA HASTANELERİN SORUMLULUĞU

Hatalı tıbbi müdahale yada diğer adıyla malpraktis davasında hastanelerinin sorumluluğu ile ilgili olarak ele alınan bu makalede önce devlet hastanesinin sorumluluğu ardından özel hastanenin sorumluluğundan bahsedilecektir.

MALPRAKTİS DAVASINDA DEVLET HASTANESİNİN SORUMLULUĞU

MALPRAKTİS DAVASINDA DEVLET HASTANESİNİN SORUMLULUĞU

DEVLET HASTANESİ VE TIBBİ MÜDAHALE KAVRAMI

Devlet hastaneleri, vatandaşa sağlık hizmeti sunmak ve kamu yararına hizmet etmek amacıyla kurduğu hastanelerdir. Bir hastanenin devlet/kamu hastanesi sayılabilmesi için;

  • Kamu yararına hizmet vermesi,
  • Kamu tüzel kişileri tarafından kurulmuş olması gerekir.

2219 Sayılı Hususi Hastaneler Kanunu‟nun m.1 hükmünde “Devletin resmi hastanelerinden ve hususi idarelerle belediye hastanelerinden başka… Sağlık yurtları hususi hastanelerden sayılır…” ifadeleri kullanılmakta olup, düzenlemeden hareketle devlet hastanelerine;

  • Devletin resmi hastaneleri,
  • Belediyeler tarafından açılan hastanelerin dâhil olduğu sonucuna varılabilir.

Tıbbı müdahale ise kişilerin her türlü bedensel, fiziksel veya psikolojik bir rahatsızlığını, teşhis ve tedavi etmek için tıp biliminin gereklerine uygum olarak gerçekleştirilen en basit teşhis ve tedavi yöntemlerinden başlayarak en ağır cerrahi müdahalelere kadar uzanan her çeşit faaliyettir. Bu faaliyetlerin yanlış veya hatalı olması sonucu malpraktis olarak adlandırılmakta olup bu durumda malpraktis durumunda devlet hastanesinin sorumluluğuna gidilmektedir.

HEKİM İLE HASTA ARASINDAKİ HUKUKİ İLİŞKİNİN MAHİYETİ

Hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişki ekseriyetle sözleşme ilişkisine dayanmakta olup, somut olayın özelliklerine göre hekimin müdahalesi bir haksız fiil veya vekâletsiz iş görme olarak da ortaya çıkabilir.

DEVLET HASTANELERİNDE ÇALIŞAN DOKTOR İLE HASTA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKİ MAHİYETİ

Kamu hastanesindeki hasta ile hekim arasındaki hukuki ilişkiyi özel hukuk sözleşmesi olarak kabul ettiğimizde başka problemler de ortaya çıkacaktır. Hekim ile hasta arasında özel hukuk sözleşmesinin doğduğu kabul edildiğinde, bir sözleşme ilişkisinin gereği olarak, sözleşmenin esaslı noktalarında tarafların anlaşamaması durumunda hekime, kamu hastanesine başvuran hastaya tıbbi müdahalede bulunmaktan kaçınma hakkı tanınmış olacak, bu da devletin, sosyal devlet olma özelliğiyle bağdaşmayacaktır.

DEVLET HASTANELERİNİN MALPRAKTİS SORUMLULUĞU

Devlet hastanelerinde yapılan hizmet kamu yararı amacı taşıyan kamu hizmetidir. Kamu hizmetiyle ilgili zararlarda devlet birinci derecede sorumlu olup, devlet hastanesinde yapılan tedavide zarara hekim veya diğer sağlık personeli sebep olsa bile hukuken malpraktis  durumunda devlet hastanesinin sorumluluğu doğacaktır.

Kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen; hizmete yabancı tutum ve davranışlarından ise; o kusurlu tutum ve davranışı yapan kamu görevlisi sorumlu olacaktır. Devlet Memurları Kanunu ve diğer mevzuat hükümlerine göre, kamu hastanelerinde görev yapan  doktorların, kamu hizmetinde görev yapan kamu görevlileri olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa‟nın 125. maddesi ve 129/5 maddeleri ile Devlet Memurları Kanunu 13. maddesi kamu görevlisinin sorumluluğundan doğacak tazminat davalarında, davanın idareye yöneltilmesi gerektiği ifade etmiştir.

