Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.02.2019 tarihli ve 2018/1072 E., 2019/185 K. sayılı kararı, boşanma davalarında çocuğun velayeti ile ilgili önemli bir ilke kararını ortaya koymaktadır. Bu karar, çocuğun velayetinin belirlenmesinde pedagog raporunun önemini vurgulamakta ve çocuğun beyanının mahkeme huzurunda alınmasının zorunlu olmadığını ifade etmektedir. Kısaca boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan yeterlidir, Ayrıca mahkeme huzurunda görüşüne başvurulması gerekmemektedir.
Velayetin anneye verilmesi, boşanma davalarında sıkça karşılaşılan bir durumdur. Mahkemeler, boşanma sürecinde çocuğun velayetini belirlerken, çocuğun üstün yararını gözetir ve genellikle küçük yaştaki çocukların bakımı ve gözetiminde annelerin daha fazla sorumluluk aldığı kabul edilir. Bu nedenle, velayetin anneye verilmesi özellikle küçük yaşlardaki çocuklar için yaygın bir karardır.
İçindekiler
Boşanmada Velayet
Boşanma davalarında velayet, eşlerin boşanma sürecinde en çok tartıştığı ve mahkemelerin en çok üzerinde durduğu konulardan biridir. Boşanmada velayet, çocuğun üstün yararını gözeterek, hangi ebeveynin çocukla daha fazla zaman geçireceğini, çocuğun bakımını ve sorumluluğunu kimin üstleneceğini belirler. Mahkeme, boşanmada velayet kararı verirken çocuğun fiziksel, duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarını dikkate alır. Boşanmada velayet davası, ebeveynler arasında anlaşmazlık olduğu durumlarda daha karmaşık hale gelebilir.
Boşanmada velayet davalarında en önemli unsur, çocuğun üstün yararıdır. Mahkemeler, boşanmada velayet kararını verirken çocuğun hangi ebeveynle daha iyi bir ortamda büyüyeceğini ve gelişeceğini değerlendirir. Boşanmada velayet, çocuğun gelişimi için en uygun koşulları sağlayabilecek ebeveyne verilir. Bu karar, çocuğun sağlığı, eğitimi, sosyal hayatı gibi birçok faktör göz önünde bulundurularak alınır. Boşanmada velayet konusunda en çok dikkat edilen husus, çocuğun duygusal ve fiziksel sağlığını en iyi şekilde koruyacak bir çözüm üretmektir.
Boşanmada velayet kararları, genellikle çocuğun anne veya babasıyla olan ilişkisine, ebeveynlerin maddi durumuna, çocukla geçirdikleri zamana ve çocuğun taleplerine göre verilir. Eğer ebeveynler arasında anlaşmazlık varsa, mahkeme pedagog raporlarına ve sosyal inceleme raporlarına başvurarak çocuğun hangi ebeveynle daha iyi bir hayat sürdüreceğine karar verir. Boşanmada velayet davalarında çocuğun yaşı da büyük bir rol oynar. Küçük yaştaki çocuklar genellikle anneye verilirken, daha büyük yaştaki çocukların görüşleri de dikkate alınabilir.
Boşanmada velayet davalarında, velayetin sadece bir ebeveyne verilmesi zorunlu değildir. Ebeveynler anlaşarak ortak velayet talebinde bulunabilirler. Ortak velayet, her iki ebeveynin de çocuğun bakım ve eğitiminde eşit söz hakkına sahip olduğu bir düzenlemedir. Bu tür bir boşanmada velayet düzenlemesi, çocukla ilgili kararların ortaklaşa alınmasını ve her iki ebeveynin de çocuğun hayatında aktif bir rol oynamasını sağlar. Ortak velayet kararı, çocuğun her iki ebeveyniyle de güçlü bir ilişki kurmasını destekler.
Boşanmada velayet davası açıldığında, mahkeme çocuğun çıkarlarını korumak için çocuğun yaşadığı ortamı, eğitim durumunu, sosyal çevresini ve ebeveynlerin yaşam koşullarını değerlendirir. Mahkeme ayrıca, ebeveynlerin çocuğa nasıl bir destek sağlayacağını ve çocuğun hangi ebeveynle daha fazla zaman geçireceğini de inceler. Boşanmada velayet, sadece çocuğun fiziksel bakımını değil, duygusal ve psikolojik sağlığını da gözeten bir süreçtir.
Boşanmada velayet, bazen tedbir nafakası ve iştirak nafakası gibi ekonomik desteklerle birlikte düzenlenir. Mahkeme, boşanmada velayet kararı verirken çocuğun maddi ihtiyaçlarını karşılamak için bir ebeveyne nafaka ödenmesine de hükmedebilir. Boşanmada velayet kararı sonrasında, velayeti almayan ebeveynin çocuğu görme ve ziyaret hakkı da düzenlenir. Bu, çocuğun diğer ebeveyniyle olan ilişkisini sürdürmesi için önemlidir.
Boşanmada velayet sürecinde, ebeveynlerin birbirleriyle uyumlu bir şekilde işbirliği yapmaları, çocuğun gelişimi açısından büyük önem taşır. Ebeveynler, çocuğun ihtiyaçlarını gözetmeli ve onun geleceği için en uygun kararı birlikte vermeye çalışmalıdır. Eğer ebeveynler arasında ciddi bir anlaşmazlık varsa, boşanmada velayet kararı mahkemeye kalır ve mahkeme çocuğun yararına en uygun kararı verir.
Boşanmada velayet, çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayabilecek ebeveynin belirlenmesi sürecidir. Bu süreçte çocuğun üstün yararı her zaman ön plandadır. Boşanmada velayet kararı, çocuğun gelecekte sağlıklı bir şekilde büyümesi ve gelişmesi için en uygun ebeveynle kalmasını sağlar. Boşanmada velayet davası, ebeveynlerin çocuğa olan sevgisi ve ilgisi doğrultusunda, onun çıkarlarını en iyi şekilde korumak amacıyla titizlikle yürütülür.
Velayette Pedagog Süreci
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 337, 340, 342 ve 346. maddeleri uyarınca velâyet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar.
Velâyet, aynı zamanda ana babanın velâyeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir.
Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuklarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlâk sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır.
Velâyetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velâyet görevlerine müdahale olunamaz.
Ayrılık ve boşanma durumunda velâyetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Başka bir anlatımla, velâyetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.
Türk Medeni Kanunu’nun 335 ila 351. maddeleri arasında düzenlenen “velâyet”e ilişkin hükümler kural olarak, kamu düzenine ilişkindir ve velâyete ilişkin davalarda resen (kendiliğinden) araştırma ilkesi uygulandığından hâkim, tarafların isteği ile bağlı değildir. Velâyetin değiştirilmesine yönelik istem incelenirken ebeveynlerin istek ve tercihlerinden ziyade çocuğun üstün yararı göz önünde tutulur.
Hukuk Genel Kurulunun 14.06.2017 tarih ve 2017/2-1887 E., 2017/1196 K. sayılı kararında da velâyetin düzenlenmesinin kamu düzenine ilişkin olduğu, usulü kazanılmış hak ilkesinin istisnasını oluşturduğu benimsenerek aynı ilkelere vurgu yapılmıştır.
Diğer taraftan, 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda onaylanarak 02 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe giren ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nce de kabul edilip, 27 Ocak 1995 gün ve 22184 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi: “Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar.
Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır.” hükmünü içermektedir.
Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin:
Davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü ifade etme hakkının düzenlendiği 3. maddesinde:
“Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğa, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, yararlanmayı bizzat da talep edebileceği aşağıda sayılan haklar verilir:
a) İlgili tüm bilgileri almak;
b) Kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek;
c) Görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirilmek.” ;
Adli mercilerin rolünden, karar sürecinin düzenlendiği 6. maddenin (b) ve (c) bentlerinde ise:
b) Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda,
-çocuğun bütün gerekli bilgiyi edindiğinden emin olmalıdır.
-çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışmalıdır.
-çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir.
c)Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Görüldüğü üzere Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesinde, “görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun” Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddelerinde ise “Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğun” kendi yüksek yararlarına açıkça aykırı olmadıkça görüşlerini ve isteklerini ifade edebilmesi için dinlenmesi gerektiği belirtilmektedir.
“Çocuğun görüşüne başvurulması” ilkesi, uluslararası sözleşmelerle düzenlenen ve sonrasında iç hukukta da yerini alan çocuğun yüksek yararının gözetilmesi için konulmuş bir hüküm olup, çocuğun yararı olduğu takdirde ve çocuğun menfaati bundan zarar görmediği sürece uygulanacak bir ilkedir (Grassinger, G.E: Çocuğun Menfaati Gereği Görüşünün Alınmaması Gereken Durumlar, Rona Serozan’a Armağan, C.I, İstanbul 2010, s. 823-827).
Çocuğun kendisi ile ilgili her konuda bilgilendirilmesi ve görüşünün alınması Türk Medeni Kanunu çerçevesinde açık olarak düzenlenmemiş ise de Anayasanın 90. maddesi dikkate alındığında uluslararası sözleşme hükümlerinin öncelikle uygulanması gerektiğinden açık hüküm olmasa dahi iç hukukumuzda da çocuğun görüşünün alınması ilkesi benimsenmiştir.
Bu noktada uyuşmazlığın çözümü için açıklığa kavuşturulması gereken husus, velâyete ilişkin davalarda çocuğun görüşüne başvurulması esası kabul edilmekle birlikte çocuğun görüşünün mutlaka mahkeme huzurunda alınmasının gerekip gerekmediğidir.
Yukarıya alıntı yapılan sözleşme hükümlerine göre çocuğun “doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla”, çocuk için elverişli durumlarda ve onun idrakine uygun bir usulde dinlenilmesi öngörülmüştür. Diğer bir anlatımla, özel bir engel bulunmadıkça, ayırt etme gücüne sahip çocuk, hâkim tarafından duruşmaya çağırılarak bizzat dinlenebileceği gibi bizzat mahkemeye getirtilmeden diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla da çocuğun fikrinin alınması sağlanabilir. Madde metninde bahsi geçen “diğer şahıs ve kurumlar”, psikolog, pedagog, doktor, çocuğu temsil görevini icra edebilecek bir avukat ile sosyal çalışmacı olabilir (Özdemir, S.O: Boşanma davalarında Çocuklara İlişkin Kararlar Bakımından Çocuğun Dinlenme Hakkı, Prof Dr. Hüseyin Hatemi’ye Armağan, C.II, s.1230-1235).
Burada dikkat edilmesi gereken “çocuğun menfaati” olduğuna göre, sözleşmeye taraf devletlere düşen yükümlülük, çocuğun saygı gördüğü, güvende olduğunu hissettiği, duyarlılıktan uzak olmayan, çocuğun özgürce konuşabileceği bir ortamı sağlamaktır (Grassinger, s. 838) Dolayısiyle Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi kapsamında çocuğun ifadesinin mahkeme huzurunda alınmasının bir gereklilik olduğunu söylemek mümkün değildir. Önemli olan, ayırt etme gücüne sahip olan çocuğun kendi yararı için nasıl bir karar verebileceği hususunda uygun ortam ve koşullarda görüşünü ifade etmesine imkân tanınmasıdır.
Boşanmada Velayet İçin Pedagogun Aldığı Beyan
Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, çocuğun velayetinin hangi ebeveynde kalacağını belirlemek için önemli bir araçtır. Boşanma davalarında, çocuğun üstün yararının korunması gerektiğinden, boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, mahkemeler tarafından dikkate alınır. Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, çocuğun psikolojik, sosyal ve duygusal durumunu en iyi şekilde yansıtarak, çocuğun velayetiyle ilgili en uygun kararı vermek için önemli bir rehberdir. Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, çocuğun yaşına, olgunluğuna ve duygusal durumuna uygun bir şekilde yapılır. Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan son derece önemlidir.
Boşanma davalarında, mahkeme çocuğun doğrudan huzurda dinlenmesine karar verebileceği gibi, pedagogun gözlem ve değerlendirmelerini de esas alabilir. Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, çocuğun psikolojik durumunu korumak ve mahkemede zorlanmasını önlemek amacıyla tercih edilir. Mahkemeler genellikle çocuğun yaşının küçük olması durumunda pedagogun görüşünü daha fazla önemser. Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, çocuğun hangi ebeveynle daha iyi bir yaşam sürdürebileceği, hangi ebeveynin onun ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebileceği gibi konularda yol göstericidir.
Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, özellikle boşanma davalarında çekişmeli velayet süreçlerinde daha da önemli hale gelir. Çocukların duygusal travmalar yaşamaması adına mahkemeler, pedagogların uzman görüşlerine büyük önem verir. Bu yüzden boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, tarafların taleplerine göre değil, çocuğun üstün yararına göre karar verilmesini sağlar. Pedagoglar, çocuğun gelişimsel ve psikolojik durumu hakkında detaylı değerlendirmeler yaparak bu beyanı mahkemeye sunar.
Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, mahkemelerin yanı sıra, taraf avukatları tarafından da dikkate alınır. Taraflar, boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyanı delil olarak sunarak kendi lehlerine bir velayet kararı çıkarmaya çalışabilirler. Ancak bu durumda bile Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, tamamen çocuğun yararı üzerine yoğunlaşır ve tarafların kişisel menfaatlerinden bağımsızdır.
Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, çocuğun hangi ebeveyni tercih ettiğine yönelik ipuçları da içerebilir. Bu noktada mahkeme, boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan doğrultusunda çocuğun isteklerini göz önünde bulundurarak karar verir. Ancak, boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan her zaman tek başına belirleyici olmaz. Mahkeme, çocuğun diğer ihtiyaçlarını ve genel refahını da değerlendirir.
Boşanma davalarında, boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, özellikle küçük çocuklar açısından oldukça önemlidir. Çünkü çocukların doğrudan mahkeme önüne çıkmaları psikolojik açıdan yıpratıcı olabilir. Bu durumda, boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, çocuğun travma yaşamasını önleyerek sürecin daha sağlıklı yürütülmesini sağlar. Çocuğun gelecekteki yaşam kalitesi ve gelişimi için en uygun velayet kararının verilmesi için boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan büyük bir rol oynar.
Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, hem ebeveynlerin haklarını hem de çocuğun haklarını korumaya yönelik bir süreçtir. Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan sayesinde, mahkeme daha objektif ve tarafsız bir karar verebilir. Çocuğun yaşadığı ev ortamı, sosyal çevresi, eğitim durumu gibi faktörler de boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan ile birlikte değerlendirilir. Sonuç olarak, boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, çocuğun çıkarlarını en iyi şekilde koruyacak kararı verebilmek adına mahkemeye rehberlik eder.
Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, boşanma süreçlerinde çocuğun en az etkilenmesini sağlamak ve onun yararına en uygun kararı verebilmek için önemli bir araçtır. Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyanı, çocuğun ihtiyaçları, istekleri ve genel durumu üzerine derinlemesine bir inceleme sağlar. Mahkemelerin boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyanı dikkate alarak verdikleri kararlar, çocuğun gelecekteki yaşamını doğrudan etkileyen önemli kararlardır. Boşanmada velayet için pedagogun aldığı beyan, velayet davalarının en hassas ve önemli unsurlarından biri olarak karşımıza çıkar.
Velayette Pedagog Süreci İle İlgili Yargıtay Kararı
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; velâyetinin değiştirilmesi talep edilen küçük 26.01.2006 doğumlu olup davanın tüm aşamalarında idrak çağındadır. Dosyada yer alan 17.06.2015 tarihli psikolojik değerlendirme raporunda belirtildiği üzere küçük ile öncelikle belirlenen gün ve saatte adliyede, daha sonra küçüğün okulunda, son olarak da küçüğün yaşadığı yerde pedagog huzurunda bireysel görüşmeler yapılmıştır.
Küçük Efe, tüm görüşmelerde her iki ebeveyni hakkında kötü bir atıfta bulunmadığı gibi velâyetinin kime verileceği noktasında da açık bir tercihte bulunmamıştır. Bu hâliyle çocuğun görüşüne başvurulması ilkesinin gereği yerine getirilmiştir. Çocuğun pedagog tarafından alınan beyanının yeterli olmadığını, bu nedenle mahkeme huzurunda görüşüne başvurulması gerektiğini söylemek, olay hakkında tekrar tekrar konuşmaya zorlamak, onu psikolojik olarak baskı altına almak anlamına gelecektir ki, bu durumun çocuğun üstün yararı ile bağdaşmayacağı açıktır.
Velayetin Anneye Verilmesi
Velayetin anneye verilmesi, boşanma davalarında en sık karşılaşılan durumlardan biridir. Mahkemeler, çocuğun üstün yararını gözeterek velayetin hangi ebeveynde olacağına karar verirken, genellikle çocukların bakım ve gözetiminde annenin daha fazla sorumluluk aldığı göz önüne alınır. Velayetin anneye verilmesi kararı, özellikle küçük yaştaki çocuklar için daha sık görülür. Velayetin anneye verilmesi, annenin çocukla olan duygusal bağının güçlü olması ve çocuğun bakımına dair sorumlulukların çoğunu üstlenmiş olmasından kaynaklanır.
Boşanma sürecinde velayetin anneye verilmesi, çocukların psikolojik ve fiziksel gelişimlerinin en iyi şekilde sürdürülebilmesi amacıyla yapılır. Velayetin anneye verilmesi kararı alınırken, annenin çocuğa sağlayacağı yaşam koşulları, eğitim ve sosyal çevre dikkate alınır. Mahkemeler, çocuğun ihtiyaçlarının karşılanabileceği ve duygusal olarak en iyi destek görebileceği ortamı sağlamak amacıyla velayetin anneye verilmesi konusunda karar verir.
Velayetin anneye verilmesi, özellikle çocukların anneleriyle olan doğal bağının korunması ve devam ettirilmesi açısından önemlidir. Mahkemeler, bu bağın kopmaması ve çocuğun huzurlu bir şekilde büyümesi için velayetin anneye verilmesi kararını sıklıkla uygular. Ancak, velayetin anneye verilmesi sadece annenin cinsiyetine veya geleneksel rollerine dayanmaz; mahkemeler her iki ebeveynin de maddi ve manevi durumunu dikkate alarak bu kararı verirler.
Velayetin anneye verilmesi durumunda, babanın da çocuğunu düzenli olarak görme hakkı vardır. Mahkeme, çocuğun babasıyla da sağlıklı bir ilişki sürdürmesi için belirli bir ziyaret takvimi oluşturur. Velayetin anneye verilmesi, babanın çocukla olan ilişkisini tamamen sonlandırmaz. Velayetin anneye verilmesi çocuğun üstün yararı göz önünde bulundurularak, annenin çocuğa daha fazla zaman ayırabileceği ve onun duygusal ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebileceği düşünülür.
Velayetin anneye verilmesi, annenin çocuğun günlük yaşamını organize etme ve bakımını üstlenme sorumluluğunu taşır. Mahkemeler, annenin bu sorumluluğu yerine getirip getiremeyeceğini değerlendirdikten sonra velayetin anneye verilmesi kararını verir. Eğer anne, çocuğun fiziksel veya duygusal ihtiyaçlarını karşılayacak durumda değilse, velayet babaya da verilebilir. Ancak genel olarak velayetin anneye verilmesi kararı, çocuğun güvenli bir ortamda yetişmesi açısından daha yaygın bir uygulamadır.
Velayetin anneye verilmesi, çocuğun özellikle küçük yaşlardaki gelişiminde anneye olan bağımlılığı nedeniyle önem kazanır. Küçük yaştaki çocuklar genellikle anneleriyle daha yakın bir ilişki içinde olduklarından, velayetin anneye verilmesi çocuğun duygusal dengesi açısından da faydalı olabilir. Velayetin anneye verilmesi, çocuğun annenin gözetiminde daha huzurlu ve sağlıklı bir gelişim gösterebileceği düşüncesine dayanır.
Velayetin anneye verilmesi kararı, annenin çocuğa sağlayabileceği maddi ve manevi desteğin de göz önüne alınmasıyla verilir. Mahkemeler, annenin ekonomik durumunu ve çocuğun ihtiyaçlarını karşılayabilme kapasitesini değerlendirir. Eğer annenin bu sorumlulukları üstlenebileceği düşünülürse, velayetin anneye verilmesi uygun görülür.
Velayetin anneye verilmesi, annenin çocuğun eğitim, sağlık ve sosyal hayatıyla ilgili tüm kararlarda söz sahibi olmasını sağlar. Bu durum, annenin çocuğun hayatındaki en önemli rolü üstlenmesi anlamına gelir. Velayetin anneye verilmesi ile birlikte, annenin çocuğun günlük yaşamını düzenlemesi ve onun geleceğini planlaması sorumluluğu da artar.
Velayetin anneye verilmesi, çocuğun psikolojik ve duygusal gelişimini olumlu yönde etkileyebilir. Mahkemeler, annenin çocuğa daha iyi bir bakım sağlayabileceğini düşündüğünde, velayetin anneye verilmesi kararını alır. Ancak bu süreçte, annenin sorumluluklarını yerine getirebilme kapasitesi ve çocuğa sağlayacağı ortamın kalitesi de dikkate alınır.
Velayetin anneye verilmesi, çocuğun üstün yararını gözeten bir karardır. Annenin çocuğa sağlayacağı fiziksel ve duygusal destek, bu kararın temel dayanaklarından biridir. Mahkemeler, velayetin anneye verilmesi kararını verirken her iki ebeveynin de koşullarını değerlendirir ve çocuğun en iyi şekilde yetişebileceği ortamı sağlamayı hedefler. Velayetin anneye verilmesi, çocuğun sağlıklı bir şekilde büyümesi ve gelişmesi açısından büyük önem taşır.
Boşanmada Çocuğa Vasi Atanması
Ankara Boşanma Avukatı Akademik Hukuk & Danışmanlık’ta
Ankara boşanma avukatlarının en tecrübelileri ile çetrefilli olayları kısa zamanda çözen uzmanları Akademik Hukuk & Danışmanlık kadrosunda bulunmaktadır.
En iyi Ankara boşanma avukatları için İletişim Bilgilerimiz’e tıklayarak bizi arayabilirsiniz. Bununla birlikte ofise gelmeden Ankara boşanma avukatı ile istediğiniz yerden görüntülü ve farklı şekilde iletişim kurmak ve bilgi almak için Online Danışmanlık Sistemimizden randevu alabilirsiniz.
Ayrıca boşanma ve aile hukuku ile ilgili diğer makalelerimizi de inceleyebilirsiniz.
- AİLE KONUTU ŞERHİ NEDİR?
- ANKARA BOŞANMA DAVASI
- ANKARA BOŞANMA AVUKATI
- AYRILIK DAVASI NEDİR?
- ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA
- TERK NEDENİYLE BOŞANMA
- AKIL SAĞLIĞI NEDENİYLE BOŞANMA
- HAYATA KAST PEK KÖTÜ DAVRANIŞ VEYA ONUR KIRICI DAVRANIŞ SEBEBİYLE BOŞANMA
- BOŞANMADA VELAYET
- BOŞANMA DAVASINDA ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ
- BOŞANMADA ÇOCUKLA GÖRÜŞMENİN ENGELLENMESİ
- VELAYETİN KALDIRILMASI VE KAYYIM ATANMASI
- BOŞANMADA EŞLERİN KUSURU VE KUSUR ORANININ BELİRLENMESİ
- BOŞANMA DAVASINDA TAZMİNAT
- NAFAKA NEDİR? NASIL HESAPLANIR?
- ANKARA NAFAKA AVUKATI
- BOŞANMADA MAL PAYLAŞIMI
- ANLAŞMALI BOŞANMA, PROTOKOLÜ, ŞARTLARI, SONUÇLARI VE DİLEKÇE ÖRNEĞİ
Kaynak: