Kısırlaştırma (sterilizasyon) üreme organlarına yapılan müdahale ile çocuk yapma kabiliyetinin alınması anlamına gelir.
İçindekiler
- KISIRLAŞTIRMA (STERİLİZASYON) NEDİR?
- KISIRLAŞTIRMA (STERİLİZASYON) ÇEŞİTLERİ
- TÜRK CEZA HUKUKU AÇISINDAN KISIRLAŞTIRMA
- KISIRLAŞTIRMA (STERİLİZASYON) İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
- KISIRLAŞTIRMA İLE İLGİLİ MALPRAKTİS DAVALARINDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ
- ANKARA MALPRAKTİS AVUKATLARI AKADEMİK HUKUK & DANIŞMANLIK’TA
KISIRLAŞTIRMA (STERİLİZASYON) NEDİR?
Sterilizasyon, bir erkek veya kadının çocuk yapma kabiliyetinin cinsi ihtiyaçlarını tatmine mani olmadan izalesi için yapılan müdahale demektir. Kısırlaştırma, üreme organlarını ameliyatla çocuk yapma becerisini kaybettirme amaciyla yapılır.
Kısırlaştırma bir cerrahi operasyonun amaçlanan bir sonucu olabilir ya da hastalıklı bir üreme organının alınması veya işlev bozukluğu nedeniyle organın tedavisi sürecinde tesadüfi bir sonuç olabilir.
KISIRLAŞTIRMA (STERİLİZASYON) ÇEŞİTLERİ
Üreme organları hastalıklı olmadığında birçok kısırlaştırma erkekler için vazektomi yoluyla (meni kanalı ameliyatı) ve kadınlar için tüp ligasyonu yoluyla sonuçlandırılır. Kısırlaştırma gönüllü (isteğe bağlı, ihtiyarî) veya bazı şartlar altında gönüllü olamayan (istemsiz, zorunlu, mecburî) olarak da yapılabilir. Hukuk sistemimizde sadece gönüllü kısırlaştırmaya müsaade edilmiş olup, gönüllü olmayan kısırlaşma düzenlenmemiştir.
Gönüllü (İstemli) Kısırlaştırma: Gönüllü kısırlaştırmanın gerçekleşmesi için hukuk ve etik kurallara uygun tıbbî müdahalenin gerçekleşmesi gerekir. Hukuka uygunluk şartları ise,
- Aydınlatılmış rıza,
- Reşit olma,
- Evli ise eşin rızasıdır.
Gönülsüz (İstemsiz) Kısırlaştırma: Kişilerin rızaları dışında zaman zaman zorla yapılan kısırlaştırma uygulamalarına gönülsüz kısırlaştırma denir. Tarihi süreçte belirli gruplara, bazı hastalıkları olanlara ve genetik taşıyıcıların üremesine engel olmak için soyu arındırma gayesiyle bu tür etik dışı uygulamalar gerçekleştirilmiştir1. Türk Hukuk Sistemimiz istemsiz kısırlaştırmaya izin vermemektedir.
TÜRK CEZA HUKUKU AÇISINDAN KISIRLAŞTIRMA
Kısırlaştırma suçu, kasten yaralamanın özel işlenme tiplerinden birisini oluşturmaktadır. Üreme yeteneğinin ortadan kaldırılması, kişinin vücut bütünlüğüne yönelik bir fiili gerektirmektedir. Kısırlaştırma niteliğindeki fiiller de, kişinin vücut dokunulmazlığına, vücut bütünlüğü hakkına yönelik saldırı suçu oluştururlar. Kanun koyucunun kasten yaralama suçundan başka olarak böyle bir suç tipine yer vermesi, bu suçla kişinin vücut bütünlüğünün bir parçasını oluşturan üreme yeteneğinin yani kişilerin neslini devam ettirme hakkının da özel olarak korunduğunu anlatmak istendiği açıktır.
Kısırlaştırma suçunun yaptırımı TCK’nın 101. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan suçun temel şeklinin yaptırımı üç yıldan altı yıla kadar hapis cezasıdır. Şayet fiil yetkisiz kişiler tarafından işlenirse ceza 1/3 oranında artırılacaktır. Fail, hapis cezasına mahkumiyetin bir sonucu olarak, 53. maddedeki belli hakları kullanmaktan yoksun kılma yaptırımına da tabi olacaktır. Keza bu suç hekim bakımından görevin kötüye kullanılması suretiyle işlenmiş olacağından, cezanın infazından itibaren başlamak üzere hükmedilen cezanın yarısından bir katına kadar süreyle daha hak yoksunluğuna karar verilecektir
KISIRLAŞTIRMA (STERİLİZASYON) İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
- Yargıtay Kararı – 5. CD., E. 2015/10129 K. 2017/1263 T. 4.4.2017
“… Doğumevi’nde kadın doğum uzmanı doktor olarak görev yapan sanığın, 01/08/1998 tarih ve 23420 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliğine aykırı hareket ederek sezeryan yöntemiyle doğumunu gerçekleştirdiği katılan … ve eşinin onayını almadan katılanın tüplerini bağlamak (tüp ligasyonu) suretiyle kısırlaştırarak görevini ihmal ettiği iddia edilen olayda, sanık tarafından yapılan işlemin kısırlaştırma niteliğinde olup olmadığı, yapılan bu işlem sebebiyle katılanın çocuk doğurma yeteneğini geri dönülmez şekilde kaybedip etmediği ve söz konusu işlemin yapılmasında tıbbi bir zorunluluk bulunup bulunmadığı hususlarında Adli Tıp Kurumundan rapor alındıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeyerek eksik araştırma ve yetersiz rapora dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması,…”
- Yargıtay Kararı – 14. CD., E. 2014/2748 K. 2014/6813 T. 22.5.2014
“…Sanıkların aşamalardaki savunmaları ve tüm dosya içeriği karşısında, mağdurenin olay tarihindeki tedavisine ilişkin tüm tedavi evrakı da temin edilip dava dosyasına eklendikten sonra, mağdurenin dosya ile birlikte adli tıp kurumuna sevki sağlanarak, doktor olan sanık Hakan tarafından yapılan işlemin kısırlaştırma niteliğinde olup olmadığı, yapılan bu işlem sebebiyle mağdurenin çocuk doğurma yeteneğini geri dönülmez şekilde kaybedip etmediği ve söz konusu işlemin yapılmasında tıbbi bir zorunluluk bulunup bulunmadığı hususlarında rapor alındıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanıklarının hukuki durumlarının tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeyerek eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,…”
- Yargıtay Kararı – 13. HD., E. 2015/43269 K. 2018/4960 T. 24.4.2018
“Davacı, gebeliği nedeniyle davalı şirkete ait hastanede davalı doktor tarafından gebelik süreci boyunca takip edildiğini ve istenilen tüm testleri yaptırdığını, doğum esnasında kendi talebi olmamasına rağmen tüplerinin bağlanarak kısırlaştırma işlemi yapıldığını, doğumun gerçekleştirildiğini, doğumdan iki gün sonra bebeğin zor ve hızlı nefes aldığının farkedilmesine rağmen taburcu edildiklerini, bebeğin bu ve benzer rahatsızlıklarının sürmesi üzerine yine davalı hastaneye başvurulduğunu,
…bebeğin sağlıklı olduğu, bunların normal olduğu bilgisi verildiğini, daha sonra farklı bir hastanede yapılan tetkikler neticesinde bebeğin hipoplastik sol kalp sendromu hastası olduğunun belirlendiğini ve geç kalınmasının tedaviyi engellediği bilgisinin de dava dışı hastane tarafından verildiğini, bebeğin ameliyata rağmen kurtarılamadığını, davalıların bu sonucun oluşmasının sebebi olduklarını, bu süre içerisinde maddi ve manevi zarar gördüğünü ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.500.00 TL maddi, 350.000.00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 356.500.00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın haksız açıldığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, Adli Tıp Raporuna dayanılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının, eldeki dava ile davalı hastane bünyesinde davalı doktor tarafından gerçekleştirilen gebelik takip ve doğum işlemlerinde yeterli özenin gösterilmediğini ileri sürerek, tazminat talebinde bulunduğu, yargılama esnasında aldırılan 26.03.2014 tarihli Adli Tıp Raporuna göre; “mevcut tıbbi belgelere göre bebekle tespit edilen kalp anomalinin perinatolog ve tecrübeli EKO yapan kardiyologlar tarafından intrauterin tespit edilebileceği, gebenin daha önceki doğumlarda doğan bebeklerinde kalp veya başka organ anomalisi tespit edilmediğine göre intrauterin EKO yapılmasının tıbben endikasyonun bulunmadığı,
….bebekte tespit edilen hipoplastik sol kalp rutin normal USG tetkiki ile tespit edilemeyebileceği, hipoplastik sol kalp anomalisi intrauterin 24. Haftada gelişmemiş olabileceği sebebiyle USG de belirginleşmemiş olabileceği, gebeliğin ilerleyen haftalarında belirginleşebileceği ve bazı durumlarda geç bulgu verebileceği, bebekle tespit edilen kalp anomalinin tespiti halinde intrauterin tedavisinin bulunmadığı, dikkate alındığında ilgili tüm hekimlere ve ilgili hastaneye atf-ı kabil kusurun bulunmadığı”’nın belirtilmiş olduğu, bu nedenle, mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Bir davada dayanılan maddi olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini bulmak ve uygulamak HUMK.76. maddesi gereği doğrudan hakimin görevidir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayanılmıştır. (818 s. BK. 386-390) Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1 md.) O nedenle, hekimin ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.
Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlar da, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Mahkemece, alınan Adli Tıp Raporunda ilgili tüm hekimlere ve ilgili Hastaneye atf-ı kabil kusurun bulunmadığı mütalaa edilmesi üzerine davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece, hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunun yine sonuç bölümünde mevcut tıbbi belgelere göre bebekte tespit edilen kalp anomalinin perinatolog ve tecrübeli EKO yapan kardiyologlar tarafından intrauterin tespit edilebileceği ve gebenin daha önceki doğumlarda doğan bebeklerinde kalp veya başka organ anomalisi tespit edilmediğine göre intrauterin EKO yapılmasının tıbben endikasyonun bulunmadığı bilgisi de verilmiş ve bu şekilde doğum öncesi tespitin mümkün olduğu,
….rahatsızlığın tespit aracının neden tercih edilmediği soyut bir ifade ile gerekçelendirilmiştir. Yine, davacının gözlemlendiğini iddia ettiği hızlı, zor, kesik kesik nefes alma, anne sütünü reddetme, derin uyku, ağızdan dışkı benzeri madde gelmesi gibi bebeğin rahatsızlığa ilişkin doğum sonrası emareler karşısında, bu işaretlerin sebebini araştırmaya yönelik bir işlem yapılmamış olmasının nedenleri de somut ve gerekçeli şekilde belirtilmemiş, bu konuda yukarıda açıklanan ilkeler ışığında özen gösterilip gösterilmediği, yapılması gerekenle, yapılanın uyuşup uyuşmadığı açıklamalarına yer verilmemiştir. Bu nedenle rapor yetersiz olup, hükme dayanak yapılamaz.
Açıklanan nedenlerle, mahkemece yapılması gereken iş, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek, konularında uzman bilirkişilerden oluşacak bir kurul aracılığı ile, dosyadaki tedavi evrakları ve kayıtlar, taraf savunmaları, tüm deliller birlikte değerlendirilerek, dava konusu olayda meydana gelen “hipoplastik sol kalp sendromu” durumunun tespiti noktasında doğum öncesi gereken tetkiklerin tam olarak yapılıp yapılmadığı ve doğum sonrası süreçte ortaya çıkan emarelerin zamanında ve doğru değerlendirilmesinin ortaya çıkan sonucu engelleyip engellemeyeceğini gösteren açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir. Eksik inceleme ve mevcut delilleri değerlendirmede yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.”
KISIRLAŞTIRMA İLE İLGİLİ MALPRAKTİS DAVALARINDA SAĞLIK HUKUKU AVUKATI SEÇİMİ
Sağlık Hukuku ile ilgili mevzuat, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Avukatlık Kanunu veya başka herhangi bir mevzuatta ‘sağlık hukuku avukatı’ adı altında özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Sağlık hukuku avukatı, genel adıyla malpraktis davaları olmak üzere, kısırlaştırmada (sterilzasyon), devlet hastanesinin ve özel hastanenin sorumluluğunda, hekime rücu davalarında, hekimin aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden kaynaklanan durumlarda, gelişen komplikasyonlarda, yanlış tıbbi müdahalelerde, hatalı estetik ameliyat davalarında ve işlemlerinde uzmanlaşmış veya çalışmalarını bu alanlara yoğunlaştırmış bir avukatı ifade eder.
ANKARA MALPRAKTİS AVUKATLARI AKADEMİK HUKUK & DANIŞMANLIK’TA
Ankara sağlık hukuku avukatlarının en tecrübelileri ile karmaşık olayları kısa zamanda çözen uzmanları Akademik Hukuk & Danışmanlık kadrosunda bulunmaktadır. Malpraktis davalarında hastanelerin sorumluluğu konusunda bilgi almak için İletişim Bilgilerimiz’e tıklayarak bizi arayabilirsiniz. Bununla birlikte ofise gelmeden istediğiniz yerden görüntülü ve farklı şekilde iletişim kurmak ve bilgi almak için Online Danışmanlık Sistemimizden randevu alabilirsiniz.
Malpraktis davalarında kısırlaştırma dışında Sağlık Hukuku ile ilgili şu makalelerimiz de dava ve diğer süreçlerinizde size yardımcı olabilir:
- Malpraktis (Hatalı Tıbbi Müdahale)
- Komplikasyonda Hekimin Sorumluluğu
- Estetik Ameliyattan Kaynaklanan Hukuki Sorumluluk
- Sağlık Hukukunda Aydınlatılmış Onam
- Sağlık Hukukunda Arabuluculuk
- Sağlık Hukukunda Hasta Hakları
- Hekimin Aydınlatma Yükümlülüğü
- Hekime Rücu Davaları
Kaynak:
https://karararama.yargitay.gov.tr/