DEVLET HASTANELERİNİN MALPRAKTİS SORUMLULUĞU NEDENİYLE AÇILAN TAZMİNAT DAVALARINA HANGİ MAHKEME BAKAR?

Malpraktis  Davasında Devlet Hastanesinin Sorumluluğu hekim veya diğer sağlık personelinin eyleminden kaynaklansa da kamu personeli hekimlere ve diğer kişilere karşı tıbbi müdahale sonucunda ortaya çıkan olumsuzlıklardan dolayı doğrudan tazminat davası açmak mümkün değildir. Bizzat hekimin değil hastanenin sorumluluğuna gidilir. Tıbbi müdahaleler nedeniyle zarara uğrayan kişiler, ancak idare aleyhine idare mahkemelerinde dava açabilirler.

DEVLET HASTANELERİNİN MALPRAKTİS SORUMLULUĞUNDA MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVALARI KİME KARŞI AÇILMALIDIR?

Bahse konu davalarda sorumluluk kamu hastanesindedir. Dolayısıyla bu dava açılırken husumet devlet hastanesine yöneltilmelidir. Bu hususla ilgili kararlar aşağıdaki gibidir:

Malpraktis Davasında Devlet Hastanesinin Sorumluluğu Yargıtay Kararı (4. HD., E. 2016/14023 K. 2017/453 T. 23.1.2017)

“…Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (T.C. Anayasası 40/…, 129/…, 657 Sy.K…., HGK 2011/…-592 E., 2012/25 K.)

Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır.

Davaya konu edilen olayda ………. Devlet Hastanesi’nde doktor olan davalının, görevini gereği gibi yerine getirmediği belirtilerek tazminat isteminde bulunulmuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, davanın idari yargı yerinde ve idareye karşı açılması gerekir. Davalıya husumet yöneltilemez. Şu durumda, husumet yokluğu nedeniyle davanın reddi yerine, işin esasının çözümlenmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.”

Malpraktis Davasında Devlet Hastanesinin Sorumluluğu Yargıtay Kararı (4. HD., E. 2014/18108 K. 2015/2503 T. 4.3.2015)

“…Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır.( TC Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy. K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler, emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da; bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır.

Davaya konu edilen olayda; G.. Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doktor olarak görev yapan davalının, görevi sırasında ve görevinden dolayı davacıyı zarara uğrattığı ileri sürülmektedir. Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13/1. maddesi gereğince; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, idare aleyhine açılabileceğine göre; davalıya husumet tevcih edilmesi doğru değildir.”

Malpraktis Davasında Devlet Hastanesinin Sorumluluğu Yargıtay Kararı (HGK., E. 2013/1533 K. 2015/1099 T. 27.3.2015)

“…Davaya konu edilen olayda; davacılar, doktor olan davalının görevini yaparken kusurlu eylemleri, hatalı teşhis ve tedavisi nedeniyle desteklerinin öldüğünü belirterek uğradıkları maddi ve manevi zararın ödetilmesini istemiştir. Şu durumda yerel mahkemece yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve açıklamalar gözetilerek, davalı hakkındaki davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, işin esası yönünden inceleme yapılarak yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.”

Malpraktis Davasında Devlet Hastanesinin Sorumluluğu Yargıtay Kararı (4. HD., E. 2016/14023 K. 2017/453 T. 23.1.2017)

“…Davaya konu edilen olayda ………. Devlet Hastanesi’nde doktor olan davalının, görevini gereği gibi yerine getirmediği belirtilerek tazminat isteminde bulunulmuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, davanın idari yargı yerinde ve idareye karşı açılması gerekir. Davalıya husumet yöneltilemez. Şu durumda, husumet yokluğu nedeniyle davanın reddi yerine, işin esasının çözümlenmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.”

MALPRAKTİS DAVASINDA ÖZEL HASTANENİN SORUMLULUĞU

HAKSIZ FİİLDEN ÖZEL HASTANENİN SORUMLULUĞU VE HAKSIZ FİİLİN UNSURLARI

Haksız fiil sorumluluğu, TBK.m.49’da düzenlenmiştir. İlgili maddenin I. fıkrası, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kişinin bu zararı gidermekle yükümlü olduğunu, II.fıkrası ise, zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar verenin de bu zararı gidermekle yükümlü olacağını hüküm altına almıştır.

         1) Hukuka Aykırı Fiil

Haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, hukuka aykırı bir fiil işlenmiş olmalıdır. Haksız fiil  sorumluluğu bulunduğu öne sürülen  kişinin bir fiili yoksa sorumluluğundan da bahsedilemez. Fiil hukuki olarak olumlu bir davranışı ifade edebileceği gibi, olumsuz bir durumu da , yapmamayı da kapsar.

Hukuksal olarak  fiil, bir kişinin yapma veya yapmama tarzında iradi davranışı olarak açıklanır. Fiil, bir harekette bulunma şeklinde olabileceği gibi, yapması gereken  bir hareketi yapmaması şeklinde de olabilir. Olumsuz bir tutum olan “harekette bulunmama” nın bir fiil sayılması için kişinin, bahse konu  harekette bulunması gerekirken hareketsiz kalması yeterlidir.

          2) Kusur

Borçlar Kanunu‟nun haksız fiillerden doğan borç ilişkisinde sorumluluğu düzenleyen 49/1 maddesi hükmü “ Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” şeklindedir. Bu madde ile kusurlu fiili  neticesinde  bir başkasının zarara uğramasına  sebeb olan  kişinin bu zararı tanzim etme borcu doğmaktadır. Kusur tanım olarak; hukuk düzeninin kınadığı ve hoş görmediği fiilerdir. Hukuka aykırı sonucu isteyerek eylemi gerçekleştiren  veya hukuka aykırı sonucun doğmasını engellemek için gerekli eylemi gerçekleştirmeyen kişi kusurludur. Haksız fiiil sorumluluğunun  doğabilmesinde temel ilke “kusur ilkesi” dir. Kural olarak sorumluluk kusur varsa doğacaktır. Kusurun yoksa sorumluluk da yoktur.

             3) Zarar

Tazminat kavramının kelime anlamı oluşan zarar ve ziyanı gidermektir. Tazmin terimi, bir kişinin uğramış olduğu zararın bir başkası tarafından giderilmesini ifade eder.Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere tazminat zararla doğrudan ilişkilidir. Kişinin, mal varlığında uğradı zararın yanı sıra şahıs varlığında da zarara uğraması durumunda geniş anlamda zarardan bahsedilir.

a) Mal Varlığı – Şahıs Varlığı Zararları

Sorumluluk hukukunda mal varlığı;

  • Taşınır ve taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklar( mülkiyet hakkı)
  • Sınırlı ayni haklar,
  • Alacak hakları,
  • Fikri ve sınai haklar. Bunlara ek olarak,
  • Zarar gören kişinin çalışma ve faaliyetleri,
  • Gelecekte elde etmesi muhtemel kazanç
  • Gelir ihtimali de malvarlığını oluşturan unsurlar arasında yer alır.

Mal varlığında meydana gelen zarar, zarar görenin, zarar verici olaydan sonra mal varlığındaki eksilme veya  bu olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki farktan ibarettir.

b) Maddi Zarar-Manevi Zarar

Haksız fiil sonucunda meydana gelen zarar kişinin malvarlığındaki eksilme şeklinde ortaya çıkıyorsa, maddi zararın varlığı söz konusu olur. Maddi zarar somut olarak kanıtlanabilir. Manevi zararın kanıtlanması ise soyut verilere dayanır.

Manevi zarar, kişinin haksız fiil neticesinde  kişinin yaşamış olduğu acı, ıstırap ve elem sonucunda manevi zararın doğması söz konusu olacaktır. Manevi zarar genellikle kişinin şahıs varlığına yönelik haksız fiil sonucunda ortaya çıkar. Manevi zararın kanıtlanması ise soyut verilere dayanır.

              4) İlliyet Bağı

Haksız fiil sonucunda haksız fiil sahibinin doğan zararı tazmin borcunun doğması için haksız fiil ile meydana gelen zarar arasında “ illiyet bağı” olması gerekir. Yani, söz konusu zararın haksız fiil sebebiyle meydana gelmiş olması gerekir.

HASTANE İŞLETİCİSİNİN HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU

Hastane işleticisinin haksız fiil kusuruna göre hukuksal sorumlulukları; hastane işleticisi sadece tedaviye ilişkin kusurlarından değil, organizasyon yükümlülüğüne aykırı davranması neticesinde ortaya çıkan organizasyon sorumluluğuna ait kusurdur.

Hastanenin organizasyon yükümlülükleri,

  • Tıbbi organizasyon yükümü,
  • Hastaların tedavisinde görevlendirdiği hekimler ve diğer tıbbi görevliler ile tıbbi hizmet dışı elemanların işe alınması,
  • Personelin kontrol, gözetim ve denetimi,
  • Meslek içi eğitim programlarında geliştirme çalışmalarının yapılması ve sürecin veriminin takibi gibi iş ve işlemler bu yükümlülüklere örnek olarak verilebilir.

Organizasyon yetersizliği nedeniyle hastaların zarar görmesinin engellenmesi açısından hastanın tedavisi veya korunmasına yönelik organizasyon yükümlülüklerinin yerine geitrilmesi oldukça önemlidir. Organizasyon yükümlülüklerinin gereği gibi yerine  getirilmemesi hastanenin uygulama hatası olarak değerlendirilir. Bu yükümlülüklere somut örnekler verilecek olursa; hastanenin  temizlik, ısıtma, tedavilerde kullanılan araç gereçlerin steril hale getirilmesi gibi örnekler çoğaltılabilir.

Özel hastanenin sorumluluğu, hekimin veya diğer sağlık personelinin tıbbi müdahalesinden kaynaklanan sorumlulukları ve hatalarından dolayı ortaya çıkan zararları tazmin etme yükümlülükleri genel nitelikli Borçlar Kanunumuzun kusurlu ve kusursuz sorumluluk hükümleri içerisinde değerlendirilmektedir.

İŞLETMECİSİNİN ADAM ÇALIŞTIRAN SIFATIYLA ÖZEL HASTANENİN SORUMLULUĞU

Hekimlerin ve diğer sağlık personelinin kusurlu eylemlerinden dolayı hastane işletmecisinin sorumluluğu  Türk Borçlar Kanunun adam çalıştıranın sorumluluğunu düzenleyen 66. maddesi ve yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluğu düzenleyen 116. maddesi hükümleri gereğince sorumlu olmaktadır.Hastane işleticisi sadece tedaviye ilişkin kusurlarından değil, organizasyon yükümlülüğüne aykırı davranması neticesinde ortaya çıkan organizasyon kusurundan da sorumludur.

YARDIMCI ŞAHISLARIN FİİLLERİNDEN ÖZEL HASTANENİN SORUMLULUĞU

TBK.m.116 ile  bir borcun ifasına yardımcı olarak katılanların, işi yürüttükleri sırada alacaklıya verdikleri zarardan sorumlu olacağını hüküm altına almıştır. TBK.m.116/I.fıkrası; “ Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme sorumluluğun sınırları çizilmiştir.

ÖZEL HASTANEYE ÇAĞRILAN HEKİMİN VERDİĞİ ZARARLARDAN HASTANENİN SORUMLULUĞU

    Hastanenin kendi bünyesinde çalışan  hekimi dışında, tedavi faaliyeti devam ederken herhangi hastane dışından hekim çağırılabilir. gerek özel hastane işleticisi, gerekse hasta dışarıdan hekim çağırabilir. Burada durum sözkonusudur:

  1. Hasta tarafından hekim çağırılması durumunda ve bu hekimin eylemi neticesinde bir zarar meydana gelmişse burada özel hastane işletmecisinin sorumluluğuna gidilemez. Sadece hastane organizasyon kusurundan sorumludur.
  2. Diğer bir durum ise hastane dışarıdan bir hekim çağırmışsa burada Türk Borçlar Kanununa göre adam çalıştıranın sorumluluğuna gidilebilcektir. Bu durumda da organizasyon kusurundan da sorumludur.

SORUMSUZLUK ANLAŞMASI

Türk Borçlar Kanunu‟nun sorumsuzluk anlaşmasını düzenleyen 115.maddesi şu şekildedir:“Borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılananlaşma kesin olarak hükümsüzdür. Borçlunun alacaklı ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borç sebebiyle sorumlu olmayacağına ilişkin olarak önceden yaptığı her türlü anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.

Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.” madde hükmü gereğince  özel hastanenin hasta ile arasında yapacağı sözleşme ile kusurdan sorumlu olmayacağına yönelik anlaşmalar herhangi bir hüküm doğurmayacaktır.

ÖZEL HASTANE İŞLETMECİSİNİN VEKÂLETSİZ İŞ GÖRMEDEN DOĞAN SORUMLULUĞU

  Mevzuat hümleri gereğince özel hastanenin, hastanın rızai başvurusu olmadan ve hasta ile hastaneye kabul sözleşmesi olmaksızın, ağır yaralı ve bilinci kapalı acil olarak getirilen hastaları kabul ederek tedavi etme zorunlulukları vekâletsiz iş görme kapsamında değerlendirilir.

ÖZEL HASTANENİN / İŞLETMENİN DEVRİ SONRASI DEVREDEN VE DEVRALAN ŞİRKETİN SONRUMLULUĞU

Tıbbi hata ya da organizasyon hatası gibi hallerde hastaneyi devralan ya da devreden şirket ya da   şirketlerin sorumluluğunun yasal dayanaklarının neler olduğunu bu makalemizde  örnek yargıtay kararları ışında irdeleyeceğiz. Bu durumda dayanağımız mülga BK.nun 179. Maddesi, yürürlükte olan 6098 sayılı yasanın ise, 202. Maddesidir.Buna göre, devreden devralan ile birlikte iki yıl süreyle önceki borçlardan müteselsilen sorumludurlar. Halen yürürlükte bulunan TBK’nın 202. Maddesince:

Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur. Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır.

Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar. Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir. Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz.”

 “… Hastanesi Özel Sağlık Hizm. Tic. ve San. Ltd. Şti.’ne devredildiğini, davacının 02.04.2010 tarihine kadar bu şirkette çalışmaya devam ettiğini, bu nedenle alacaklardan her iki şirketin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacağı ile ücret alacağının tahsilini talep etmiştir.” (Yargıtay Kararı – 22. HD., E. 2017/2300 K. 2017/6189 T. 27.3.2017)

ÖZEL HASTANE İŞLETMECİSİNİN HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU İLE İLGİLİ ÖRNEK YARGITAY KARARI

“Davacılar, muris ….’ın 01/06/2004 günü davalı ….’ye ait ….nde diğer davalı doktorlar tarafından burnundan ameliyat edildiğini, narkozun verilmesinden hemen sonra ….’ın durumunun kötüleştiğini, ameliyata derhal son verilmesi gerekirken bir saatten fazla operasyona devam edildiğini, hastanede yoğun bakım ünitesi bulunmadığını,

 …’ın durumunun ciddi olması nedeniyle yoğun bakım ünitesi bulunan …. yoğun bakımına kaldırılmak istediğini ancak bu hastaneye ex halinde getirildiğini, olay tarihinde murisin 27 yaşında, son derece sağlıklı bir kişi olduğunu, davalıların kusurlu eylemleri ile …’ın ölümüne sebebiyet verdiklerini, ….’ın ölümünün kendilerinde elem ve ızdıraba neden olduğunu ileri sürerek toplam 30.000-TL maddi, 90.000-TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalılar, davalı hastane ve doktorlarının murisin tedavisi için gerekli olan tüm tıbbi müdahaleleri özenle yaptıklarını, hastanede yoğun bakım ünitesinin bulunduğunu, hastada “malign hipertermi” olarak nitelendirilen anesteziye karşı aşırı duyarlılık geliştiğini, bu arazla ilgili daha önceden hiç bir tetkik ve inceleme yapılamadığını, istisnai bir tablo olduğunu, gereken tüm tedavinin yapıldığını ancak buna rağmen hastanın kaybedildiğini savunarak davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, Adli Tıp Kurumu raporları esas alınarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-Davacılar, murisleri Mahmut Baykal’ın burun ameliyatı sırasında gelişen “malign hipertermi” tablosuna rağmen hemen bir yoğun bakım ünitesine alınarak tedavisi yapılması gerekirken ameliyata devam edildiğini, doğru ve yeterli tedavinin uygulanmadığını, hastanenin yoğun bakım ünitesinin de bulunmadığını, hastanın saatlerce ameliyathanede bekletildikten sonra başka bir hastanenin yoğun bakımına sevkedildiğini, davalı doktorlar ve hastanenin özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle hastanın kaybedildiğini ileri sürerek maddi ve manevi zararlarının tazmini istemi ile eldeki davayı açmışlardır.

Dava bu hali ile doktor ve özel hastanenin sorumluluğuna ilişkin olup, bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hâkimin doğrudan görevidir. (1086 sayılı HUMK. 76. md.; 6100 sayılı HMK. 33. md.). Dava, davalı doktorların vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (B.K. 386, 390 md).

Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/II). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.

Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür.

Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir(Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; ….’ndan alınan 02/01/2010 tarihli raporda sonuç olarak; …’nun 29.6.2005 tarih ve 1698 sayılı kararında, anestezi uygulamasındaki olayın gelişimine göre kişinin ölümünün anestezik ve analjezik maddelere karşı çok nadir gelişebilen ve aşırı vücut ısısı yükselmesiyle seyreden malign hipertermiye bağlı solunum ve dolaşım durmasından ileri gelmiş olduğu, dosyada mevcut tıbbi belgelere göre hastaya ameliyat öncesi elektrokardiogram çekildiği, rutin kan biokimyası, tam kan sayımının ve kanama pıhtılaşma zamanı yapılmış olduğu,

01/06/2004 tarihinde hastanın anestezi muayenesinde bir özellik saptanmadığı dikkate alındığında ameliyat öncesi hazırlığın yeterli ve yerinde olduğu, malign hiperterminin (MH) erkeklerde daha yaygın olup ne aile hikayesi ne de daha önceden anestezik ajanlara maruz kalma hikayesinin hekime güvenli bilgi vermediği, MH oluşan hastaların yaklaşık yarısının daha önceden aldıkları anestezide bir sorun yaşanmadığının tıbben bilinmekte olduğu, hastada ameliyat öncesi muayenede malign hipertermiyi düşündürecek bir risk faktörünün mevcut olmadığı, anestezi belgesi incelendiğinde;

..saat 10.30’da anesteziye pentotal + lystenon ile başlandığı, hastanın bir sorun yaşanmadan entübe edildiği, MH olgularında ilk ve alarm verici bulgu olan Iystenon uygulanması sonrası bu hastada kas rijiditesinin (masseter spazm ve göğüs rijitidesi) görülmediği, forene + oksijen + azot protoksit kullanıldığı, anestezi indüksiyonu sonrası zaman zaman bradikardinin görülebileceği, bu hastada da saat 11.00‘de kalp hızı 50/dk olduğu ve atropin uygulandığı, MH olgularında ilk semptomlardan olan taşikardinin (kalp hızı artışının) tersine bir durumun hastada mevcut olduğu ve tanıyı zorlaştırdığı,

…bradikardiden yaklaşık 1,5 saat sonra hastada hipotansiyon geliştiği, bu dönemde ameliyatın osteotomi yapılmadan yarıda kesilip cerrahi alanın kapatıldığının ameliyat raporundan anlaşıldığı, anestezi belgesine göre saat 12.00’de tüm anestezik ajanlar kesilerek %100 oksijen tedavisine geçilmiş olduğu, bu dönemde hastada MH düşünülüp tedavisi yönüne gidildiği ayrıca hastada ateş yükselmesi, taşikardi ve gelişen hipotansiyonunun saat 12.02’de yaptırılan CPK-MB yüksekliğinin de desteklediği, anestezi fişinden hastada EtC02 ve SPO2 takibi kayıtlı olduğunu gösteren verilerin yazılı olmadığı ancak dosya bilgilerinden SPO2 takibinin yapıldığının anlaşıldığı,

…MH hastalarda EtCO2 takibinin tanı koydurucu değerli bulgulardan olduğu, MH tanısı konulur konulmaz tüm anestezik ajanların kesilip %100 oksijen ve soğutma işlemine gidilmesinin yerinde olduğu, klasik olarak dantrolen sodyum tedavide önerildiği, ancak ülkemizde Dantrolenin ruhsatlı ilaçlardan olmadığı ve özel hastanelerde acil durumlarda bulundurulması zorunlu ilaçlar arasında da yer almadığından ayrıca hastada malign hipertermi düşünülerek gerekli acil basamak tedavisinin ardışık ve yakın takipte uygulandığı dikkate alındığında geç sevkinin söz konusu olmadığı ve uygulanan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu,

…Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nde hastane eczanelerinde gerekli ilaçların bulundurulması hükmüne rağmen ithalatın olmaması nedeniyle Malign Hipertermi olgularının tedavisi için zaruri olan “Dantrolen” adlı drogun …. tarafından temini hususunun mahkemenin taktirine bırakıldığı mütalaa olunmuştur. İtiraz üzerine aldırılan …. Genel Kurulu’nun 03/05/2012 tarihli raporunda ise aynı hususlar tekrarlanmış, cihaz değişiminin şart olmadığı, hastanın stabil olmadan yoğun bakımdan çıkarılmamasının, ameliyathanede takip edilmesinin uygun olduğu belirtilmiştir.

Dosya kapsamında bulunan … ve …. tarafından düzenlenen “İnceleme Raporu” başlıklı belgede; somut olayda semptomların bir kısmının tanı ile uyumluluk gösterdiği, ancak tedavinin çok daha yararlı olunabilecek bir yoğun bakımda daha erken dönemde ve daha agresif uygulanmasının neticeyi değiştirip değiştirmeyeceği bilinmemekle birlikte daha uygun olabileceği, örneğin solunum cihazının değiştirilmesinin, kan gazlarının takibinin ve buna yönelik tedavinin hem teşhis de hem de tedavide daha etkin olmayı sağlayabileceği bildirilmiştir. … C.Savcılığı’nın 2004/2768 nolu soruşturma dosyasında davacıların soyut iddialarından başka delil bulunmadığı gerekçesiyle 30/03/2006 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Mahkemece, …. raporları hükme esas alınarak dava reddedilmiştir.

…. raporlarında, hastada gelişen malign hipertermi tablosuna ilişkin bulguların ne zaman başladığı, davalı doktorlar tarafından zamanında anlaşılıp anlaşılamadığı, bu yönde yapılan tedavinin zamanında ve yeterli olup olmadığı, operasyona zamanında son verilip verilmediği, hastanın yoğun bakım ünitesine alınmayıp ameliyathanede tedavi uygulanmasının uygun olup olmadığı, hasta yoğun bakıma alınsa idi sonucun değişip değişmeyeceği, hastanın ameliyata alınması ile başka bir hastanenin yoğun bakımına sevkedilmesi arasında geçen zaman diliminin olağan olup olmadığı,

…sevkte bir gecikmenin bulunup bulunmadığı, hastanenin yoğun bakım ünitesinin somut olaydaki hasta için yeterli olup olmadığı hususlarının somut ve gerekçeli şekilde belirtilmediği ve …. ve … tarafından düzenlenen “İnceleme Raporu”nun değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle …. raporları yetersiz olup hükme dayanak yapılamaz.

Bu durumda mahkemece yapılacak iş, üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle ve raporlarla birlikte bir bütün olarak değerlendirilip,

…yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduğunu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.”

MALPRAKTİS DAVALARINDA HASTANELERİN SORUMLULUĞU DURUMLARINDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ

MALPRAKTİS DAVALARINDA HASTANELERİN SORUMLULUĞU DURUMLARINDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ

Sağlık Hukuku ile ilgili mevzuat, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Avukatlık Kanunu veya başka herhangi bir mevzuatta ‘sağlık hukuku avukatı’ adı altında özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Sağlık hukuku avukatı, genel adıyla malpraktis davaları olmak üzere, devlet hastanesinin ve özel hastanenin sorumluluğunda, hekime rücu davalarında, hekimin aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden kaynaklanan durumlar, gelişen komplikasyonlar, yanlış tıbbi müdahaleler, hatalı estetik ameliyat davaları ve işlemlerinde uzmanlaşmış veya çalışmalarını bu alanlara yoğunlaştırmış bir avukatı ifade eder.

En İyi Ankara Malpraktis Avukatları Akademik Hukuk & Danışmanlık’ta

Ankara sağlık hukuku avukatlarının en tecrübelileri ile karmaşık olayları kısa zamanda çözen uzmanları Akademik Hukuk & Danışmanlık kadrosunda bulunmaktadır. Malpraktis davalarında hastanelerin sorumluluğu konusunda bilgi almak için İletişim Bilgilerimiz’e tıklayarak bizi arayabilirsiniz. Bununla birlikte ofise gelmeden istediğiniz yerden görüntülü ve farklı şekilde iletişim kurmak ve bilgi almak için Online Danışmanlık Sistemimizden randevu alabilirsiniz.

Malpraktis davalarında hastanelerin sorumluluğu dışında Sağlık Hukuku ile ilgili şu makalelerimiz de dava ve diğer süreçlerinizde size yardımcı olabilir: